Baş döndüren bir hızla her şey oluyor, bitiyor; tükeniyor, tüketiliyor. Oldu bittiye getiriliyor her şey. Anormallerimiz, normalimize döndü; normalimiz ile anormalimiz birbirine karışmış durumda.
Huzur
Herkesin, – bütün canlı varlıkların- huzuru kaçırılmış, kaçırılmaya da devam ediliyor. Nasıl? Şöyle anlatayım: Hepimiz biliyoruz; canlılar, yaşayacakları dünyaya doğarlar. Genellikle de doğdukları coğrafyada yaşarlar. Bu onlara analarının ak sütü gibi helaldir. Ancak dünyanın başına bela kesilmiş dev şirketler var. Dünya genelinde sayıları beş yüz civarında olan bu baş belaları saldırıyor, doymak bilmiyor; istiyor da istiyorlar. Onların isteklerini karşılamak için kuklaları hükümetler, canlılara dünyayı dar ediyor. Şirketlere ise gezegende habire tıkınacakları yeni alanlar açıyorlar.
Baş belaları
Şirketlerin gözünü yerüstü doyurmaya yetmedi, yerin altını eşiyorlar şimdilerde. Yetmiyor; evleri, köyleri, ilçeleri geçmişleri ile birlikte suya gömüyor, geleceğini yok ediyor, bitiriyorlar. Toplum hafızasızlaş(tırıl)ıyor. “Toprak işleyenin, su kullananın” olması gerekirken, şirketler yaşam iksiri suyu boruların içine hapsediyor, kasalarına para olarak akıtıyor. Canlıların üzerinde barındıkları ve beslendikleri toprakları gasp ediyorlar.
Hükümetler
Bir sürü uyduruk, hamasi, propagandif sözler eşliğinde çatışmalar ve şiddet sarmalına büründürmeye devam ediyorlar yeryüzünü. Yarattıkları bu kaos ortamı ve bunalım teorisi üzerinden şirket sömürüsünün devamlılığını sağlıyorlar. Bütün çabaları bu baş belaları şirketler için.
Niçin peki?
Çünkü hükümetler yurttaşlarını düşünmeyi serbest piyasa geçeli beri iyiden iyiye bıraktı. Kapitalizmin özü zaten, “karnınızı şirketler doyursun” değil mi ki? Küresel kapitalizme geçtikten sonra da, hükümetler, “çokuluslu şirketler karnınızı doyursun” aymazlığıyla küresel şirketleri desteklemeye geçtiler, terfi ettiler(!) Fakat propaganda ettikleri gibi küresel şirketler halkın karnını doyurmuyor/doyuramıyor. Tersine halkın doyacağı alanları tahrip eden bu obezler, kendi kasalarını dolduruyor, canlıların yaşamını hiç mi hiç umursamıyorlar. Sadece kasalarını şişirmek için ekolojide yaptıkları tahribat nedeniyle canlılar her geçen gün daha fazla açlığa sürükleniyor.
Gelinen nokta: Dünya genelinde kapitalizm, doğayla savaşta. Bu net. Köylüler, mazlum doğayı savunmakta. Bu saygıdeğer bir çaba. Hükümetler, kapitalistlerin yanında. Bunun yorumunu size bırakıyorum. Çünkü oyların(m)ızla başın(m)ıza siz/biz getiriyoruz.
Ne mi yapılmalı? Siz bilirsiniz.
Yerinden edilmeler
Devletler ekolojideki tüm canlı ve cansız varlıklara yukarıdan bombardıman, aşağıdan bomba ve roketlerle saldırıyor kırıyorlar. Açlık ve yoksulluk, iklim değişikliğinin oluşturduğu pek çok sorun alanından kaynaklı insanlar ve haycanlardan (hayvanlardan) canını kurtaranlar sığınacak yer arıyor. Bir yandan yaban hayat, diğer yandan insanlar bu yüzden doğdukları coğrafyaları yurt edinemiyor, kültürleri farklı olan bilmedikleri yerlere göç etmek zorunda kalıyorlar. Gittikleri yeni yerlerinde de istenmiyenler oluyorlar. Yerinden edilmeler konusunda İsviçre merkezli “Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi (IDMC)” tarafından bir rapor açıkladı. Açıklanan rapora göre, “2020 yılı Ocak-Haziran arasında, ekstrem hava olayları, çekirge istilası, şiddet ve çatışma nedeniyle yerinden edilen insanların sayısı 15 milyona ulaştı” diyor. 120’den fazla ülkede yerinden edilmeler olmuş. Yani dünya huzur bırakılmamış bir yer haline getirilmiş durumda. Evet. Rapor yeni. Geçtiğimiz çarşamba günü yayınlandı. Haftası yeni doldu. Ayrıntısı bol. (Bkz:www.iklimhaber.org) Rapordaki veriler bize, şirketlerin dışında kalan canlı ve cansız varlıklar için dünyada huzur, “hak getire”nin resmini çiziyor. Artık biraz huzur!