Zeynel Kete
Yaşadığımız her an çoklu kazanımların ve kayıpların yoğunca yaşandığı kaotik anlardır. Kapitalist modernist güçler yeni pazarlar elde etmek için dünyayı yeniden paylaşmaya çalışıyorlar. Üçüncü Dünya Savaşı’nın etkileri dünyanın genelinde görünür oldu.
Yaşanan bu dünya savaşında rıza toplumu süreklerinin kapitalist modernist zihniyetin etkilerinden kurtulmaları kendilerine özgür bir yaşamın yolunu açacaktır. Bu kurtuluşun yolu; siyasetin demokratikleştirilmesi, politikanın ise ahlakileşmesidir. Aksi taktirde devlet dışı oluşumlar kapitalist modernist siyasetin tamamlayıcısı konumundan kendilerini kurtaramazlar. Söylem boyutunda demokrasiyi dillendirseler de özünde bu siyasetin benzeri konumunda olurlar. Değişen sadece dönemsel aktörler olur.
Türkiye’de merkezi muhalefet hala bürokrasiye, orduya, dinciliğe, milliyetçiliğe, tekçi ulus devlet anlayışına dayanan bir yerde duruyorsa, demokrasi güçlerinin iktidarı AKP-MHP koalisyonundan alıp millet iktidarına verecek bir tercihi olamaz. Tahakküm araçlarının, farklı partilerin ya da güçlerin eline geçmesi, halkın irade ve karar gücü olmasının önüne geçmesinin bir yoludur. Türkiye’de ekonomik, siyasî ve toplumsal kriz derinlikli bir şekilde yaşanıyor. Millet İttifakı’nın “bizi iktidara taşıyın, altı ayda sorunları çözeriz” söylemleri; halkın irade, bilinç ve karar gücü olmasının önüne geçme hamlesidir. Bir başka ifade ile özgür bir yaşamı inşa edecek Üçüncü Yol arayışını engellemektir.
Aleviler ve Kürtler devlet dersinde her dönemin “kayıt dışı” toplumunu oluşturmuş! Cumhuriyet modernitesi Kürtler ve Alevîler söz konusu olduğunda toplumsal mühendislik projelerini her dönem yenileyerek uygulamaya çalışmışlar. Ama Tıpkı George Orwell’ın “1984” adlı romanının toplumu kontrol altına alan kahramanı “büyük biraderin” söylediği gibi; “sıkıp içinizi boşaltacağız, sonra da kendimizle dolduracağız” söylemi her dönemin iktidar ve muhalefet partilerinin amentüsü oldu. Kriz ve kaosun derinliğine yaşandığı Türkiye’de özellikle Kürtler ve Alevîleri sıkıp içlerini yeni olan ne ile dolduracaklar? Daha önceki “büyük biraderlerinin” denemediği ne kaldı? Yeni denemelerde hangi yöntemlere başvuracaklar? Benzer soruların cevabını herkesin anlayacağı ve ikna olacağı bir dille anlatmaları gerekmiyor mu?
İktidarın her türlü boyasına boyanmış milliyetçi, dinci, tekçi, daha önce denenmiş partilerin uzantısı olan oluşumlar daha özgür ve demokratik bir siyasetin öznesi olabilirler mi? Ahlâk yerine hukukun, politika yerine çoklu iktidarın, toplum yerine kişilerin merkez alındığı mevcut iktidarın ve merkez muhalefetin özgürlükler adına topluma verecek hangi vaatleri olabilir?
Millet İttifakı öncelikli olarak demokratik siyaseti mi savunacak, yoksa iktidarın el değiştirmesini mi? Demokratik siyaseti savunacaklarsa bu siyasetin öznesi olan partilerle ortak akılla süreci örecekler mi?
Ortak akıl, vicdan ve ahlak toplumsallığı inşa eder. Başta Kürtler ve Alevîlerin sorunları olmak üzere genel sorunlara yönelik ortak dil, toplumsal akıl, vicdan ve ahlak ilkelerinde birlik oluşturamamış, somut projeleri olmayan bir muhalefet koalisyonunun topluma kurtuluşu vaat etmesi ne kadar gerçekçidir? Farklılıklarla ikrarlaşmadan, toplum olunmadan yenilecek yemeğin, giyilecek elbisenin, gidilecek yolun, barınacak evin, açılacak okulun, ekilecek toprağın, satılacak malın topluma huzur ve özgürlük getirmediği bilinmiyor mu?
Demokratik siyaseti toplumsal politikanın en somut hali olarak tanımlayabiliriz. Farklı halkların, kültürlerin kendilerini yeterince ifade edememesi, ekonomiden politikaya, insan haklarından sağlığa, eğitimden kültüre, uluslararası ilişkilerden barışa kadar birçok alanda yaşanan daralmanın, krizin ve kaosun temel nedeni tekçi zihniyettir. Dincilik, milliyetçilik ve eril zihniyetle desteklenen tekçi anlayış toplumun özgürleşmesinin ve siyasetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir.
Merkezi muhalefet koalisyonu (Millet İttifakı) halkın siyasete doğrudan katılma kanallarını açacak mı? Halkların, kültürlerin, farklılıkların kendilerini özgürce ifade edeceklerine dair bir programları var mı? Son otuz kırk yılda bu ülkede yaşanan katliamlarla yüzleşecekler mi? Yoksa hakim millet kimliği ve kimliğin tahakküm aracı olması farklı söylem ve araçlarla devam mı edecek?
İktidar toplumsal olanın reddi üzerine kuruludur. Bu değerlerin reddine karşı özgürlüğün sesi tüm insanlığın ortak sesidir. Aşkı ve direnişi anlatan “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanının giriş sayfasında şöyle diyor Hemingway: “Yeryüzünün herhangi bir yerinde bir insan ölürse senin de bir parçan ölür onunla birlikte. Onun için sorma. Bir çan sesi duyduğunda bil ki, o çan senin için çalıyor.”
Özgürlüğe ve hakikate aşk ile bağlı olanların sesi her daim söze dönüşmüş ve dertlere derman olmuştur.