KÜRT ÜÇGENİNDE NELER OLUYOR? (1)
Erdoğan Altan
Dünya savaşının merkezi haline gelen Ortadoğu’da son birkaç aylık süreç oldukça hareketli geçiyor. Reel gelişmeler ışığında bakıldığında, yeni cepheler, bu cepheler sonucu yeni güç merkezleri ve güç dengeleri oluşuyor. Irak Merkez ve Federe Kürdistan’da daha fazla görünen bu duruma karşı sokaklara çıkan halk ise her anlamda dışarıya avuç açan bir yönetimi istemiyor.
Küresel güçlerin beslediği çözümsüzlüğün en çıplak haliyle gözler önüne serildiği ülkelerden biri olan Irak, üzerinden 17 yıl geçen ABD’nin askeri müdahalesinin hiçbir çözüm getirmediği gibi harabeye çevrilen bir ülke durumunda. İran ve Türkiye başta olmak üzere bölgesel güçlerin yayılmacı politikalarının da hedefi halinde. ABD’nin talimatı ile Türkiye’nin talebi üzerine Bağdat ve Hewlêr arasında yapılan Şengal Anlaşması’yla birlikte güçler arasındaki yoğunlaşan siyasi, askeri ve ekonomi diplomasi trafiğine bakılırsa Irak Merkez ve Federe Kürdistan’ın durumu hiç iç açıcı değil.
ABD onaylı saldırılar
Bölgede ABD öncülüğünde uluslararası güçler arasında çıkan kriz ile birlikte oluşan yeni cepheler, bu cepheler sonucu yeni güç merkezlerinden çıkan kargaşa ve karmaşıklık bir süreliğine daha devam edeceğe benziyor. Türk devleti, Kürde karşı Kürt bariyeri planı için Trump yönetimi ABD’sinden onay almışa benziyor (Bu durum son seçimlerde başkan seçilen Joe Biden yönetiminin politikasında değişir mi bilinmiyor). Mesrur Barzani’ye bağlı özel güçler Zerewani ve Roj Peşmergeleri’nin son aylarda Haftanin, Metina, Gare ve Behdinan taraflarına güç yığarak PKK’nin hareket alanlarını daraltacak askeri pozisyona geçmesi, Şengal Anlaşması sonrasında Suriye sınırlarında geçişleri önlemek gerekçesiyle yeni kontrol noktalarının kurulması ve YBŞ’nin seçeneksiz bırakılması, PKK-KDP çatışmasının tetiklenmesi ve Kuzey Suriye arasında diyaloğun dinamitlenmesi, Türk devletinin görmek istediği üç sonuç. ABD’nin onayını alan Türk devleti, KDP ve PKK’yi savaşa, Bağdat’ı ise Hewlêr yönetimi ve PKK’ye karşı pozisyon almaya zorluyor. Bu senaryoda ABD’nin önceliği, Türkiye’yi İran ve Rusya ekseninden uzaklaştırmak, Irak-İran ilişkilerine ise son vermek. Bu hatta Türkiye’yi öfkelendiren Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile olan ortaklığını ise Kürtler arası savaşa zemin sunarak yatıştırmaya çalışmak.
ABD’den asker talebi
Bahse konu gelişmelerden birincisi, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetim Bölgesi ile Federe Kürdistan arasındaki sınırda (Rojava ile Federe Kürdistan arasında) DSG güçleri ile KDP’ye bağlı paralı-özel güçler (Zerevani güçleri) arasında yaşandığı ileri sürülen bir gerginlikten sonra Mesrur Barzani’nin ABD Dışişler Bakanı Pompeo’dan, Bakur-Rojava-Başur üçgenine ABD’nin asker konuşlandırmasını talep etmesi oldu. Devletler arası hukuk diliyle belirtilirse Mesrur Barzani, Türkiye-Suriye-Irak sınırlarının kesiştiği noktaya ABD askerlerini çağırdı. Daha da ileri giderek DSG’ye silah verilmemesini talep etti. Kapasiteye bakılırsa bu sadece Mesrur Barzani’nin görüşü olamayacağı belirtiliyor. Çünkü ABD askerlerini devletler hukukuna göre Irak topraklarının en stratejik noktalarından birine Irak hükümetine rağmen ya da habersiz çağırmak ikinci bir referandum sonrası gelişmeye yol açabilirdi. Milliyetçi Şiileri İbrahim Xelil kapısına kadar getirebilirdi. Bu görüşü Mesrur Barzani’ye Türkiye Dışişler Bakanlığı’nın söylettiği belirtilirken, bu durumdan Kazımi’nin de haberdar olduğu gelen bilgiler arasında. Türkiye, İran ve Iraklı Şii grupların tepkisini göze alamadığı için bu yolu seçerek, kendi politik amaçlarını bu yöntemle ABD’ye iletmiş oldu.
Sanki Dışişleri memuru
Peki, Mesrur Barzani neden Türk Dışişleri yetkilisi görevini üstlendiği yorumuna neden olan bu düzeye indi? KDP bu öneriyi ABD’ye yaparken, tıpkı Şengal Anlaşması’ndaki ‘tavsiye’ gibi, ABD’nin kendisine ‘Belirttiğiniz noktaya asker gönderemeyiz iyisi mi siz (KDP), Irak ve Türkiye birlikte orayı tutun’ cevabı alacağını umduğu için. Türkiye’nin de ABD’nin ambargodan sonra Erdoğan’ı böyle rahatlatabileceği doğru bir tahminden uzak olmayacaktır. Çünkü ABD, son kırk yıldır Türk devletini Kürtler üzerinden verdiği tavizler karşılığında kullanıyor. Geriyor ve rahatlatıyor. Türkiye ve KDP’nin ortak tahmini, Mesrur Barzani’nin boyunu çok çok aşan bir işi Türkiye adına yapmaya götürmüştür. KDP’nin, ABD’den duyacağını umduğu Türk ordusunu üç ülkenin sınırlarının kesiştiği yere konumlandırma görüşünü dolaylı yoldan yani ABD talimatıyla gerçekleştirme yöntemini seçmesinde, KDP’nin Türkiye ile ilişkilerinden ötürü Kürtler arasında çok teşhir olması belirleyici nedendir. Bundan ötürü de Mesrur Barzani Türk Dışişleri Bakanlığı’nın bir memuru gibi çalışarak, AKP-MHP iktidarının yayılmacı emellerini ve KDP-Türkiye ilişkilerini Kürtlerden gizlemeye çalışmıştır.
TSK üçgene konumlanırsa…
Türk ordusunun malum üçgene konumlandırılması en başta Suriye ve İran için tehdit demektir. Çünkü böyle bir adım, Irak merkezi hükümeti bölgesiyle Türkiye pazarını birbirine doğrudan bağlamak için açılması istenen Ovaköy sınır kapısını açmaya bir adım daha yaklaşmak, Türkiye ile Sünni Arap bölgesine doğrudan etkide bulunacak yeni bir askeri ve istihbarat üssü demektir. Buradan Musul’a uzanma imkânı artmış Türkiye, Suriye’de İran’ı arkadan kuşatmış olacak. Türkiye’nin Irak ve Suriye’de güç olmasını en çok isteyen güç ABD’dir. ABD bunu İran’ı sınırlandırmanın bir yolu olarak seçmiştir. Bunun için Türkiye, Trump yönetiminin desteğinde Suriye ve Federe Kürdistan topraklarında üsleri kurdu. Biden ABD’si de bu planı sürdürür mü? Gelişmelere ve dengelere bakılırsa sürdürme olasılığı sonlandırma olasılığından daha fazladır. Bunun nedeni ise Trump ABD’si, Erdoğan ve ekibinin psikolojik durumunu iyi okudukları için, temel taktiğini Türk devletinin önünü açmak, saldırtmaktı. Bu politika Erdoğan-Bahçeli Türkiye’sinin Suriye ve Irak’a girme ana destekleyici unsuru oldu. Ancak bu ön açma Türkiye devletinin askeri yolla yayılma oranı ile ekonomik ve diplomatik gücü arasındaki dengeyi bozdu. Bu da Türkiye’yi dünyada en zordaki ülkesi haline getirdi. İşte bu politika Biden ABD’sinin Türklere karşı kullanacağı araçları hazırladı.
Trump AKP’yi kullandı
Yine son birkaç yıldaki gelişmelere bakılırsa Trump AKP-MHP iktidarının neo-Osmanlıcılık-imparatorluk hayallerini iyi kullanarak adeta ‘Şımarttı’ denilebilir. Erdoğan ve ekibinin kişilik çözümlemesini iyi yapan Trump ekibi, Türkiye’nin açılıp saçılmasına zemin verdi. Türkiye’ye Efrîn, Şehba, Cerablus, Ezaz, Bab, son Girê Spî ve Serêkaniyê, Federe Kürdistan sınırlarına yapılan saldırının yanı sıra, Akdeniz’de, Libya ve Karabağ’da büyük suçlar işletildi. Tüm suç dosyaları ABD’nin elindeki Türkiye, Biden ABD’sinin masasına konuldu. Ve böylece Biden ABD’si Türkiye’ye ‘Suç işlediniz, her şeyinizi kaybetmek istemiyorsanız…’ diyerek kullanacak. Ayrıca, Biden ABD’si Türkiye’nin ‘Biz ambargo uygulanacak 3. dünya devleti değiliz’ politik duygusunu tahrik ederek, Türkiye’yi ABD çizgisinde İran’a karşı kullanmaya mecbur edebilir. Tüm bu gelişmelerde Mesut ve oğlu Mesrur Barzani denetimindeki KDP meze olarak kullanılacak. Mesrur Barzani’nin ABD’den ‘Sınıra asker gönder’ demesi mezenin ilk tabağı olduğunun işareti. Türkiye; KDP’yi, Irak ve İran ile doğrudan karşı karşıya gelmemek için politik bir perde olarak kullanıyor. Bunu Türkiye’nin Federe Kürdistan’a Suriyeli Sünni cihadist grupları aktarmaya başladığına dair iddialar doğruluyor. TSK’nin Federe Kürdistan’da İran’a en yakın tuttuğu nokta olan Xakurkê bölgesine de yaklaşık bin 500 cihadisti yerleştirdiğidir. Bu da tam olarak ABD’nin İran’a karşı politikasıdır.
Cihadist transferi
Türk devleti son birkaç yıl içinde Libya’dan Karabağ’a kadar her çatışma bölgesine bu cihadistleri gönderdi. Herkesçe terörist sayılan bu grupları, bu kadar kolay ve aleni göndermesinin, NATO (ABD demek daha doğru olur) ve İsrail’den habersiz olabileceğini düşünmek saflık olur. Son Karabağ savaşında da Erdoğan Türkiye’si İran’ı adeta kuzeyden sararcasına bu grupları göndermesi bunun açık göstergesidir. İsrail’in de Azerbaycan’da hatırı sayılır etkisini düşününce, neden olmasın dedirtiyor. Bu veriler, Türkiye’nin Suriye ve Irak topraklarında PKK’yi gerekçe göstererek alan tutmasının bölgesel hedeflerle bağını ve daha derin hesaplarını daha iyi göstermektedir. Yaşananlar bize Türk devletinin Federe ve Bakur Kürdistan arasına bu grupları yerleştirmesinin en kolay iş olduğunu yeterince gösteriyor. Daha tehlikelisiyse KDP’nin istihbarat bölümü Parastın ile Türk MİT’nin İran’a karşı bu gruplarla ortak operasyonel bir aktivite içinde olmasıdır. İkinci güçlü olasılık, bu gruplarla İran ile müttefik Iraklı Şii grupları hedeflemesidir. Üçüncü ve Kürtler arası savaşa neden olacak olasılıksa, Parastın ve MİT’in bu gruplarla YNK denetimindeki bölgelerde eylemler yapmasıdır. Bu olası gelişmeler KDP’yi tümden AKP-MHP iktidarının korucu ordusu, Türkiye’yi de ABD’nin bölgedeki en etkili jandarması yapacaktır.
PKK’yi ABD’ye şikâyet
ABD, Özerk Yönetim’e, “Suriye’de IŞİD’in işi bitti, PKK çekilsin” baskısını yoğunlaştırırken, Türkiye ve ABD’nin desteğiyle Mesrur Barzani’ye bağlı özel güçler Zerewani ve Roj peşmerge güçlerini yığarak abluka altına almaya çalışılıyor. AB’nin Fransa öncülüğünde yürüttüğü Kürtler arası barış müzakereleri, Barzani yönetiminin DSG’yi ABD’ye şikâyet etmesiyle bir nevi sona eriyor. Mesrur Barzani (14 Aralık’ta), ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Joel Rayburn’e “DSG’ye gönderilen askeri yardımların PKK’ye gitmesinin engellenmesi gerektiğini” ricada bulunurken, insanlığa karşı işlenecek suçların hepsini işleyen, bunu Türk ordusuyla ortak gurur gerekçesi yapan Suriye Milli Ordusu’nun (SMO), Ayn İsa’yı Türkiye tarafından temin edilen NATO silahlarıyla bombaladığını, ABD’ye şikâyet etme gereğini görmediği dikkat çekildi.
KDP’nin sıkışmışlığı
Barzani’nin bu şikâyet dili, ABD’nin Kürdistan’da oynadığı ikili oyunun stratejisine katkı sağlıyor. Çünkü ABD Kürdistan’ın bir parçasında Rojava’da, KDP çizgisindeki ENKS’yi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Özerk Yönetim’e ortak etmeye çalışırken, Kürdistan’ın diğer parçasında yani Federe Kürdistan’ında ise iki Kürt hareketinin birbirine girmesi için zemin sunuyor. Mesrur Barzani öncülüğünde KDP içindeki bir kesim Türk devleti ile girdiği işbirliği halkın tepkisiyle deşifre olması ve özellikle Şengal Anlaşması ile Türk devletine, Suriye tarafında Efrîn’den Tel Rıfat’a, Menbic’ten Fırat’ın doğusundaki Ayn İsa’ya kadar bir egemenlik sahası kurma, Irak tarafında ise Behdinan, Bradost ve Şengal’den kuzeydeki dağ silsilesine doğru, Şengal’e kadar uzanacak bir alanı kontrol altına alma, Federe Kürdistan’daki askeri üs alanlarına yenilerini ekleme imkânı sunacağını ve bununla beraber kendi iktidarı da elinden gideceğini bildikleri için büyük bir sıkışmışlık yaşıyor. Bu sıkışmışlığı da Türkiye’ye yaranmak için PKK ve DSG’yi şikâyet ederek gidermeye çalıştığı yorumları yapılıyor.