Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, kendi tarihinin en kritik, en önemli kararlarından birine imza attı. Demirtaş’ın avukatlarının başvurusu üzerine Büyük Daire’nin verdiği karar sadece Demirtaş’ı ilgilendiren, sadece Demirtaş ile sınırlı bir karar değil. Karar, Türkiye’deki siyasi yargılamalara ilişkin bugüne kadar verilmiş en net kararlardan biri ve son 5 yılda yürütülen “yargılamaları” temelden çürütüyor.
Şimdiden bile çok farklı açılardan tartışmayı, analiz edilmeyi hak eden bu kararın detayları önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacak. Tartışmalar daha da derinleşecek. Ancak kararın ilk yansımaları bile Kürt siyasetçiler başta olmak üzere, muhaliflere yönelik yargı sopasıyla yürütülen saldırıların uluslararası alanda ve evrensel hukuk nezdinde ne anlama geldiğini göstermeye yetti. Bu karar, Demirtaş’ın ve HDP’nin de tespit ettiği gibi yürütülen yargılamaları evrensel hukuk nezdinde geçersiz kıldı. Yargılananların ve mağdur edilenlerin, “yargılamalar siyasidir, intikam operasyonlarıdır” söylemlerini haklı çıkardı. Sadece Demirtaş ve benzer durumda içeride tutulan binlerce muhalifin “suçsuzluğu ve mağduriyeti” ilan edilmedi; aynı zamanda siyasi nedenlerle yapılan hukuksuz ve delilsiz yargılamalarla işlenen ağır suçlar ifşa edildi.
Karar ilk elden saldırıyı yürüten iktidar ve yandaşlarını fazlasıyla rahatsız etmeye yetti. Aynı koro “dış güçler”, “Türkiye düşmanlarının kararı”, “iç hukuk yolları tükenmeden AİHM karar aldı” teranelerini tekrarlamaya başladı. Bir refleks olarak dolaşıma sokulan “karar bizi bağlamaz” söylemi iktidarın siyaseten ve ahlaken hukuk karşısındaki yerini tarif ediyor. Hak ve özgürlüklerden yana alınan bir karar gerçekten de bu iktidarı bağlamıyor! “Bizi bağlamaz” dedikleri özgürlüktür. Evrensel hukuk normlarıdır, tarafsız ve bağımsız yargının vicdana, uluslararası hukuk kriterlerine göre verdiği karardır. “Bizi bağlamaz” dedikleri ifade ve düşünce özgürlüğünün esas alınmasıdır. Örgütlenme özgürlüğüdür, seçme ve seçilme hakkına, halk iradesine, seçmen tercihlerine yapılan güçlü atıftır. İnsanların etnik, dini ve siyasi kimliklerinden dolayı ayrımcılığa ve saldırıya uğramalarını yasaklayan hükümlerdir. Bunların hiçbiri bugünkü iktidarı bağlamıyor, bu ilkelerle ve kriterlerle işleri yok.
Bu yüzden iktidarın “karar bizi bağlamaz” tepkisine şaşırmadık. Farklı bir tutum, bir çözüm yaklaşımı bekliyor muyduk? Elbette ki hayır. AİHM’in bundan önceki ilk Demirtaş kararına karşı “hamlemizi yapar işi bitiririz” diyenlerin Büyük Daire’nin kararını “AİHM kararı bağlayıcıdır, evrensel hukuk normudur, altına imza attığımız uluslararası anlaşmalar gereği gereğini yerine getirmekten başka şansımız yok” demeyeceklerini biliyorduk.
Gelinen aşamada özgürlük, eşitlik, hak ve hukuktan yana bir karar AKP’yi, Erdoğan’ı bağlamıyor; kendilerini bağlayan başka kriterler ve gerçekler var. AKP’yi bağlayan, iktidarını sürdürmek için topluma karşı içine girdikleri saldırı konseptidir. Aldatmaya yönelik sahte “reform” söylemleridir. Gasp ettikleri halk iradesidir. Yok saydıkları seçme ve seçilme hakkıdır. Saray rejimini kendisine bahşedenlere duyduğu minnet ve borçluluk duygusudur. Özgürlük, demokrasi ve hukuk AKP’yi bağlamaz ama ortağı tarafından bir daha serbest bırakılmamak üzere göbekten bağlanmış, zincirlenmiştir. Bu tepeden tırnağa bir rehin siyasetidir; toplumu rehin almaya çalışan iktidar küçük ortağı, küçük ortağının daha küçük ortağı tarafından rehin alınmıştır. AKP’yi bağlayan AİHM’in kararını dayandırdığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümleri değil, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) etrafında şekillenen Saray-MHP-Vatan Partisi-Ergenekon dörtlüsünün otoriter kriterleridir.
Yaptıklarının ve bunun uluslararası alandaki yansımalarının farkındaydılar; karar açıklanır açıklanmaz dile getirdikleri “karar bizi bağlamaz” söylemi rest çekmenin ötesinde, işledikleri günahların savunusudur. Bu tutum iktidarın bundan sonraki süreçte de AİHM kararına yönelik stratejisinin, kararı itibarsızlaştırmaya yönelik olacağını gösteriyor. Karara delillerle, hukuki argümanlarla karşı çıkamayacaklarına göre siyasi manipülasyonlarla tartışmalı hale getirmeyi amaçlayacaklar. Yaşadıkları en küçük mağduriyette “özgürlük, eşitlik, evrensel hukuk” sözlerini ağızlarından düşürmeyenler, AİHM kapısını defalarca aşındıranlar yarından tezi yok ilk iş olarak “AİHM’in büyük bir düşman kurumu” olduğunu söylemeye, yazıp çizmeye başlayacaklar. Bu kararın gereklerinin yerine getirilmemesi için belki daha fazla saldırganlaşacaklar. Kararı uygulamakla yükümlü olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ni baskı altına almak için “mülteci şantajını” yeniden gündeme getirecekler. Sonuç vermezse, Avrupa’yı insan haklarını ve evrensel hukuku pazarlık haline getiren tutuma yeniden zorlamaya çalışacaklar.
AİHM’in Demirtaş kararı her şeyden önce evrensel hukuk normlarına dayanan bir özgürlük kararıdır. Bu karar Türkiye toplumunun mevcut baskı cenderesinden kurtulmasının önemli bir kavşağı ve aşaması olabilir. Bu karar etrafında birleşmek, özgürlüğü geniş kapsamlı yorumlamak ve Türkiye halklarının buna layık olduğuna inanmak başarının önemli bir aşaması olacaktır. Kararı AKP iktidarı ya da Avrupa Konseyi uygulamayacak. Bunu uygulanır hale getirmenin tek yolu, toplumun özgürlükten yana göstereceği tutumdur. AİHM iktidarı bağlamıyorsa, toplumun özgürlük talebi büyüyerek herkesi bağlayıcı hale gelebilir.