AKP iktidarı sürecinde kamuya ait ne var ne yok bir avuç şirketin çıkarına bağlandı. İnşaat rantına dayanan iktidar, Ay’a yolculuk hikâyesi ile level atlama peşine düşerken, ortaya koyduğu fotoğraf yolun sonuna işaret ediyor
Yusuf Gürsucu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 9 Mart 2003’te gerçekleştirilen ara seçimle Siirt milletvekili ve ardından Başbakan A. Gül’ün istifa etmesiyle, 14 Mart 2003’te Başbakan olmuştu. Başbakan olduktan 7 ay sonra AKP’nin 1. Olağan Kongresi’nde konuşan Erdoğan, Türkiye’nin kaynaklarının ‘haramzadeler’ tarafından hortumlandığını, kendi siyasi menfaatlerinin milletin menfaatlerinin önüne koyan siyasilerin eline düştüğünü belirterek, “Herkes bilmelidir ki ‘Yağma Hasan’ın böreği’ burada bitmiştir” sözlerini sarf ederken, o güne kadar Hasan’ın böreğini yiyenlerin artık değişeceğinin ve hortumlamanın ‘helal’ ellere geçeceğinin işaretlerini verdiği pek anlaşılamamıştı. 2003 yılından 2021 yılına geldiğimiz bugünlerde ise böreklerin dibi tutmaya ve tükenmeye yüz tuttuğunu gösteren emareler ortaya çıktı.
‘Yağma Hasan’ın böreği’
DSP-MHP-ANAP hükümeti 28 Mayıs 1999 günü kurulmuştu. Ardından yaşanan büyük Gölcük Depremi sonrasında toplanan deprem vergileri, dış yardımlar ve bütçeden ayrılan paylarla deprem konutları inşa edilmeye başlandı. O dönem bu konut inşaatları için ihaleye çıkan iktidarın MHP elinde bulunan Bakanlığı, müteahhitlere ihale alma koşulu olarak yüzde 8’lik bir ‘komisyon’ ödemelerini şart koşmuştu. İhale bedelinin yüzde 8’i kadar komisyonu peşin ödeyen müteahhit şirket ihale sözleşmesini imzalayarak işe başlıyordu. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Yağma Hasan’ın böreği burada bitti’ sözü aslında çok doğru tespitti. Ancak Yağma Hasan’ın börekleri 2003 yılıyla birlikte yeniden fırınlarda pişirilmeye ve böreklerin farklı unsurlar tarafından yeniden yenmeye başlandığı ve hatta ‘hamuduyla’ birlikte börekleri götürdükleri bir döneme girilirken iddialara göre komisyon 3’e, bazen 4’e katlandığı belirtiliyor.
‘Babalar gibi satarız’
Geçen 18 yıl içinde yüzlerce şirket arasından süzülerek gelen bazı şirketler inanılmaz boyutlarda sermaye biriktirirken dünya rekorları kırmayı bile başardılar. Sürekli büyüyen ve dünyada en çok kamu ihalesi alan şirketlerin bu durumu artık ağızlarda pelesenk olmuş durumda. AKP iktidarı geçmiş hükümetlere rahmet okutacak düzeyde başarılı bir süreç geçirdi. Acemilik döneminde sermayeye alan açmak için ilk adımda inşaat işine soyunuldu. Ardından bir maymun iştahı içinde ne görürlerse oraya dalmaya ve kontrolsüz biçimde her yeri sermaye çıkarına bağlamak amacıyla hareket edildi. Bu dönemde Maliye Bakanı olan Kemal Unakıtan’ın “Tekel’i satamazsınız” diye karşı çıkanlara “Babalar gibi satarız” sözlerinde kendisini bulan süreçte kamuya ait ne var ne yok satılmaya başlandı.
Derviş ve Öztrak!
2001 yılında yaşanan krize bağlı olarak DSP önderliğindeki koalisyon, MHP eliyle iktidardan düşürülmüş ve bunun ardından yapılan seçimlerde AKP iktidar olmuştu. 2001 yılında yüzde 8 olan işsizlik oranı AKP’nin işsizlik oranlarıyla ilgili olarak işsizliği ölçme yöntemlerinde katakulli değişiklikler yapmasına karşın, işsizlik oranları resmi rakamlara göre yüzde 10’un altına çekilemedi. AKP küresel boyutta 2008 yılında ortaya çıkan kapitalist kriz sürecinde özellikle 2009 yılında ciddi bir ekonomik sarsıntı geçirmiş ve ekonomide yüzde 4.9’luk bir küçülme yaşanmıştı. 2000’li yıllara kadar bütçe açığı ve kamu borçlanması dengesine dayanan büyüme modeli, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte değiştirilerek tamamen borçlanmaya dayalı bir büyüme modeline geçildi. Bu borçlanma içinde büyüme verilerine yansıtılan şirketler ve hane halkı borçlanmaları ile cari açık verileri kullanılırken büyüme bir balon mekanizmasına bağlandı. IMF memuru olan ve 2001 yılı öncesi ekonominin başına getirilen Kemal Derviş ve bugün CHP’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Faik Öztrak’ın birlikte oluşturduğu kapitalist yağma restorasyonuna dayanan AKP iktidarının bu dayanaktan yararlanma süreci 2009 yılına kadar sürdü.
Enerji de duvara toslandı
Türkiye’nin dört bir yanında akan her akarsu üzerine HES’ler inşa edilmesinin önü alım garantileri verilerek açıldı. HES furyası Doğu Karadeniz Bölgesi ile başlarken bu süreç tüm Türkiye coğrafyasına yayıldı ve beraberinde büyük barajlar inşa edilmesi yine enerji alım garantileri ve tarımsal sulamanın bu barajları yapan şirketler eliyle gerçekleştirilme planları işletilmeye başlandı. Diğer yandan HES’ler dışında kömür ve doğalgaz enerji santrallerine yol veren iktidar, küresel ısınma savına dayanan ve küresel sermayenin ilgi odağı olan ‘temiz enerji’ bağlamında değerlendirilen rüzgâr, güneş, jeotermal ve nükleer santrallerin de önünü açarken, bu süreci ülkenin enerji ihtiyacı var söylemiyle hayata geçirdi. Köprü ve otoyollar, sağlık vb. birçok yağmada sermaye için alan açan iktidarın müşteri garantisine benzer bir süreç, enerji üretimlerinde de işletilmesi sürdürülemez boyutlara ulaştı. 94 bin megawatı aşan enerji üretim kapasitesine rağmen 20-30 bin megawat güce tekabül eden enerji tüketiminin gerçekleşiyor olması kamu üzerinde büyük bir yük oluştururken, şirketlere üretmedikleri enerji için her ay 150 ila 250 milyon arasında kapasite bedeli adı altında 3 yıldır ödeme yapılıyor olması yağmanın boyutunu göstermekte.
Yağma alanları genişledi
Enerji işinde aşırı arz fazlalığının ortaya çıkmasıyla birlikte sermayeye yeni birikim alanları açma çabasında olan iktidar binlerle ifade edilen maden ihaleleri düzenledi. Bu durum büyük bir sıkışmışlığın göstergesiyken, Türkiye coğrafyasının yüzde 55’lik kısmını maden sahası olarak belirleyen iktidarın bu süreci hayata geçirmesi en iyi ihtimalle enerji üretimindeki durumu ortaya çıkaracak. Çünkü inşaat, HES ve diğer enerji üretimlerine giren sermaye ile madenciliğe yönelen sermayenin hep aynı sermaye yapıları olması dikkat çekici bir durum. Bunun yanında son 5-6 yıldır savunma sanayisi adı altında savaş sanayisine yol veren iktidarın yine aynı şirketlere dayanıyor olması, Türkiye’deki büyük sermayeyi de rahatsız etmeye başladı. TÜSİAD’da örgütlü olan büyük sermayenin AKP iktidarıyla uyumluluk adına terk etmek zorunda kaldığı yağma alanlarına yönelik bir ilgi ortaya çıktı. Bu durum özellikle MHP’nin, AKP ile birlikte hareket etmeye başlamasının ardından yaşanması dikkat çekici bir durum.
Türkiye A.Ş.!
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı bir konuşmada devlet anlayışını ortaya koymuş ve şu sözleri sarf etmişti: “Ben bu ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesini istiyorum.” Türkiye’de iktidarlarca yıllar boyu arpalık olarak kullanılan Kamu İktisadi Kurumları (KİT) Türkiye Varlık Fonu ‘A.Ş.’ye (TVF) devredilmesiyle birlikte Erdoğan’ın özlemini çektiği A.Ş. kendisine bağlandı. Varlık Fonu eliyle kamu kurumlarının içleri boşaltılıp tüm değerler sermaye kesimlerinin hizmetine koşulurken, bu değerlerin ya içlerinin boşaltılacağını ya da uygun koşullar oluştuğunda sermaye kesimlerine devredileceğini, Borsa İstanbul’da Katar’a yapılan hisse devrinden anlamak mümkündür. Türkiye sermayesini emperyal hayaller peşine takan AKP iktidarı, artık bu hayalleri satmak bir yana kendi iktidarını sürdürme noktasında bile zor günler yaşamaya başladı.
Birbirini şikâyet ettiler
Tüm bu gelişmeler yaşanırken 2003’ten 2021’e kadar al gülüm ver gülüm ilişkisi içinde olan ve mutlu azınlık olarak nitelenen bir avuç şirket arasında Yağma Hasan’ın böreğinin azalmasına bağlı olarak sorunlar ortaya çıkmaya başladı. 5’li çete olarak nitelenen şirketlerden biri olan Cengiz Holding, Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin ihalesini alan ve 5’li çete içinde yer alan bir diğer şirket Limak’ı idareye şikâyet etmesi dikkat çekti. Diğer yandan yine 5’li çete içinde değerlendirilen Ethem Sancak’ın BMC’si ise Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı otobüs alım ihalesini kaybetmesi sonrası ihale sürecine yaptığı ısrarlı itiraz ortada bir sıkıntı olduğunu gösteriyor. Kamu İhale Kurumu’nun 3 Şubat tarihinde yayınladığı tutanaklarına göre, CHP’li Hatay Büyükşehir Belediyesi 23 Kasım tarihinde “Serbest Piyasadan Elektrik Enerjisi Alımı” adı altında bir ihale düzenledi. İki şirketin katıldığı ihaleyi Limak Holding’e bağlı Limak Uludağ Elektrik Şirketi aldı. Ancak, Cengiz Holding’e bağlı Cengiz Elektrik Şirketi, ihale dosyasında eksikliklerin olduğunu belirterek, Limak’ı Kamu İhale Kurumu’na şikâyet etmesi tatlı tatlı süren paylaşımda bir rekabetin ortaya çıktığını gösterdi.
AKP ve MHP ortaklığı!
13 Ocak tarihinde yayınlanan tutanakta ise AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 15 Ekim 2020’de “109 adet otobüs alımı için” yaptığı ihaleye Koç Holding’le akrabalık ilişkileri bulunan Karsan Otomotiv Şirketi ile Ethem Sancak’ın BMC Otomotiv Şirketi katıldı. İhaleyi Vehbi Koç’un kızı Suna Kıraç’ın eşi olan İnan Kıraç’ın sahibi olduğu Karsan şirketinin ihaleyi almasına BMC’nin yaptığı itirazın kabul edilmemiş olması bazı dengelerin değişmeye başladığının açık göstergesiydi. AKP’li bir belediyenin havuz şirketleri korumaması bugüne kadar görülmüş bir şey değil. Bu değişim, AKP iktidarının zayıfladığını ve farklı çıkar çevreleriyle ilişki kurmak zorunda olduğunu göstermekte. İktidarını sürdürebilmek adına farklı sermaye fraksiyonlarıyla kol kola girme zorunluluğu son dönem AKP iktidarı ile MHP ortaklığının arka planını anlamamıza yardımcı olmakta.
Savaş bütçesi
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’ne göre İçişleri Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), Jandarma Genel Komutanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na toplamda 148 milyar 471 milyon 798 bin TL ödenek ayrılmış olması bir savaş bütçesi olarak değerlendirildi. Ancak bu değerlendirme doğru bir değerlendirme olmasına karşın bir yanıyla eksik bir değerlendirmeydi. AKP iktidarı, bugüne kadar yürüttüğü ekonomi politikalarında oluşturdukları “havuz” sistemine savunma sanayisini de eklediği ortadaydı. Bütçeden aslan payını alan savunma sanayisi iktidarın inşaatla başladığı havuz sisteminin sadece bir uzantısıydı. Özellikle 2015 sonrası ‘savunma sanayi havuzu’ kurulma süreci Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkartılan KHK ile savunma sanayisinin direkt olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlanması ise dikkat çekmişti. Havuz sistemiyle birlikte savaş politikalarına ağırlık veren iktidar, S-400 alımıyla birlikte silah şirketlerine pazar açma çabası dumura uğradı.
Savunma sanayisi
Türkiye’de bazı savunma sanayi şirketleri dünyanın en büyük silah satıcısı şirketler içine girmiş durumda. Savunma sanayisinde yer alan bazı şirketlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aile ve yakın dostlarına ait olması dikkat çeken bir ayrıntı. Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar; İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) üretirken, AKP’nin merkez karar yönetim organında görev almış olan Ethem Sancak’ın sahibi olduğu BMC’nin zırhlı araçlar ve İzmir eski Milletvekili AKP’li İsmail Katmerci’nin sahibi olduğu Katmerciler Grubu’nun da TOMA ve zırhlı araç ürettiği biliniyor. Birçok alanda oluşturulan havuz yapılarına verildiği gibi savunma sanayisinin içinde yer alan şirketlere de büyük teşvikler verildi. Diğer yandan Ortadoğu ve Libya’da üretilen silahlar uygulamaya sokulurken sipariş alma peşine düşüldü. Bu şirketlerin ne vergi ne de SSK ödedikleri dikkat çekerken, yatırımların gerçekleştirileceği araziler de BMC örneğinde olduğu gibi bedavaya veriliyordu.
Ay’a yolculuk ve akort ayarı!
Emperyal hayallerin yavaş yavaş sönmesi ve savunma sanayisinin büyüme eğrisinin de düşmeye başlamasıyla birlikte, iktidarın bu kez Ay’a yolculuk masalına sarılması sermaye kesimlerine Yağma Hasan’ın böreğinden arta hiçbir şeyin kalmadığını göstermekte. Uzay sanayisi iddiası ile bu işe giren AKP, bu iş için 5.4 milyon dolar bütçe ayırmış olması ise yapılmak istenenin sadece bir algı yaratmak olduğunu ortaya koymaya yetti. Gelinen son noktada devlet mekanizmasının, yeni bir akort ayarına yönelmeye çalıştığı izleniyor. Ancak ne bu iktidar ne de yerine yeni iktidar kurma çalışmaları olsun, HDP’yi dışlayarak mekanizmaya akort ayarı yapma çabalarının tutma olasılığı yok gibi.