Kürt halkının haklı bir mücadelesi var. Ulus olmaktan kaynaklı devredilemez hakları vardır. Dili ve kültürü vardır. Bunun için mücadele ediyor. Kürtlerin bu hakkı yok sayıldığı için silaha başvurdular. Bu haklar ‘silah’ın varlığı ya da yokluğu üzerinden değerlendirilemez
Herdem Fırat
İki yüzyıldır devam eden, zaman zaman artan zaman zaman da azalan ancak hiçbir zaman ortadan kalkmayan bir durumdan bahsediliyor. Yüzbinlerce insanın yaşamına mal olmuş, milyonlarcasının yaşamını değiştirmiş bir durumdan bahsediyoruz. Şimdi birileri bu sorunun kalıcı çözümü için sorumluluk almak istiyor. PKK Lideri sayın Abdullah Öcalan bu sorunun çözümü için 30 yıldır her türlü riski üstlenerek barışa giden yolda en ağır taşları omuzlamaktan çekinmeyen bir lider. Yıllardır ağırlaştırılmış tecrit altındayken bile sorunun çözümüne odaklanan ve bunun için köklü paradigmal değişimleri geliştiren bir lider. Son görüşmede de hiçbir parti, kurum ve örgütün ismini zikretmeden köklü sorunların çözümü için sorumluluk almaya hazır olduğunu belirtiyor. Ne var ki sorunun köklü çözümü tartışılacağına işin magazinel kısımlarıyla ilgileniliyor. Oysa bu bir oyun değil. Birilerinin reyting oranlarını yükseltmek için spekülatif tartışmalar yapacağı bir oyun hiç değil.
İki yüzyıllık süreçte toprak kana ve cenazelere doydu. Hala akıbeti belli olmayan onbinlerce insan var. Bilinmeyen toplu mezarlar, evlatlarının bir gün geleceği inancını kaybetmeyen ve hala yolu gözleyen binlerce anne var. Yasını yaşamamış, sevdiklerini toprağa verme imkanını bile bulamamış nice insanlar. Şimdi birileri kalkıp diyor ki ‘Teröristleri af mı edecekler?’ Biri çıkıp eğer bir süreç başlayacaksa ‘süreci baltalama’ sözü veriyor. Bazıları tam karşısında yer alıyor. Kallavi yeminler ediyor. Bunları görünce insan ancak hallerine acıyıp ‘çok yazık’ diyebiliyor. Çünkü halden anlayan değiller. Halden anlamayana laf anlatmak beyhude. Benim sözüm halden anlayabilecekleredir. İyi niyetli olup da farkında olmadan sorunun çözümsüzlüğüne katkıda bulunanlaradır. Bunların en temel hatası sorunu yanlış ele almalarıdır. Bu konuda birkaç hususu belirtmek gerekirse:
- İki aydır yapılan tartışmaların merkezinde ‘silahları bırakma’ var. Elbette sorunun çözümünde silahların ne olacağı konuşulacak. Ancak silahların durumunu konuşmak için önce silahların susması gerek. Silahların patladığı bir durumda bunu konuşmanın anlamı yoktur. Tartışmalarda gazetecilerin ilk sorduğu soru: Silahlar bırakılacak mı? Silahlar bırakıldığında ne olacak mesela, sorun çözülecek mi? PKK 1984’te silahlı mücadele başlattığında mı sorun ortaya çıktı? Öncesinde sorun yok muydu? Birileri canları sıkıldığı için mi silah aldı? Elbette silahı alanlar bunun bir oyun olmadığını çok iyi biliyorlardı.
- Sorunun kaynağı sanki silahlı mücadele yürüten Kürtlermiş gibi bir algı yaratılıyor. Tartışmalarda ‘PYD ne yapacak, PKK ne yapacak’ diye soruluyor. Oysa asıl sorulması gereken ‘devlet ne yapacak’. Bu sorunu yaratan bizzat devletin kendisi, sorunu derinleştiren de devletin izlediği politikalar. Bunlar konuşulmadan, doğru ortaya konulmadan sorunun çözümüne de katkı sunulamaz. Devlet halen olanca gücüyle Bakur’da, Başur’da, Rojava’da imha operasyonları yapıyor. Hatta Rojhilat’a da hava saldırıları yapıyor. Kürt karşıtı ittifaklar geliştiriyor. Mesela açık bir biçimde devlet ve iktidar yetkililerine sormak lazım: “Kürtler silahlı iken bile onları öldürüyorsunuz, silah bıraktıktan sonra sizi onları öldürmekten alıkoyacak ne olacak?” Zindanlarda binlerce Kürt var. Bunların yüzde doksanı eline silah bile almamış. Demek ki mesele Kürtler değil, onun için de bu soruların asıl muhatabına sorulması gerekir.
- Kürt halkının haklı bir mücadelesi var. Ulus olmaktan kaynaklı devredilemez hakları vardır. Dili ve kültürü vardır. Bunun için mücadele ediyor. Kürtlerin bu hakkı yok sayıldığı için silaha başvurdular. Bu haklar ‘silah’ın varlığı ya da yokluğu üzerinden değerlendirilemez. Sadece Kürtler de değil etnik ve dini azınlık hakları da ‘silahların varlığı ya da yokluğuna mahkum edilemez’. Yani silahlar var diye bu haklar olmayacak mı? Silahlar var diye en temel evrensel hakların uygulanmaması haklı mı görülecek?
- Sayın Abdullah Öcalan ile yapılan son görüşme sonrası açık bir şekilde, dar parti ve grup çıkar hesaplarının yapılmaması ısrarla vurgulandı. Ancak bu görüşmelerin kime yarayacağı tartışması yapılıyor. İşte Erdoğan’ı tekrar seçtirecekler, iktidara can suyu olunuyor vb. değerlendirmeler var. Bu sorun çözülecekse, demokratik bir anayasa oluşturulacaksa, günün sonunda kazananın tüm toplum olduğu bir durumda kim tekrardan seçilecekse seçilsin, kim iktidar olacaksa olsun. Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi anti-demokratik girişimlere prim vermediği için bu kadar bedel ödüyor. Ancak en demokrat geçinenler bile şimdi ‘Kürtler Erdoğan’ı tekrar seçtirecekler’ diye neredeyse Kürtlere hakaret ve küfür edecekler. Kaldı ki ne sayın Öcalan’ın ne de Kürt Özgürlük Hareketi’nin birilerini tekrar seçtirmek gibi bir dertleri var. Sayın Öcalan kangrenleşmiş bu sorunun çözümü için sorumluk alıyor ve başkalarının da sorumluluk almasını istiyor. Bundan başka sonuçlar çıkarmak çok zorlama bir durumdur.
- Yapılan görüşmeyi ‘ihanet ve kandırılma’ ekseninde ele almak yanlıştır. Sayın Öcalan 30 yıldır sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi için çağrılar yaptı. Son yapılan yedi maddelik açıklamanın hepsi daha önce söylenenlerin tekrarıdır. Bu husustaki ısrarın devamıdır. Daha önceki görüşmelerde de sayın Öcalan ‘ne aldanırım ne de aldatırım’ demişti. Onun için görüşmelerin ve verilen mesajların genel bağlamları içinde değerlendirilmesi gerekir. Sorunun demokratik çözümüne imkan yaratma girişimi var. Durum buyken ‘Kürtleri yine kandırıyorlar, oyuna getiriyorlar, ihanet edecekler’ söylemleri manipülasyon yaratmaktan, art niyetlilerin eline malzeme vermekten öteye gitmez.
- ‘Şeffaflık’ en çok tartışılan konuların başında geliyor. Özgürlük Hareketi ve sayın Öcalan her zaman şeffaf oldular, hiçbir zaman ayrı bir ajandaları olmadı. En azından şimdiye kadar birileri çıkıp ‘şunlarla gizlice anlaştılar’ diyemiyor. Çünkü öyle bir şey değil. Ancak bazı şeyler, kimi bilgiler daha muhataplarıyla tartışılmadan, daha bir sonuca varılmadan ‘niye hemen paylaşılmıyor, bu bilgilerin peşine düşeyim de hemen yayınlayayım’ yaklaşımı sorunun çözümüne katkıdan çok zarar verir. Paylaşılmaması gereken bir bilgiyi veren kadar paylaşan da yanlış yapar. Bunun için güven çok önemli. Bu tür yaklaşımlar güven zedeleyici oluyor. Şeffaflık tüm konuşulanların olduğu gibi verilmesi değildir, şeffaflık yapılan konuşmalara bağlı kalarak ayrı bir ajanda oluşturmamaktır. Eğer böyle ajandalar varsa herkese düşen görev bunun önüne geçmektir. Ama ortada böyle bir durum yokken, ‘ne konuşuyorlar, bunun hesabı şudur, şunun hesabı budur’ gibi spekülatif bilgiler yaymanın, bunun peşinde koşmanın şeffaflıkla bir ilgisi yoktur. Elbetteki neyin nasıl çözülmek istendiği ne kadar doğru bir yöntemle kamuoyuna aktarılırsa kontrol ve denetim de o kadar da iyi olur. O zaman kimin sorunun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesinden kaçtığı da ortaya çıkar.
- Sorunu kendi sürecin genel bağlamı, zorlukları ve imkanları çerçevesinde ele almak gerekir. Daha önceki süreçlerle kıyaslamak, aynı biçimde ele almak doğru değil. Koşullar ve imkanlar değişiyor. Şimdinin durumu on yıl öncekinden farklıdır. Zorunlulukları ve rahatlıkları da farklıdır. Onun için önceki süreçlerden çıkarılacak derslerle yeni dönem ele alınmalı. Bunun için daha önce sayın Öcalan şöyle demişti: “Zamanın ruhunu okuyamayanlar tarihin çöp sepetine atılmaktan kurtulamazlar.” Beklenti ve isteklerin de zamanın ruhuna göre olması gerekir. Yersiz beklenti ve dayatmalar sorunu daha da tıkatır. Yapılan değerlendirme ve açıklamaların nasıl bir beklenti yaratacağı önceden hesap edilerek yapılması önemlidir.
Ortada devasa bir sorun var, demokratik bir şekilde çözüme kavuşturulduğunda tüm Ortadoğu’nun geleceğinde olumlu sonuçlar getirecektir. Çatışmanın savaşı tartışmanın yerini daha özgür ve demokratik bir yaşamın inşa edilmesi tartışmaları alacaktır. Dolayısıyla böylesi bir sorunu daha fazla prim yapma adına, daha fazla beğeni ve izlenme alma adına kendi kişisel ve grupsal hesaplarına alet etmemek gerekir. Bu bir oyun değil, hele ki sanal bir oyun hiç değil. Çözümü kolay olduğu kadar zordur da. Sorunu kendi gerçekliği içinde ele almak, çözüm imkanlarını ve yöntemlerini de bu gerçekliğe göre değerlendirmek gerekir.