PKK Lideri Sayın Öcalan 22 yıldır İmralı’da işkence koşulları altında tutuluyor. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) yayınladığı son raporunda bu durumu tescilliyor. CPT şu tespitte bulunmuş: “Öcalan 168 saatlik bir haftanın 159 saati hücrede tecride tabi tutulmakta.” CPT katı bir tecridin uygulandığını ve bunun bir işkence olduğunu belirtiyor. Disiplin cezalarının hukuka aykırı ve haksız olduğunu, meşru bir nedene dayanmadığını, infaz sisteminin değişmesi gerektiğini ifade ediyor.
CPT’nin İmralı sisteminin bir işkence sistemi olduğunu ifade etmesi önemli. Sistem başından beri öyleydi. Ama CPT şimdi itiraf ediyor. CPT’nin durumu şimdiye kadar sessizlik içinde geçiştirmesi, görev ve sorumluluklarını yerine getirmekten kaçması ağır bir sorumsuzluk örneği olmanın ötesinde uygulamalara bilerek uyum gösterdiğini ortaya koyuyor. İşkenceyi Önleme Komitesi, işkenceyi önlemek için görev ve sorumluluklarını yerine getirmemişse ve getirmiyorsa daha vahimi de getiriyor gibi algıya yol açması durumu daha da kirleştiriyor. CPT’nin Türkiye’nin Öcalan üzerindeki insanlık dışı uygulamalarına yönelik şimdiye kadar herhangi bir tutum geliştirmemiş olması da Türkiye’nin İmralı politikasıyla çakışan bir yaklaşım içinde hareket etmeyle alakalıdır böyle değilse nedir nedir o zaman tutumsuzluk tavrın manası?
Sayın Öcalan’a yönelik uygulamalar başından beri hem iç hukuka hem de uluslararası hukuka aykırı uygulamalardır. Yapılan hukuksuzluğun, korsanlığın teşhir edilmesi ve karşısında mücadele verilmesi de bir o kadar önem arz ediyor. AKP-MHP iktidarı Sayın Öcalan’ın barış ve çözüm odaklı konumundan dolayı kendisine ağır tecrit uygulamaktadır. Uluslararası güçler ise Kürt sorununda çözümsüzlük üzerinde kendilerine avantaj aramaktalar; tecride destek olarak Kürt sorununda çözümsüzlüğü daha da derinleştirme peşindeler. Kürt sorununun hep çözümsüzlük içinde kalması küresel güçlerin ve sömürgeci ulus devletlerin temel hayali olmuştur daima. Öcalan bu hayallerine dokunduğu için kendisine karşı 15 Şubat Komplosu’nu geliştirdiler ve akabinde İmralı işkence sistemine maruz bıraktılar.
Kürt halkı hiçbir zaman önderine yönelik ahlâksız, hukuksuz ve vicdansız muameleyi kabul etmedi; buna karşı hep mücadele içinde oldu, çeşitli vesilelerle Öcalan’ın kendisinin siyasi iradesi olduğunu halk olarak ortaya koydu. Bu gerçeğe rağmen AKP iktidarı Kürt halkının duygularına ve kabulüne karşı saygısız, anlayışsız ve istismarcı bir tavır içinde oldu. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak, 2015’te ailesiyle görüşmesine yasak koydu. Ondan 3 yıl öncesinde de avukatlarıyla görüşmesine yasak koymuştu. Bu yasaklar 2019’a kadar sürdü. Leyla Güven öncülüğünde gelişen açlık grevleri etrafında içeriden ve dışarıdan gelişen tepkiler sonucu iktidar geri adım atarak, Öcalan’ın ailesiyle 5 yıl, avukatlarıyla 8 yıl aradan sonra görüşmesine izin verdi. İktidar, görüşme önündeki tüm kısıtlamaları kaldırma sözü verdi ancak sözünü tutmadı. 21 Nisan’dan bu yana İmralı’dan hiçbir haber alınamıyor; haklara yönelik saldırı ve gasp devam etmekte. Bu insanlık dışı muameleye karşı vicdan sahibi her insan tavır koymalı ve bu kötülüğü sorgulamalıdır.
Tecride karşı önemli bir boyut da uluslararası boyuttur. Bölgesel ve küresel güçlerin ittifakıyla komplo gerçekleşti. Komployu pratiğe geçirme sürecinde saldırı ittifakının, komplo ittifakının sözcüleri, istihbaratları, diplomatları hiçbir ahlâk ve hukuk normuna sığmayan bir yaklaşımla, kudurmuşçasına komployu hayata geçirdiler. Nasıl hedefe odaklandıkları, nasıl vicdansız kesildikleri ve şov yaptıkları hafızalarda yerini koruyor. İmralı sistemi de aynı zihniyetin, aynı saldırgan ruh halinin, kirli ittifak ve aklın eseridir.
Öcalan’ın küresel boyutta bir kötülüğe, saldırıya, sistematik bir tecride maruz bırakılmasına karşı küresel çapta bir dayanışma önem kazanmaktadır. Vicdanın, aydın duruşunun, demokratik tavrın hem yerel hem de küresel çapta Öcalan’ın özgürlüğüne odaklanması en isabetli yaklaşım olacaktır. Odaklanma aynı zamanda küresel kapitalist sisteme karşı bir duruşun, alternatif bir duruşun da ifadesi olacaktır. Çünkü Sayın Öcalan’ın temsil ettiği mücadele bugün Ortadoğu kaosunda, karanlığında ve soykırım ortamında insanlığa nefes oluyor.
Son 30-40 yıllık zaman diliminde hem bölgesel düzeyde hem de küresel çapta büyük alt üst oluşlar yaşandı; birçok sosyal-toplumsal mücadele odağı sönümlendi; birçok örgüt, güç, oluşum ve ittifak çöktü. Sistemin saldırılarına karşı insanlık güçsüzleşti, güçsüzlük bugün küresel çapta ‘nefes alamıyoruz’ şeklinde ifadelendiriliyor. Öcalan’ın oluşturduğu alternatif ise bu tarihsel süreçte temel bir eksen durumuna geldi. Halkların ve insanlığın güç aldığı, moral kazandığı, yön bulduğu bir eksen. Bu giderek daha fazla fark ediliyor. Bu eksen önderinin özgürlüğü ve özgürlüğü temelinde her çaba son derece kıymetlidir.
İngiliz işçi sendikalarının ‘Vakit Geldi’ sloganıyla yürüttüğü kampanya, yine Birleşik Krallık’ta on binlerce üyesi olan müzisyenler sendikasının Öcalan’a Özgürlük Kampanyası’na katılması, Durham Madenciler Sendikası Festivali’nin geçen yıl Öcalan’a adanması, çok sayıda bilim insanının ve dünya çapında tanınmış aydın, sanatçı ve akademisyenin dönem, dönem Öcalan’ın özgürlüğü talebiyle yayınladığı deklarasyonlar önemli bir duyarlılık oluşturmuş olmakla beraber yetersizdir. Küresel vicdan ve dayanışma nasıl ki bir dönem Nelson Mandela’nın özgürlüğüne odaklandıysa bugün de Öcalan’ın özgürlüğüne odaklanması zemini güçlü ve mevcuttur.