Bakan Yumaklı, ‘su kanunu’ planladıklarını ve bu kanun taslağının Meclis’e sunulacağını duyurdu. Taslağın 2014’te hazırlanan taslakla aynı olduğu anlaşılırken, su üzerinde sermaye tahakkümü için son adım atılıyor
Yusuf Gürsucu
Son yıllarda kuraklıkla birlikte hortum ve kısa süreli ve çok yoğun sağanak yağışlarla boğuşmaktayız. Bilim insanları Türkiye’nin tropikal bir iklime doğru evrildiğinin tespitlerini yapmaktalar. Gelecekte bu durumun daha da büyüyeceği ve kış kuraklığıyla birlikte yıl boyu kuraklığın artarak yaşanacağı günler bizleri bekliyor. Tüm bunlar yaşanırken madenler, enerji santralleri, sanayi, kaya gazı ile kaya petrolü sondajlarının her geçen gün yoğunlaşması sürerken, hazırlanan taslak kanunun amacı su üzerinde sermaye ihtiyaçları için tahakküm kurmak istenmesidir.
Büyüyen ekonomi
3’üncü Ulusal Su Kurulu Toplantısı’nın ardından konuşan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi temiz su kaynaklarına erişim, günümüzde bir beka meselesi haline geldi. Büyüyen ekonomimiz ve artan üretimimizle tarımda, sanayide, enerjide, turizmde ve daha birçok sektörde suya olan ihtiyacımız da artıyor! Yaptığımız çalışmalarda öncelikli olarak su kaynaklarımızı göz önünde bulunduruyoruz” ifadelerini kullandı. Yumaklı, Eğirdir, Akşehir-Eber, Manyas, İznik, Burdur, Bafa, Beyşehir ve Tuz Gölü olmak üzere 8 göl için, ayrı ayrı koruma eylem planı hazırlanmasını amaçladıklarını söyledi.
Meclis’e sunulacak
Bakan Yumaklı toplantıda alınan kararları ise şu şekilde sıraladı: “Taslak su kanununa esas oluşturacak teknik çalışmaların nihai hale getirilerek talebin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne arz edilmesi. Havza su kurullarında öne çıkan hususların fiili durumlarının ve planlamalarının takip edilmesi. Fırat-Dicle Havzası’nın iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkilerinin tespit edilmesi ve kuraklıkla mücadelede acil önlem planının hazırlanması. Diyarbakır ilinde başlatılan ‘Su Gönüllüsü Gençler Sahada’ girişimi çalışmalarının Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyonunda ülkemizdeki tüm okullarda yaygınlaştırılması.”
Sektörel su tahsisleri
2023 yılının 29 Kasım günü Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Ulusal Su Kurulu’nun kuruluşu Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve ardından 25 Aralık günü kurul ilk toplantısı gerçekleştirmişti. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, yaptığı açıklamada, ‘Ulusal Su Kurulu’nda sektörel su tahsisleri konularının değerlendirileceğini açıklarken, Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın aldığı kararla kurulan Ulusal Su Kurulu ilk toplantısı, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın katılımıyla Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde yapılmış olması dikkat çekmişti.
Tahsislere kim karar verecek?
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın su tahsislerinde tek karar verici olması nedeniyle dikkat çekici. 2022 yılı Haziran ayında meclisten geçip Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da su tahsislerinde tek belirleyici kişi Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan oldu. Kanunda, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin ‘maksat’ oranları Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek, değiştirilebilecek veya kaldırılabilecek” ibareleri yer alırken, paranın kime verileceğine karar veren Erdoğan’ın suyu da kime vere eğine karar verecek olması geleceğimizi tehdit ediyor.
Fırat-Dicle Havzası
Türkiye’nin akarsu potansiyelinin yaklaşık yüzde 30’una sahip olan Dicle ve Fırat havzasının su varlığına bölgede hem bir silah hem de sermaye yararına işlev yüklenirken, Bakan Yumaklı’nın bu bağlamda yaptığı vurgu dikkat çekicidir. Dicle ve Fırat Nehirleri ve bu nehirleri besleyen akarsular üzerine Türkiye tarafından inşa edilen barajların sayısı 100’ü aştı. Bir çoğu devasa büyüklükte olan barajlardan bugüne kadar bölge halkına su verilmezken kentler, köyler ve çiftçiler yeraltı suyuna mahkum edilerek bölge susuzluğa mahkum edildi. GAP kapsamında inşa edilen sadece Atatürk Barajı Türkiye’nin 1 yıllık su ihtiyacını karşılayabilecek kapasiteye sahipken, bölge halkının ve çiftçilerin bu sudan yararlandırılması, suyun kimin için ve niçin barajlara hapsedildiğini sormamız gerekiyor.
10 yıl önceki taslakla aynı
Bundan 10 yıl önce hazırlanan Su Kanunu taslağı ile bakanın açıkladığı taslak o gün hazırlanan taslakla bire bir aynı olduğu yapılan vurgularla açığa çıkmakta. 2014’te Orman Ve Su Bakanlığı tarafından açıklanan taslakta, “Su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi maksadıyla havza bazında yönetimi ve planlı bir tahsis yönetimini esas alan ve suyun miktar ve kalite açısından etkin yönetimine temel teşkil edecek kapsamlı “Su Kanunu Taslağı” hazırlanmış ve kurum görüşlerine açılmıştır” denildi. Hazırlanan taslağın AB Su Çerçeve Direktifi’ne uygun hazırlandığına vurgu yapılmıştı.
Parası olan su dönemi!
Su Çerçeve Direktifi, AB’de 2000 yılında kabul edilmiş ve 2006 yılında yürürlüğe girmişti. AB Su Çerçeve Direktifi’nde ve hazırlanan Su Kanunu Tasarısı’nda suyun sürdürülebilir biçimde korunması yaklaşımı, suyun doğal varlığını tüm ekosistem için değil, kapitalizmin ihtiyaçlarını yani aşırı tüketim ve aşırı üretim politikalarına devam edebilmenin kaygısı içinde ele alındığı anlaşılabilmekte. AB Su Çerçeve Direktifi’nin en önemli yaklaşımı ise suyu “kirleten öder” ile “kullanan öder” yaklaşımıdır. Su Kanun Tasarısı’nın temel hedefi, yakın gelecekte yaşanması muhtemel su kıtlığı gibi sorunlara karşı suyun kontrol altına alınarak ve tamamen metalaştırılıp ticari değeri yükseltilerek, kapitalizmin birikim sürecinde sermayenin en önemli “yaşamsal” kaynağı olarak görülmesidir. Diğer yandan tüm nitelikli su kaynaklarının suyu şişeleyen şirketlere tahsis edilerek insanlar şişe suyuna mahkum edilirken, parası olmayanın suya erişmediği dönem içindeyiz.