DİAYDER üyelerinin yargılandığı davada birinci duruşması görüldü. Savunmaların ardından mahkeme 21 Şubat’a ertelendi
İstanbul’da faaliyet yürüten Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) Başkanı Ekrem Baran ile 8’i tutuklu 23 mele hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün Çağlayan’da bulanan İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Duruşma öncesi DİAYDER üyeleri ve aileleri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl Örgütü’nün yanı sıra birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi adliyenin C kapısında bir araya gelerek açıklama gerçekleştirdi.
‘Engizisyon mahkemelerinde yargılanıyoruz’
DİAYDER üyesi mele Yusuf İnal, Halka adaleti, barışı, kardeşliği, insanlığı istedikleri için yargılandıklarını söyledi. İnal, “ Siyasal İslamı değil, gerçek İslamı anlattığımız için 30’dan fazla arkadaşımız yargılanıyor. Engizisyon mahkemelerinde yargılanıyoruz. Ne derse desinler bu gerçektir” dedi. Dayanışma çağrısında bulunan İnal, “Tüm Kürdistan’da, bölgelerimizde, Müslüman olanları aramızda görmek isterdik. Devleti Allah bildikleri için ‘bu sisteme zarar veren herhangi bir fetvayı vermiyoruz’ diyorlar. Ama biz Kuran’dan yanayız. Bugün mübarek Cuma gününde sözde adliye dediğimiz bu yerlerden umarız ki bir adalet çıkar” diye konuştu.
‘Trajikomik bir dava ile karşı karşıyayız’
HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ise, yargılamanın haksız ve hukuksuz olduğunu belirtti. Gergerlioğlu, “Zulmen zindanlarda tutulan arkadaşlarımız için buradayız. Bu arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını, beraat etmesini istiyoruz. Zaten haksız, hukuksuz, tutarsız bir iddianame sonucu açılan bir dava var karşımızda. Hukuken de büyük bir saçmalık. Bu yargılamanın yapılacağı mahkemenin hakimi olan Akın Gürlerk önceki yargılamalarda vukuatları olan bir hakim. Seyyar mahkemelerin oluşturulduğu, siyasetin yargıyı dikte ettiği, istediği gibi kararlar verdiği bir dönemde bu mahkeme başlıyor. Türkiye’de yargının ne olduğunu iyi biliyoruz. Arkadaşlarımız hakkında terör ile ilgili bir takip başlatılmış. Tek bir illegal gösterilen delil yok. Legal faaliyetler illegal gibi gösteriliyor. Trajikomik bir dava ile karşı karşıyayız” dedi. Gülünç bir iddianame hazırlandığını kaydeden Gergerlioğlu, şunları söyledi: “ Bir dernek üyesinin belediyeye girmesinin neresi yasa dışı olabilir. Bir dernek üyesinin aldığı maaşının yarısını derneğine bağışlamanın neresi illegal olabilir. Kürtçe Allah’ın yarattığı bir dildir. Hiçbir dili aşağılamak kimsenin haddine değil. Partimizin legal çalışmaları, illegal çalışma olarak gösteriliyor. Son derece gülünç bir iddianame. Mağduriyetlerin bir an evvel giderilmesi gerekiyor.” HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, Halklar ve İnançlar Komisyonu, aynı zamanda Alevi Masası olarak bu davayı takip ettiklerini ve melelerin yanında olduklarını belirtti.
Birleştirme talebi
Basın açıklamasının ardından mahkeme salonuna geçildi. Duruşmaya, Silivri Cezaevi Kampüsü’nde tutuklu bulunan DİAYDER Başkanı Ekrem Baran, Hafit Tunç, Nezir Erdemci, Mehmet Emin Aslan, Sefa Mehmetoğlu, Aydın Ayhan, Mehmet İnan katıldı. Diğer tutuklular ise bulundukları Silivri Kampus Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bileşim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Ev hapsinde olan DİAYDER üyesi imamlar da salonda hazır bulundu.
Kimlik tespitinin ardından başlayan duruşmada ilk olarak söz alan avukat Ayşe Acinikli, Ceza Muhakemesi Kanunu’nunda (CMK) yer alan dosyaların arasındaki bağlantılara dönük maddelere işaret etti. Yargılanan DİAYDER üyelerinin aynı suçlama ve “deliller” nedeniyle 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuksuz yargılandıklarını dava dosyası olduğu bilgisini aktaran Acinikli, bu iki dosyanın birleştirilmemesinin bir “muamma” olduğunu ifade etti. 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyada yargılanan bir kısım yargılananların dosyaların birleştirilmesini talep eden Acinikli, “Soruşturma evresinden itibaren adli mercilerin aralarındaki iletişim kopukluğu ya da başka bir nedenden ötürü ayın iddia ve delil olarak gösterilen hususlar nedeniyle iki soruşturma açıldı ve davaya dönüştü” ifadelerinde bulundu.
Her iki soruşturmada yer alan iddia ve delillerin aynı olduğunu, müvekkillerinin illegalize edildiğini ve bu nedenle mağdur olduklarını belirten Acinikli, “Şu anda bu mahkemede davaya dönüşen soruşturma 2008’de başladı. Neden aynı isimler hakkında bu soruşturma varken, başka soruşturma açıldı. Aynı şekilde diğer soruşturmanın davaya dönüşmesi ardından bu soruşturma neden davaya dönüştü? Savcı, orada temadi kesildi deyip, başka soruşturma açıyor. Nasıl, neden temadi kesiliyor? Buna dair bir ifade yok. Bu dosyada yer alan gizli tanıklar, diğer dosyada yok. Tanık beyanları hukuka aykırıdır. Bu dosyanın kapatılarak, 34’teki dosya ile birleştirilip orada devam etmesini istiyoruz. Yargıtay da birleştirme koşullarını açık olarak anlatıyor” dedi.
‘Din ve vicdan hürriyetinin ihlali’
Derhal tahliye talebinde bulunan Acinikli, “Bu davada bir dernek illegalize ediliyor. Kürtçe hutbe, vaaz suçlama konusu yapılıyor. Bu din ve vicdan hürriyetinin ihlalidir. Eylem ve etkinliklerde yer alan ifadeler ise düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır. Onun için ortada bir suç yok” diye konuştu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İzzettin Doğan ve Türkiye kararını hatırlatan Acinikli, bu kararın din ve vicdan hürriyeti bağlamında alındığını ve dikkate alınması gerektiğinin altını çizdi.
Akın Gürlek telepleri reddetti
Acinikli’nin ardından dosyanın avukatlarından Serhat Çakmak ve Fırat Epözdemir söz aldı. Çakmak, aynı anda iki soruşturmanın açıldığını ve bu durumun mükerrerlik oluşturduğunu ifade ederek, yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğunu söyledi. Çakmak ve Epözdemir’in ardından söz alan iddia makamı, avukatların birleştirme taleplerinin reddedilmesini istedi. Mahkeme, yargılanan Baran, Enver Karabey, Mehmet Şimşek ve iki kişinin 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dosyalarının kendi mahkemelerindeki dosya ile birleştirilmesi için müzakere yazılmasını istedi. Bunun yanı sıra mahkeme başkanı Akın Gürlek, avukatların taleplerini reddederek, yargılamayı sürdürdü.
Yetkisi dışında dinleme…
Avukat Banu Güveren Aslan, jandarmanın savcılıktan izin talebinde bulunmadan derneğin bütün üyelerini ve birinci derece yakınlarını araştırdığı bilgisini paylaştı. Jandarmanın hakimlikten görev almadıkları halde derneğin mescitlerine giderek araştırma yaptığını, Kürtçe vaaz verildiği yönünde tespitlerde bulunduğunu, ayrıca dernek üyelerinin Suruç’a gidişine dair tutağında kayıtların olduğunu, yetkisi olmamasına rağmen dinleme yaptığını ifade eden Aslan, “Ki anlaşıldığı kadarıyla önceden dinledikleri için mescitlerde hutbe verildiğinin bilindiği, dernek üyelerinin ve dönemin dernek başkanının -ki o tarihlerde YPG terör listesinde değil- İŞİD saldırılarına karşı Suruç’a dayanışmaya gittiğini, İstanbul’daki mescitlerin çoğunun tarihi 20-30 yılı aşkın olmasına rağmen ‘Zeytin dalı’ olarak bilinen harekât sonrası Kürtlerin kendi mescitlerine yöneldiği gibi gerçeği olmayan bir takım varsayımları belirterek, soruşturma izni istediği, soruşturma izni istediği kişilerle hiç alakası olmayan bir takım DTP ve BDP dönemine ait siyasal faaliyetleri de sıralayarak ön yargılı bir soruşturmanın zemini hazırlanmıştır” diye belirtti.
‘Hukuka aykırı’
Jandarmanın hazırladığı tutanağın savcılığa sunulmasının ardından iki gün içinde soruşturma izni verildiğine dikkat çeken Aslan, “Jandarma Mehmet Emin Aslan’ın HDP’nin eylem ve etkinliklerine katıldığını söylüyor. Burada suçlama konusu olan fiil veya somut adım yok. Şemsettin Taş’a dair bu iddialar vardı. Taş hakkında takipsizlik kararı verildi” diye konuştu. Aslan, jandarmanın talebi üzerine ilgili savcının CMK 135 ile 140’üncü maddelerine dayanarak aynı anda karar verdiğini, Sulh Ceza Hakimliği’nin ise iletişim tespiti kararından önce fiziki takip kararının altına imza attığını aktardı. Aslan, söz konusu kararların ardından toplanan delillerin hukuka aykırı olduğunu belirterek, dosyadan çıkarılmasını istedi. Aslan, bu delillerin çıkarılması ile yargılamaya dair ortada bir şey kalmayacağını ifade ederek, bu nedenle müvekkillerinin tahliye edilmesini talep etti. Mahkeme, “hukuka aykırı delilere” ilişkin iddia makamına söz verdi. İddia makamı, söz konusu delillerin hukuka aykırı olmadığını savunarak, dosyada kalmasını istedi. Mahkeme, söz konusu delillerin hukuka aykırı olup olmadığının yargılamanın sonunda değerlendireceğine karar verdi.
‘Biz İBB’in 600 aileye yardım etmesini istedik’
DİAYDER Başkanı Ekrem Baran, derneklerinin kimseden talimat almadan faaliyetlerini sürdürdüğünü belirterek, “Maddi ve manevi dayanışmayı esas alır. Şafi mezhebine uygun faaliyetler yapmaktadır. Bağımsız bir kuruluştur. KCK ile bir bağı veya ilgisi yoktur” dedi. İBB’nin dernek üyelerini işe almasına ilişkin Baran, “İBB’de çok sayıda kişinin işe alınacağı duyuruldu. Buna dair yasalara göre başvuru yapıldı. Şafi olan imamlar işe alındı. Biz buradan onlara teşekkür ediyoruz. Biz İBB’in 600 aileye yardım etmesini istedik. AKP daha önce bu 300 aileye yardım yaptı. Biz de gelen kartları Kürt, Bayburtlu, Giresunlu yoksul ailelere verdik. Biz siyasi görüşüne bakmadan kartları dağıttık” diye konuştu.
‘Bütün mescitler için Diyanet’e başvurduk’
Ailelere yapılan yardımların suçlama konusu yapılamayacağını dile getiren Baran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kartların kimliğine bakılmadan yoksullara dağıtıldığına dair tanıklar getireceğiz. Biz yalnızca fakirleri düşünerek hareket ettik. Örneğin Bağcılar’da bulanan mescidin Diyanet’e bağlanması için başvurduk. Diyanet Şafii imam atamadı. Aynı şekilde başka yerde bulunan bir başka mescit için Diyanet Hanefi imam atadı. Bütün mescitler için Diyanet’e başvurduk. Eğer kabul etmiş olsaydı, şu anda Diyanet bünyesinde faaliyet yürüten bir dernek olmuş olacaktık.”
‘Kimliğine bakmadan fakirlere dağıttık’
Kürtçenin terörize edildiğini söyleyen Baran, “Bizim sarf ettiğimiz kelimelerin örgüt terminolojisi olduğu söyleniyor. Diyanetin çıkardığı Kürtçe Kuran var. Açıp bakalım, bize suçlama olarak yönlendiren kelimelerin hepsi orada var” dedi ve tahliye talebinde bulundu. Ardından mahkeme, Akın Gürlek Baran’a DİAYDER’in nasıl bir dernek olduğunu ve faaliyetlerini, Demokratik İslam Kongresi (DİK) ile bir bağlantısını, İBB’nin dağıttığı kartları sordu. DİK ile bir bağlarının olmadığını söyleyen Baran, “Bize gelen kartları üyelerimize vererek, rengine, kimliğine bakmadan fakirlere dağıtın dedim” diye konuştu.
‘Dernek, maddi olarak yardıma muhtaç’
Daha sonra söz alan Baran’ın avukatı Fırat Epözdemir, iddianamede bazı Kürtçe kelimelerin suçlama konusu yapıldığını belirterek, bu kelimelerin Diyanet’in çıkardığı Kürtçe Kuran’da da geçtiğini söyledi. Epözdemir, iddianamede suçlama konusu yapılan Kürtçe kelimelerin Kuran ayetlerinden örnek vererek, bu kelimelerin bu ayetlerde yer aldığını paylaştı. Dosyada yargılanan Mehmet İnan, birçok yerde dini hizmet verdiğini, bunların arasında Diyanet’in de olduğunu kaydetti. İnan, suçlama konusu yapılan paraların kendisi tarafından toplanmadığını dile getirerek, “Halktan gelen para, mescitte namaz kılmaya gelen kişilerin aracılığıyla işletiliyor” diye konuştu. İnan, derneğe her siyasi partiden insanların ziyarete geldiğini ancak derneğin hiçbir siyasi partiye bağlı olmadığını söyledi. İBB’de işe alınmasına dair iddiaların doğruyu yansıtmadığını ve açıktan işe girdiğini belirtti. Bunların suçlama konusu yapılmayacağını ifade eden İnan, “Derneğe gönderdiğim aidatların örgüte gönderildiği suçlaması var. Eğer böyle bir niyetim olsaydı, İBAN numarası istemezdim. Dernek, maddi olarak yardıma muhtaçtır. Biz bu çerçevede aidatlarımızı ödüyoruz” dedi.
‘Tahliyemi ve beraat talep ediyorum’
İnan, birçok siyasi parti temsilcisiyle bir araya geldiklerini ancak HDP’lilerle bir araya gelmesinin suç sayıldığını dile getirerek, “Burada inancım yargılanıyor. Aynı şekilde yıllarca yapılan takiple de hakkımda bir suç delili bulunmamıştır. Tahliyemi ve beraat talep ediyorum” dedi. Avukat Epözdemir de İnan’a soru sordu. Epözdemir, “Sadece siz mi işe alındınız, yoksa başka kesimler de mi işe alındı?” diye sordu. İnan, İBB’nin Hristiyanlardan, Yahudilerden ve Alevilerden gassal olarak birçok kişiyi işe aldığı yanıtını verdi.
‘Kürtçe hutbe okumak suç değil’
Savunmalarla devam eden duruşmaya SEGBİS ile katılan tutuksuz yargılanan Halil Bulut, savunması alınmak için beklerken fenalaştı. Daha sonra söz alan tutuklu Aydın Ayhan, Kürtçe hutbe, vaaz ve katıldıkları eylem ve etkinliklerin hiçbirinin suç olmadığını ancak bunlardan tutuklu bulunduklarını kaydetti. Ayhan’a mahkeme başkanı Akın Gürlek, “İBB’de gassal olarak aldığınız maaşı DİAYDER’e ne kadar vermeniz gerektiğini kim size söylüyordu?” şeklinde soru sordu. Avukatlar Ayhan’a İBB’nin verdiği maaştan DİAYDER’e hiç para verip, vermediğini sordu. Ayhan, bugüne değin DİAYDER’e para vermediğini, aidatlarını da ödemediğini dile getirdi.
‘Katıldığımız cenazeler üzerinden suçlanıyoruz’
SEGBİS ile duruşmaya katılan tutuklu Enver Karabey, medrese eğitimi gördüğünü ve 72 yaşında, KOAH hastası olduğunu belirtti. Karabey, bu nedenle mahkemeye katılamadığını kaydetti. Karabey, “Ayakta kalacak durumda değilim” diye belirtti. Katıldıkları TV programları üzerinden suçlandığını paylaşan Karabey, “Örgüt, TV’si ise neden yayın yapmasına izin veriyorsunuz. İzin verdiğinize göre bu TV’lerin örgüte çalışmadığı ortaya çıkıyor” dedi. Karabey, 21’inci yüzyılda olduklarına işaret ederek, “Hala katıldığımız cenazeler üzerinden suçlanıyoruz” dedi. Karabey, hastalıklarından dolayı savunma yapmakta zorlandığını ve günde en az 10 ilaç kullandığını paylaşarak, bundan sonra duruşmalardan muaf tutulmak istediğini söyledi.
Değer ailesi suçlaması
Tutuklu Hafit Tunç’un savunmasını yapması ardından mahkeme başkanı Gürlek, “Mehmet Tunç kim” diye sordu. Tunç, oğlu olduğunu ve yaşamını yitirdiğini söyledi. Gürlek, dosyada yer alan bazı tutanak ve evrakların yanı sıra telefon görüşmelerinde “Değer ailesi” kavramının geçtiğini ve bunun ne demek olduğunu sordu. Tunç, değer verdiği tüm ailelere değer ailesi dediklerini aktardı.
‘Kabul etmiyoruz’
Tunç’un ardından söz alan tutuklu Mehmet Emin Aslan, DİYADER’in iddia edildiği gibi yasa dışı uygulama ve faaliyetlere imza atmadığını ifade etti. DİAYDER’in 10 milyon insana hizmet ettiğini ancak herhangi bir örgüte bağlı olmadığını dile getiren Aslan, “İBB seçimin kaybından dolayı DİAYDER’in kurban seçilmesini kabul etmiyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Her yerde çalışma hakkına sahibiyiz” dedi. İBB’nin İnanç Komisyonu kurduğu ve bu komisyonda birçok dine ve mezhebe ait insanların yer aldığını dile getiren Aslan, DİAYDER olarak kendilerinin de başvurduklarını paylaştı. Müracaat etme aşamasında evraklarını teslim ettiklerini, çalışmalarında bir sakınca görülmediğini kaydetti.
İddianame daha çıkmadan kendilerinin “terörist” olarak lanse edildiklerini paylaşan Aslan, “10 yıl boyunca neden kolumuzdan tutup yargıyla teslim etmedi?” diye sordu. Aslan, “Masum karinesi dahi göz önünde bulundurulmadı. Hiçbir insan mezhebinden ve inancından yargılanmamalı” diye konuştu. Mehmet Akif Ersoy’un, “Kim beni vatanımdan edecek beni cüda” cümlesindeki “Cuda” kelimesine dikkat çeken Aslan, bu kelimenin Kürtçe de var olduğunu, aynı şeklide Ersoy’un da kullandığını ancak bu ve benzer kelimelerin PKK ile ilişkilendirildiğini söyledi. Aslan, aynı kelimelerin Kürtçe yayın yapan TRT 6’te ve Kürtçe eğitim veren üniversitelerde de öğretildiğini anlattı. Aslan, “Bu kelimeler PKK’nin TRT 6’in ve o üniversitelerin tarihinden de daha eskidir” diye konuştu.
‘Halkların kardeşliğini istiyoruz’
“Eğer Ortadoğu’da Saddam’ın anlayışını sürdürmek isteyenler varsa bu sevdadan vazgeçmeleri gerekiyor” diyerek, sözlerini sürdürün Aslan, “Bizim söylediğimiz Kuran’ın doğrularıdır. Ayrıca biz bu ülkede halkların kardeşliğini istiyoruz. İslam duvarının üzerine sevgi harcını da koymamız gerekiyor. Cennetin yollu halkın yanından geçiyor. Halktan biri olacaksın” diye belirtti. Kendilerine dönük suçlama konusu yapılan ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gerektiğini ifade eden Aslan, tahliyesini talep etti.
‘Maden yazılı niye soruyorsun?’
Aslan’a Whatsapp görüşmelerinde yer alan “şehit” ve “ölü” kavramı arasındaki farkı soran mahkeme Başkanı Gürlek’e avukat Banu Güveren Aslan, tepki gösterdi. Aslan, Gürlek’e bu konuda müvekkilinin görüşünü hukuken soramayacağını ifade etti. Gürlek Aslan’ın tepkisi üzerine, “Whatsappta zaten farkını ortaya koyuyor. Şehit demiş.” demesi dikkat çekti. Güveren Aslan, “Madem Whatsappa’ta yazılı ne diye soruyorsunuz?” diyerek, tepkisin dile getirdi.
IŞİD, El Kaide ve El Nusra katliam yapmadı mı?
Tutuklu Ali Fuat Hatip, eylem ve etkinliklerin yanı sıra katıldıkları Youtebe kanalları, TV programlarında IŞİD’in, El Kaide ve El Nusra’ın katliam yaptıklarını paylaştıklarını belirtti. Hatip, “IŞİD, El Kaide ve El Nusra katliam yapmadı mı?” diye sordu. Hatip, kendi şahsılarında Kuran-ı Kerim’deki geçen doğruların yargılandığını söyledi. Hatip’in bu sözleri ardından hakim Gürlek, tepki göstererek, Hatip’i uyardı. Daha sonra tutuklu Nezir Erdemci ve Sefa Mehmetoğlu söz aldı. Mehmetoğlu, herhangi bir örgüt ile ilişkisinin olmadığını söyledi.
21 Şubat’a ertelendi
Avukatların savunmalarıyla yargılama devam etti. Savunmaların ardından mahkeme, duruşmaya 21 Şubat’ta devam edeceğine karar verdi. Mahkeme, Pazartesi günü, tahliye taleplerine dair iddia makamından mütalaa isteyeceğine de karar verdi.
HABER MERKEZİ