Brookings Enstitüsü analisti Doç. Dr. Ömer Taşpınar ile CAATSA yaptırımlarını ve Türkiye’yi konuştuk
Mehmet Ali Çelebi
Ankara, sancılı başkentlerdeki elçileri değiştirerek, lobi şirketleri devreye koyarak; İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, AB’ye ılımlı mesajlar göndererek ABD yeni Başkanı Joseph (Joe) Biden dönemine hazırlandı.
19 Ocak 2021, alamet-i farikası; siyahlara karşı beyaz üstünlükçü faşizm, göçmen düşmanlığı, otoriter yönetimlerin sansür-polis-yargı-kirli savaş yöntemlerine destek, otoriter liderlerle perde arkası kişisel diplomasi, dini bağnazlığı palazlandırma, kadın haklarını tırpanlama ve yalan olan Donald Trump’ın son günü oldu. Trump ve faşizan gruplar için dramatik bir son, ancak daha sofistike hareket eden benzer isimlerin tahta çıkmaması farklılıkların birlikte mücadelesi ve yeni yönetime özgürlükler için yapılacak basıncın derecesine bağlı. Bu bölümde Ulusal Savunma Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Brookings Enstitüsü analisti Doç. Dr. Ömer Taşpınar ile Biden’ın 4 yılında Washington-Ankara ilişkilerinin serencamını, Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası CAATSA yaptırımlarının ne olacağını; Türkiye-Rusya ilişkilerini açımladık. Makyavelist ve milliyetçi bir iktidar olduğuna işaret eden Doç. Dr. Taşpınar “Washington ve Brüksel Türkiye konusunda beraber hareket etmeye çalışacak bu yeni dönemde. Türkiye’yi zorlayacak bu. Zira Trump döneminde kendine yakın bir başkan vardı Recep Tayyip Erdoğan için” dedi. Taşpınar “yerli ve milli” kavramının rağbet kazanmasını da yorumladı.
Sözü Biden’a getirmişken oradan devam edelim. Cumhuriyetçi eski ABD Başkanı George Walker Bush da “Muz Cumhuriyeti” tanımlaması yaparken Biden “İç teröristler” tanımlaması yaptı. Biden, polislerin Black Lives Matter olsa farklı davranacağını, beyaz olunca müdahale etmediğini söyledi. Bu gelecek için ne tür riskler barındırıyor?
Amerika’da ırkçılık olduğu kesin. Black Lives Matter gösterileri olduğunda polis çok daha yoğun ve sert şekilde müdahale ediyor. Trump taraftarlarının polisle çatışmayacağı varsayımı vardı. Trump’ı destekleyenlerin her ne kadar faşizan bir yapı olduğunu görsek de polise çok saygılı insanlar. Polisle bir birlik olsun istiyorlar. Trump’ın polislerle kurduğu ilişki önemliydi. Rehavet içindeydi polis, ‘Bunlar bizimle çatışmaz. Bunlar saldırgan değil’ gibi yanlış bir varsayım içine girdiler.
Bunun için de ırkçılık var mı, bence var. ‘Siyahlar şiddete yatkın, beyazlar şiddeti sevmez’ gibi bir ırkçı önyargı var burada. Siyahlar haklı olarak öfkeli, ben siyah olsam ben de öfkeli olurdum. Yüzyılların getirdiği bir öfke var, yüzyılların getirdiği haksızlık ve mağduriyet var.
Beyazların mağduriyeti ise daha yapay, daha yaratılmış, toplum mühendisliğine açık, Trump gibi faşizanların kullanmasına açık bir mağduriyet. Buradan ‘Amerika’dan ırkçı dalga geliyor ve bu ırkçı dalga bütün dünyayı etkileyecek’ analizine katılmıyorum. Amerika’da ırkçı dalga zaten dört yıldır vardı. Charlotte’te üç yıl önce yaşananlar… Obama döneminde yaşananlar bile ırk meselesinin yapısal olarak var olduğunu gösteriyor.
Ben şunu görüyorum, ırkçılıktan çok dünyada küresel anlamda, “yerli ve milli” kavramının rağbet kazandığını görüyorum. İronik bir şekilde bu “yerli ve milli” söylemi küreselleşme sayesinde ilerliyor. Küreselleşmeye karşı ama küreselleşmeden beslenen bir söylem. Bu söylem içinde milliyetçilik var, ırkçılık var. Buna karşı gereken şey bana göre daha fazla özgürlük daha fazla demokrasi ve güçler ayrılığı. Her yerde hukuk sisteminin, bağımsız yargının ve bireysel özgürlüğün korunabildiği düzenler…
Amerika’da yaşananlar şu anda bana göre bir dönemin, utanç verici şekilde kapanışı. Biden’ın zaferiyle beraber Amerika’nın olumlu yüzünü gösterebilecek bir kabine oluşuyor, azınlıkların içinde olduğu. Amerikan basını, Amerikan yargısı dört yıllık faşizan, otoriter eğilimleri olan bir başkanı dengeledi.
Yeni ABD Başkanı Biden’ın kabinesine Bernie Sanders etkisi…
Bernie Sanders ön seçimleri kaybettiği için istediği kadar yer bulamıyor. Demokrat Parti sosyalist bir parti değil. Bernie Sanders sosyalist olduğunu iddia ediyor, ki bana göre Amerikan standartlarında sosyalizm denen şey Avrupa standartlarında sosyal devlettir, sosyal demokrasidir. Amerika’da güçlü bir sosyal devlet istemek maalesef hâlâ sosyalizm olarak görülüyor. Amerikan halkı da sosyalizme alerji duyan bir halk.
Biden merkezde, pragmatik bir politikacı. Bernie Sanders kendi tabanını çok iyi mobilize edebiliyor, üniversiteli gençlik ve bazı kesimler sosyalizm kelimesinden rahatsız olmuyor. Ama Demokrat Parti içinde Biden’a güvenenler içinde sosyalizm istemeyen Bernie Sanders’ı, Elizabeth Warren’ı radyoaktif gören bir kesim var. Yani onlar yeterince temsil edilemeyecekler.
Georgia’dan da iki senatör gelince sık rastlanmayan bir tablo çıktı. Hem Beyaz Saray, hem Temsilciler Meclisi hem Senato Demokratik Parti’ye geçti. 2024’teki seçime kadar hangi kritik başlıklarda kritik kararlar görülebilir?
Temsilciler Meclisi’nde zannediyorum 2-3 oyla önde. Rahat bir çoğunluğu yok Temsilciler Meclisi’nde Biden’ın. Senato’da iki koltuğu kazanması çok önemliydi. Senato’da başkan yardımcısıyla 50+1 üstünlük sağladı. Bana göre Demokratlar bıçak sırtında. İki yıl sonra tekrar ara seçimler olduğunda Kongre’yi kaybedebilir Biden. Hele ekonomi iyiye gitmezse kesinlikle kaybedebilir. Amerika’da seçmenler sadece ve sadece bir konuya oy veriyor, o da ekonomi. Başka önemli konu belki terörizm, güvenlik ve sağlık meselesi olabilir. Zaten Trump da pandemi ve ekonomi nedeniyle kaybetti.
Pompeo’nun etkisi ve S-400
Türkiye-ABD ilişkilerine geçersek. Birçok kırılma yaşanmıştı. Bu kez Rusya bağlantılı. Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400’ler Temmuz 2019’da getirildiği zaman Trump, yaptırım uygulamadı. Trump seçim kaybettikten sonra Aralık 2020’de neden Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası denen CAATSA yaptırımlarını devreye koydu? Biden döneminde ilişkiler hangi noktaya evrilebilir?
Trump yaptırımı istemiyordu. Fakat Savunma Bütçesi’nin içine yerleştirilen yaptırımların Beyaz Saray’a empoze edildiğini görecektik. Biraz da Dışişleri Bakanı Pompeo inisiyatif alarak Trump’ı daha yumuşak bir yaptırım paketine ikna etti. Savunma bütçesi içindeki yaptırımlar daha sert olabilirdi. İş, Kongre’ye kalsa daha sert yaptırımlar gelecekti.
CAATSA içindeki 12 maddeden Türkiye’yi en az zorlayacak maddeler seçildi. Dolayısıyla bu yaptırımlar çok sert yaptırımlar değil. Yaptırımların amacı geçmişteki bazı politikaları cezalandırmak kadar gelecekteki politikalara karşı da caydırıcı olmaz ise artırılabilir yaptırımları geleceğe bırakmak daha mantıklı. Türkiye’ye şu mesaj veriliyor bence: Eğer Rusya ile ilişkilerinizde böyle devam ederseniz daha sert yaptırımlar da gelebilir.
Biden’ın kullanacağı dil de bu olacak S-400’ler konusunda. Rusya ile askeri ilişkilerinize, Rusya’dan savaş uçakları alarak devam ederseniz daha da sert yaptırımlar gelecek.
Bana göre Biden, Türkiye ile çıkar alışverişi içine girecek. Nerede örtüşüyoruz, nerede ayrışıyoruz? Amerika’nın çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarları belli alanlarda örtüşüyor. Ortadoğu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Türkiye’yle Rusya’nın anlaştığından çok daha fazlasıyla anlaşıyor.
Biden yönetimi “İlişkileri düzeltebilir miyiz” diye bir deneme içine girecek. Şu anda ilişkilerde bir kriz var S-400’ler nedeniyle. S-400’lerden Türkiye vazgeçerse daha fazlasını verebilir. Mesela Patriot teknoloji paylaşımı konusunda daha esnek olabilir. Veya F-35’leri hemen alabilir Türkiye. Bunların olması için S-400 meselesinin halledilmesi gerek. S-400 halledilmeden Erdoğan ile çalışması çok zor. Suriye’de Amerika’nın PYD’ye desteği, Türkiye’nin neden rahatsız olduğu, Amerika’nın neden bu desteği verdiği masaya yatırılabilir. O da kolay bir mesele değil. Gerek S-400’ler gerek Suriye ciddi yapısal meseleler haline geldi son beş altı yılda. Bunların üstesinden gelip ilişkiler düzelebilir mi emin değilim. Ama Biden yönetimi deneyecek, hemen daha sert yaptırımlarla gelmek yerine Türkiye’nin ne yapmak istediğini anlamaya çalışacak. Avrupa Birliği ile harmoni içinde çalışacak. Washington ve Brüksel Türkiye konusunda beraber hareket etmeye çalışacak bu yeni dönemde. Türkiye’yi zorlayacak bu. Zira Trump döneminde kendine yakın bir başkan vardı Recep Tayyip Erdoğan için. Yeni dönemde aynı rahatlık içinde olamayacak.
Rusya ve ABD okulları
Ortak paydalar dediniz ancak Dışişleri Bakanlığı’na Antony Blinken’in, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü olarak Brett McGurk’ün atanması Ankara’yı Suriye-Kürtler konusunda kaygılandırdı. Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta da farklı pencereler, farklı argümanlar söz konusu.
Türkiye ve Rusya, Kafkaslarda anlaşamıyor, Suriye’de anlaşamıyor, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya’da anlaşamıyor. Libya, Suriye ve Kafkaslarda neredeyse karşı karşıya geldi Türk askeri ile Rus askeri. Balkanlarda Türkiye ile Rusya anlaşamıyor. Anlaşabildikleri hangi konu var Türkiye ile Rusya arasında dediğinizde aklıma Venezuela, Maduro geliyor. Amerika ile hangi konularda anlaşıyor dediğinizde; Türkiye NATO üyesi olduğu için Kafkaslarda, Doğu Avrupa’da, Baltık’taki politikaları Rusya’yı rahatsız edebilir. Sonuçta Rusya yayılmacı bir politika izlerse Ukrayna’da, Kırım’da Türkiye rahatsız oluyor. Mesela rahatsız Kırım Türklerine olanlardan. Ermenistan, Azerbaycan konusunda farklı yerlerde. Suriye’de farklı yerlerde. Amerika’yla nerede anlaşabilir Türkiye? İran’ın dengelenmesinde. Türkiye, İran’ın Ortadoğu’da nükleer güç olmasını istiyor mu? İstemiyor. Karadeniz’in bir Rus gölü haline gelmemesi konusunda Türkiye ve Amerika NATO çerçevesinde beraber hareket edebilir. Balkanlarda, Kafkaslarda BTC (Bakü Tiflis Ceyhan Hattı) hattında olduğu gibi petrol konusunda beraber hareket edebilir. Suriye’de hem Amerika hem Türkiye Beşar Esad’ın gitmesini istiyor hâlâ.
Suriye’de evet bir Kürt meselesi var. Amerika, IŞİD’le mücadele adına PYD’ye destek verdi. Ama Amerika’nın görmek istediği Suriye, Türkiye’nin görmek istediği Suriye çok farklı değil. Rusya’nın görmek istediği Suriye yine Beşar Esad Suriye’si. Sonuç olarak Türkiye Amerika ilişkilerinde ciddi sorunlar var. Kıbrıs meselesi tarihi bir mesele. Kürt meselesi, PKK en önemli meselelerden biri. S-400’ler ciddi mesele. Bunların hepsi zor meseleler, fakat “Bir seçim yap Amerika mı Rusya mı? Rusya’nın etki alanında mı olmak istersiniz yoksa Amerika ile ortaklığın devam etmesini mi istersiniz” dense Türk Dışişleri Bakanlığı’na, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Türk halkına, bana göre anti-Amerikanizme rağmen Amerika ile iyi ilişkiler içinde olmak gerektiğini düşünür.
Türkiye’de anti-Amerikanizme rağmen insanlar Amerika’ya gelmeye, çocuklarını Amerika’ya okumaya yollamaya çalışıyor.
“Yankee go home, but take me with you” derler genelde. Yani ‘Go home, ama beni de yanında götür.’ Yani Türkiye’de anti-Amerikanizm tavan yaptığı halde hâlâ Green Card başvuruları, hâlâ çocuklarını yollama konularında Rusya’dan daha fazla rağbet ediyorlar Amerika’ya. Türkiye’de insanlara sorulsa “Rusya mı Amerika mı?” diye, daha büyük bir kesim “Ne Rusya ne Amerika, tam bağımsız Türkiye” der.
S-400’ler sanki tam bağımsız Türkiye sembolü, sanki Türkiye’nin kendisinin yaptığı savunma sistemiymiş gibi ulusal egemenlik meselesi haline geldi. Ki CHP bile böyle görüyor, muhalefet edemiyor S-400’ler konusunda.
Makyavelist, milliyetçi koalisyon
Ankara hangi adımlar atabilir yeni dönemde?
Ankara’dan kastettiğiniz Recep Tayyip Erdoğan ise Makyavelist, pragmatist bir politikacı. Erdoğan şu anda milliyetçilerle, ulusalcılarla, Türk Silahlı Kuvvetleri ile bir koalisyon içerisinde. Bu milliyetçi bir koalisyon. Amerika’ya karşı Kürt meselesi, PKK ve Fethullah Gülen nedeniyle alerji duyan bir koalisyon. Şu anda bana göre seçim kazanma derdine düşmüş bir Recep Tayyip Erdoğan, anti-Amerikanizmden, Amerika ile gerginlikten medet umabilir.
Amerika ile Avrupa Birliği ile kavga eden bir Erdoğan, “Yedi düvele karşı savaşıyoruz” deyip seçime götürebilir. Ama stratejik düşünebilen Ankara, Dışişleri Bakanlığı’ndaki hâlâ stratejik düşünebilen beyinler, TSK içinde bütünüyle kendisi Avrasyacılık, ulusalcılık damarına kaptırmamış dengeli, stratejik, objektif düşünebilen kesimler Amerika ile Rusya arasında bir denge kurmak gerektiğini söyleyeceklerdir. Bence Türkiye son yıllarda biraz fazla Rusya’ya kaydı. Biraz fazla Rusya’ya yakın askeri konularda. Ankara’da stratejik düşünenler Amerika ile ilişkileri kaybetmemek için daha sağlam bir zeminde olmak istiyorlar. Ama popülist, milliyetçi, Avrasyacı davrananlar şu anda Recep Tayyip Erdoğan’ın ekibinin içindeler.
Ömer Taşpınar kimdir?
Fransa, Libya ve Türkiye’de Fransız sisteminde lise öğrenimi aldıktan sonra, ODTÜ’de Siyaset Bilimi okuyan Ömer Taşpınar, 1989-1996 yılları arasında Türkiye genelinde Fransızca, İngilizce ve İtalyanca dillerinde turist rehberliği yaptı ve ülkeyi daha yakından tanıma fırsatına kavuştu. Johns Hopkins Üniversitesi Bologna ve Washington kampüslerinde uluslararası ilişkiler alanında lisans üstü eğitim aldıktan sonra doktora tezini “Türkiye’de Kürt meselesi, Siyasal İslam ve Kemalizm” üzerine yazdığı tezle ABD’de aynı üniversitede tamamladı.
1997 yılından bu yana Washington’da yaşayan Taşpınar, Brookings Enstitüsü uzmanlarından ve Ulusal Savunma Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Son kitabı 2020’de “Batı’nın Ortadoğu Yanılgısı: Neden İslam Sorun Değil” başlığıyla IB Tauris Yayınevi tarafından yayımlandı.