Toplum, Rojava’da kadın devriminde olduğu gibi, cinsiyet eşitliğini destekleyen bir noktadan radikal şekilde yeniden kurulmadığı müddetçe, kadınlar olarak bizi ezen sisteme ihtiyaç duymak gibi paradoksal bir durumda olmaya devam edeceğiz
Amerika’da George Floyd cinayetinin üzerinden henüz üç hafta bile geçmemişken, Rayshard Brooks polis tarafından öldürüldü. İnsanın ağzını açık bırakan dehşetiyle bu cinayetler, aynı ölçüde uzun bir tarihe sahip olan tüm reform çabalarına rağmen, polisin siyahlara karşı zalimliğinin uzun tarihine işaret ediyor ve polis sorununu nasıl çözeceğimiz tartışmalarını da yeniden ivmelendirdi.
Polisin bütçesinin azaltılması ve bu kaynakların toplumun refahına, sağlığa ve eğitime ayrılması çağrıları mantıklı çünkü bu tür yatırımlarla iş polisin müdahalesine gelmeden birçok sorun engellenebilir. Ama bütçe kesintisi, genellikle polise gerek kalmayacak bir toplum yaratarak polisliğin tamamen ortadan kaldırılmasına giden yolda taktiksel bir ilk adım olarak görülüyor.
Koca bir hapishane-sanayi kompleksine sahip ve polisliğin tarihinin köle devriyelerine dayandığı ABD bağlamı İngiltere’den ciddi şekilde farklı olsa da, ceza sisteminde ve gözaltında ölümlerde siyahların sayısının orantısız şekilde yüksek olması, paralellik kurulması için yeterli. Bu da polisliğin ortadan kaldırılmasının, özellikle de siyah kadınlar açısından ne anlama gelebileceğini düşünmemize yeterli zemin sağlıyor.
Polisliğin ortadan kaldırılması konusunda çok uzun süredir kampanya yürüten Angela Davis, Democracy Now! portalına kısa bir süre önce verdiği röportajda, hem ırkı hem de cinsiyeti mesele edinen kesişimsel feminizmin, fesihçi (abolitionist) bir mücadele vermesi gerektiğini söyledi: “Fesihçi feminizm, “hapisçi” (carceral) feminizme karşıdır. Bu ikincisi, ne yazık ki, kadına yönelik şiddet gibi meselelerin polis gücü kullanılarak, hapse atmayı çözüm olarak kullanarak, etkili şekilde çözülebileceğini varsaymıştır.”
Bu tartışma henüz İngiltere’ye tam anlamıyla yansımış değil. İngiltere’de feminizmin “ortadan kaldırma” mücadelesi yürüttüğü şey, daha ziyade fuhuş. Ancak kadınları şiddetten korumak için adalet sistemini zorlamak, devam eden uzun bir mücadele olmuştur.
Angela Davis’in ilham verici vizyonuna tamamen katılsam da, “polisi feshetme” pozisyonunun, kapitalizme son verecek bir devrim olmaksızın olanaklı olduğunu düşünmüyorum. Polis eşitsiz toplumun dayanağıdır, sermaye ve mülkiyetin çıkarlarını korur; polisliğin amacını bu çıkarlar şekillendirir.
Angela Davis, polisin kadına yönelik şiddete etkili bir çözüm olmadığı konusunda haklıdır. Polisiye tedbirler ancak yara bandı işlevi görmektedir. Etkili bir yanıt, patriyarkaya son vermek ve erkekler ile kadınlar arasındaki güç dengesizliğini ortadan kaldırmak olacaktır. Ama bu arada, dayak yiyen, öldürülen ve erkek şiddetinden kaçmak için desteğe ihtiyaç duran kadınlar bulunmaktadır; dolayısıyla çoğu zaman polisin müdahalesi gereklidir.
1989’dan bu yana yönetim kurulunda olduğum Southall Black Sisters (SBS) kolektifi olarak, kesişimselliği biz farklı uyguluyoruz. Dümdüz ırkçılık karşıtı bir tutum, polisi boykot etmek olurdu. Ama biz, ırk ve cinsiyetin çatışan önceliklerinden oluşan mayın tarlasında, polisle kadınların korunması için müzakere ediyoruz ve polis yükümlülüklerini yerine getirmediğinde veya ırk ve cinsiyet çelişkilerini kurcaladığında, ondan hesap soruyoruz.
SBS olarak daha en başından bu yana, kadına yönelik şiddet vakalarında polisin kadınları korumaktan ziyade tarafların göçmenlik durumuyla daha çok ilgilendiğini gördük. 1980’lerde, polisin göçmenlik durumuyla ilgilendiği taraf şiddet faili erkeklerdi. Ama yakın zamanda görüyoruz ki, erkek şiddetine maruz kalan kadınlar da göçmenlik belgeleri eksikse tutuklanmaya başladı. Bu vakalardan çoğu SBS tarafından Liberty kuruluşu ile birlikte tek bir dosyada bir araya getirildi ve polise karşı bir şikayette bulunuldu. Talebimiz, kadına yönelik şiddet vakalarında, polisin tuttuğu dosyaların İçişleri Bakanlığı’na iletilmemesi. Bu ikisi arasına bir duvar koyan böyle bir mekanizma oluşturuldu. Ama bu mekanizma etkili olacak mı, yoksa polisin görevini yerine getirmeyişini önemsizleştirmek ve örtbas etmek için yeni bir oyalama taktiği mi, göreceğiz.
Yargısal denetim de polisten hesap sormanın bir başka yolu. Kadınların Adaleti Merkezi, şartlı tahliye kurulunun “siyah taksi tecavüzcüsü” olarak bilinen John Worboys’u tahliye kararını başarılı bir şekilde engelledi. Worboys 2019’da iki kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Angela Davis buna “hapisçi” feminizm diyebilir ama birçok kadın, ilkin 12 kadına cinsel saldırıdan hüküm giyen ama en sonunda 90 kadını uyuşturucu vererek bayılttığını itiraf eden saldırgan bir adama karşı bunun tek çözüm olduğuna inanıyordu.
Polisin görevini yerine getirmemesi ve denetim mekanizmalarının zayıf kalması, Minneapolis şehrinin toplum temelli bir kamu güvenliği sistemi çağrısını ilk başta çekici gösterebilir. Ama SBS gibi örgütler açısından, toplumun kendisi muhafazakar, patriyarkal ve dini değerlerle dolu olduğu için bir sorun teşkil ediyor. Kadınlar, aile, toplum, büyükler ve diğer tüm klasik destek araçları onları içinde bulundukları durumda yalnızca yüz üstü bırakmakla kalmayıp o durumlarını pekiştirdiği için SBS’ye son çare olarak başvuruyorlar. Dahası, toplum ve içindeki çeşitli topluluklar, devlet ile aynı şekilde hesap sorulur pozisyonda değil.
Toplum, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Rojava’da kadın devriminin yapmakta olduğu gibi, cinsiyet eşitliğini ve ırksal kapsayıcılığı destekleyen bir noktadan radikal şekilde yeniden kurulmadığı müddetçe, kadınlar olarak bizi ezen bir sisteme bir yandan da ihtiyaç duymak gibi paradoksal bir durumda olmaya devam edeceğiz.
*dunyadanceviri@wordpress.com’dan alınan bu yazıyı Serap Güneş çevirdi.