DEM Parti İBB Eşbaşkan adayı Meral Danış Beştaş ile iktidarın ve muhalefetin seçime yaklaşımını konuştuk: Nedir bu bizim için kazanmak? Kazanmak sadece alınan oy yüzdesi ile ölçülmez. Kazanmak barış politikasını bir kuvvet haline getirmektir. İktidar, bütün seçimleri savaş politikası üzerinden götürüyor. Kürt düşmanlığı üzerinden götürüyor. Biz, savaş politikasının karşısına barış politikasını koyuyoruz
Hüseyin Kalkan
Dillere pelesenk edilmiş bir söz var. “İstanbul en büyük Kürt kentidir.” Doğrudur da Kürtlerin haklarını inkar etmek için bir giriş cümlesi olarak kullanılmasa. DEM Parti İstanbul Belediye Eşbaşkan adayı Meral Danış Beştaş, “İstanbul’da Kürtler var ama hakları yok” diyor. Beştaş, bu konuyu şöyle açıklıyor: “İstanbul’un en büyük Kürt kenti olduğu doğru. Sonuçta 5 milyonu aşkın Kürt yaşıyor burada. Ama nasıl ki ülke genelinde Kürtlerin özgürlükleri, hakları, talepleri tanınmıyorsa, karşılamıyorsa ve bir savaş politikası hüküm sürüyorsa bunun yansımalarını illerde de tek tek görüyoruz. Genel siyaset illere tek tek sirayet ediyor. İstanbul’da Kürtler var doğru ama İstanbul’da Kürd’e dair bir şey yok. Bazı şeyler yerel yönetimin yapabileceği çerçevededir. Kürtlere dair özgün bir hak yok. Dille olabilir, kültürle olabilir. Kimlik hakları ile ilgili olabilir. Ya da mücadelelerinin önündeki engelle ilgili olabilir. Kürtlerin günlük hayatta görünür olmasıyla ilgili olabilir. Kürt var ama görünmüyor. Kürtlerin kendi güçleri ile oluşturdukları bazı müzik grupları, MKM gibi, Kürt enstitüsü gibi örgütlenmeler var, bu konuda büyük bir çaba var. Ama merkezi yönetimden destek görmedikleri gibi yerel yönetimden de destek görmüyorlar. Günlük hayatta yapılacak bazı ufak değişiklikler, küçük jestler Kürtlerin görünür olmasını sağladığı gibi daha büyük resimde Kürt sorununun çözümüne katkısı olabilir. Mesela toplu taşıma araçlarında Türkçenin yanında Kürtçe anonslar da yapılabilir. Bazı tarihi mekanların yön levhaları diğer dillerin yanı sıra Kürtçe de olabilir. Bunlar yerel yönetimlerin yapabileceği şeyler, onun için bunlara değiniyorum.”
Bu hem hak hem bir hizmet
Beştaş, yerelde atılacak bazı küçük adımların Kürt sorununun çözülmesine katkı sağladığı gibi bunun aynı zamanda bir hak olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bunu Meclis’te de çok konuştuk. Wan uçağı, Amed uçağı, Êlih uçağı bunlarda Kürtçe anons yapılabilir. Basit şeyler gibi görünüyor, ama bunlar Kürt sorununun çözümü için ortam hazırlayan uygulamadır. Mevcut nizamın buna direnmesinin nedeni de budur. ‘Kürtler TC vatandaşı olduğuna göre Türkçeyi bilmeli.’ Sağlık Bakanı da öyle demişti. ‘Kürtlere ayrıca bir dil hizmeti verilmez, çünkü onlar Türkiye’nin vatandaşları’ demişti. Tamam da vatandaşın bu dili bilmiyor. Mesele orada. İstanbul’a indirgeyecek olursak metroda İngilizce yapılıyor anonslar, Kürtçe yapılmıyor. Bu hem bir haktır hem bir hizmettir. İstanbul’da yaşayan ve Türkçe bilmeyen birçok Kürt var, özellikle kadınlar arasında. Kürtlere hizmet götürmeliyim diye bakarsan, bu aynı zaman da bir hizmettir. Daha yakınlarda İstanbul Havalimanı’nda bir anne Türkçe bilmediği için havaalanı içinde mahsur kaldı. Bunlar çok kolay alınacak kararlarla hayata geçirilebilir. Sonuçları büyük olur. Kamusal yaşamda kendi dilini kullandığını gören insan kendini mutlu hisseder.”
İstanbullularla yönetmek
Parti olarak önemli bir yerel yönetim deneyimine sahip olduklarını belirten Beştaş, İstanbul’u yönetirken bu deneyimden yararlanacaklarını söylüyor. Beştaş, yerel yönetim deneyimi ve İstanbul’a uygulanması ile ilgili şunları söylüyor: “Biz İstanbul’u İstanbullularla birlikte yönetmeyi hedefliyoruz. İstanbul’daki tüm farklılıkların, toplumsal kesimlerin, farklı kimliklerin, inançların katılabileceği bir yerinde yönetim model ile yönetmeyi öngörüyoruz. Biz DEM Parti olarak yerinde demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik bir yerel yönetim anlayışına sahibiz. En önemli farklılığımız, kentlilerle o kenti yönetmek. Kentlilerin yönetime katılmasını sağlamaktır. Biz bunu mesela Amed’de sağlamıştık. Bizim çok ciddi bir yerel yönetim deneyimimiz var. Diyelim kadınlarla ilgili bir meselede karar alınacak, kadınların katıldığı süreçler sonucu bu karar alınırdı. Diyelim Gazi Mahallesi ile ilgili bir karar alınacaksa karar sürecine Gazi halkının katılmasını sağlayacağız. Diğer bir yaklaşımımız bütçeyi halkın lehine kullanmaktır. İstanbul, dünyanın en güzel şehirlerinden bir tanesi, bir avuç zengine hizmet ediyor. İstanbulluların büyük bölümü bu güzelliklerden yararlanamıyorlar. Kentlilerin büyük bölümü denize bile ulaşamıyor.”
Yaşam standardını yükseltmek
Belediyenin imkanlarını öncelikle emekçilere ve yoksullara tahsis edeceklerini beliren Beştaş, onların hayat standartlarını yükseltmenin öncelikli hedefleri olduğunu söylüyor: “Yoksulların ihtiyaçlarının öncelikle ele alındığı bir sistem öngörüyoruz. Örneğin emeklilerin, örneğin işe gitmek için sabahın erken saatlerinde yol düşen işçilerin yaşam standartlarını yükseltmek için hizmetler üretmeyi temel alacağız. Bunu ulaşımdan tutun da sosyal ve sanatsal yaşam için olanaklar yaratmayı sayabiliriz. İstanbul bir işçi ve gençlik kenti. Gençlik denilirken sadece öğrenciler akla geliyor. Ama İstanbul’da milyonlarca emekçi genç de var. Onların ihtiyaçlarının gözetildiği bir yerden yaklaşıyoruz. Belediye hizmeti halka hizmettir. Yaşamı kolaylaştıracak yerde kararlar alacağız. Toplumsal odaklarla birlikte tartışmak gerek. Belediyelerin yolun yapımından tutun ulaşıma kadar, çocukların eğitiminden kreş hizmetlerine kadar yapabileceği çok fazla hizmetler var. Ve İstanbul Belediyesi dünyanın en fazla olanağına sahip belediyelerinden, 16 bakanlığın bütçesine denk bir bütçesi var. Bu bütçe nasıl harcanıyor, kim denetliyor, nerelere harcanıyor, neler önceleniyor bunlar aslında büyük soru işareti olarak ortada duruyor. Diğer bütün belediyeler gibi. Biz bunları şeffaf hale getireceğiz.”
Barışı bir kuvvet haline getirmek
Özellikle CHP’ye yakın çevreler “DEM Parti, İstanbul’da kazanamayacağına göre neden seçime giriyor? Aldığı oylar Ekrem İmamoğlu’nun kaybetmesine yol açacak” diyor. Burcu Köksal’ın ırkçı çıkışını tartışacaklarına, Köksal’ın çıkışının İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun Kürtlerden alacağı oyu etkileyip etkilemediğini tartışıyorlar. Beştaş, bu yaklaşımı sert bir şekilde eleştirerek şunları söylüyor: “Bu bizim siyasi kimliğimizi görmezden gelen bir yaklaşım. Bizim siyasal perspektifimizi, barış politikalarımızı, yerinde yönetim anlayışımızı ve mücadelemizi görünmez kılan bir yaklaşım, biz bunu her zaman reddettik. Biz kazandırmak ve kaybettirmek için bu seçimlerde değiliz. Biz kendimiz için bu seçimdeyiz. Biz siyasi rekabet etmek için bu seçimdeyiz. Sonuçta biz kökleri çok eskiye dayanan bir geleneğin partisi olarak iddiamızı ortaya koyuyoruz. Nedir bu bizim için kazanmak? Kazanmak sadece alınan oy yüzdesi ile ölçülmez. Kazanmak şu kadar yüzde oy almak değildir. Kazanmak barış politikasını bir kuvvet haline getirmektir. İktidar bütün seçimleri savaş politikası üzerinden götürüyor. Kürt düşmanlığı üzerinden götürüyor. Kürtlere karşıtlık üzerinden götürüyor. Bu seçimde de aynı dil devam ediyor. Biz, savaş politikasının karşısına barış politikasını koyuyoruz ve İstanbul da bunu en güçlü anlatacağımız merkezdir. Hem Kürtlerin, hem Türklerin, Ermenilerin, Rumların, Alevilerin, Sünnilerin bir arada yaşadığı, kısaca Türkiye’nin bütün farklılıklarının bir arada yaşadığı bir merkez olma özelliğini taşıyor. Medya üstten bakan bir yerden yaklaşıyor partimize. Demleniyor gibi söylemlerle bizi ötekileştiriyorlar. Biz bunu tamamen reddediyoruz. Biz, savaş siyasetinin karşısına barış siyasetini koyuyoruz. Tecridin karşısına özgürlük siyasetini kurduğumuzu belirtiyoruz. Türkiye’de Kürt meselesini demokratik temelde çözümünü savunduğumuzu ortaya koyuyoruz. Böylece barış siyasetini bir kuvvet haline getiriyoruz.” Beştaş, Burcu Köksal’ın ırkçı çıkışına değinerek aynı zamanda CHP’nin bu çıkış karşısındaki tutumunu da eleştirdi. “Bu ırkçılık CHP’lileri çok rahatsız etmedi, daha çok bu durumun Ekrem İmamoğlu’nun Kürtlerden alacağı oyu etkileyip etkilemediği tartışıldı. Parti olarak Köksal’a karşı bir tutum almadılar.”
Savaşa değil, seçime gidiyoruz
Beştaş’ın üstünde durduğu başka bir konu ise iktidarın sürdürdüğü militarist politika, “Seçime değil, sanki savaşa gidiyoruz” diyor. Ve iktidarın yaklaşımını şöyle eleştiriyor: “Biz Türkiye’nin en büyük problemini çözmeye adayız. Bunun tarafıyız. Barış elini tutmayan devlettir. Sayın Öcalan’ın barış eli hâlâ havada duruyor. ‘Bir haftada çözerim’ dediği bir durumda hâlâ insanlar ölmeye devam ediyor. AKP silaha dayalı bir seçim propagandası yapıyor. Her gün yeni ürettikleri silahları tanıtıyorlar. İHA’lar, SİHA’lar, uçaklar tanıtılıyor. Yerel seçime değil, sanki savaşa gidiyoruz. Böyle bir siyasi akıl var. Ve açıkçası iktidar dışındaki partiler de bunun karşısında çok net bir pozisyon almıyor. Alamıyor demiyorum, almıyor. Kürtler söz konusu olunca, Kürt meselesi söz konusu olunca, tecrit olunca, anadilde eğitim olunca, Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri olunca hepsi bir hizada duruyorlar. İşte biz o hizada değiliz diyoruz. Biz başka türlü bakıyoruz.”
Çocuk dostu bir kadın kenti
Beştaş, kadın politikalarını anlatırken İstanbul’un çocuk dostu bir kadın kenti olacağını söylüyor. Bu politikayı şöyle detaylandırıyor: “Bizim politikamız bir kadın politikasıdır aynı zamanda. Sadece İstanbul için değil, her kentte öyledir. Bir kere eşbaşkanlardan biri kadın olacak. Belediye meclisinde kadınlar eşit sayıda olacak. Belediyede kadına dair başkanlık kurulacak. Tamamen kadınlara özgü çalışmalar yürüten, kadınların ihtiyaçlarını gözeten, önerilerini dikkate alan bir sistemle çalışacağız. Yine en önemli maddelerden biri toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme yapacağız. İBB bütçesi kullanılırken toplumsal cinsiyet rolleri gözetilecek. Kadınlara öncelik verilecek, buna duyarlı olacak ve çocuk dostu bir kadın kenti olacak İstanbul.” Kadın hakları ve kadınların maruz kaldığı şiddete Beştaş yabancı değil. İstanbul Sözleşmesi’ni kuran davanın avukatı kendisi. Beştaş kadın sorununa yaklaşımla ilgili şunları söylüyor: “Ben kişisel olarak kadın alanında çok çalıştım. İstanbul Sözleşmesi’ni kuran davanın avukatıyım. O anlamda bildiğim ve yaşadığım bir mesele. Günde 7-8 kadın öldürülmeye başlandı. Toplumsal cinsiyetler konusuna belediyede başlayarak çok geniş bir eğitim çalışması, bilinçlendirme çalışması yürütülmeli. Biz öyle yapacağız. Kadınlar bir kadın belediye başkanı yönetiminde kendilerini çok daha güvende hissedecektir. Ve kadınların ihtiyacını bir kadın en iyi bilir.”