Yürütülen tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Barış Grubu üyesi Seydi Fırat, ‘Barış ve çözüm için muhatabın özgür olması ve bu koşullarda serbest hareket etmesi gerekiyor’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (DEM Parti) milletvekillerinin Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmesi ve Öcalan’ın kamuoyuna yansıyan 7 maddelik mesajının ardından, Kürt sorunu bağlamında yürütülen tartışmalar yeni bir evreye girdi. Hükümet ve ona yakın basın ve fikir çevresi, 7 maddelik mesajdan ziyade, tartışmaları “silah bırakma” zemininde tartışırken, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 1999’da Türkiye gelen Barış Grubu içinde yer alan Seydi Fırat, tartışmaları ve Öcalan’ın mesajlarını değerlendirdi.
Abdullah Öcalan’ın çözümden yana yaklaşımın yeni olmadığını ifade eden Seydi Fırat, “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1993’ten bu yana Kürt sorunun demokratik, barışçıl temelde çözümü, sistematik biçimde dile getiren, savunan ve bu konuda çok büyük bir emek harcayan ve bunun ideolojik-politik alt yapısını kendi cephesinden hazırlayan bir liderdir, önderdir. Sayın Öcalan, Kürt sorunun çözümsüzlüğünün tarihsel olarak bölgede bıraktığı büyük sıkıntıları, büyük sorunları ve bunu bölge halkları üzerinde hem bölgenin geneli üzerinde yarattığı yıkımı birçok yönüyle değerlendiren, tahlil eden bir liderdir. Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümü sırf Kürtleri rahatlatmayacaktır, tüm bölge için yeni bir döneme yol açacaktır” ifadelerini kullandı.
Demokratik çözüm
Abdullah Öcalan’ın mesajında çözümün demokratik yollarla inşa edilmesini dile getirdiğini kaydeden Seydi Fırat, “Sayın Abdullah Öcalan İmralı görüşmesinde de bunun paradigmasını kuran bir liderdir. Fırsat bulduğunda Kürt sorunun barışçıl, demokratik çözümü için çok büyük çaba harcadı ve emek verdi ve bu konuda en gerçekçi yaklaşımları ortaya koydu. Bu konuda bütün taraflara, iktidara, devlete, sivil toplum örgütlerine, Kürt halkına seslendi. Kürt sorunun çözümünün Türk-Kürt halklarının geleceği için ne kadar hayati olduğunu sürekli dile getiren bir lider. Sayın Abdullah Öcalan’ın bu konuda ortaya koyduğu çerçeve maalesef devlet tarafından pozitif bir yaklaşım görmedi. Devlet, zaman zaman sanki çözümden yana bir yaklaşım sergiliyor gibi gösterse de bu yaklaşımı sürdürmedi” diye konuştu.
Abdullah Öcalan’ın yönelik tecridin sürdürülmesinin çözümü tıkayacağını dile getiren Seydi Fırat, “Tecrit sorunu çözümün önünü tıkatan katı koşullardır. Tecrit koşullarının olduğu yerde müzakereler sağlıklı yapılamaz. Tecrit koşulları altındaki bir müzakere Türkiye’nin saygısında da düşük bir puandır. Türkiye eğer Kürt sorununu demokratik-barışçıl çözümünü istiyorsa her şeyden önce bir sefer bunun muhatabının koşullarının göz önünde bulundurması gerekiyor. Özgür ve rahat ortamdaki bir müzakerenin yarattığı sonuçlar farklı olur. Tecrit koşulları altındaki bir müzakere Türkiye’nin barışçıl yaklaşımına yakışmaz. Eğer devlet-iktidar ve çeşitli çevreler, Kürt sorununun çözümünden yana ise her şeyden önce kendi muhatabının koşullarını göz önüne tutmalıdır. Tecrit, Kürt halkı, demokratik güçler üzerinde psikolojik olarak çok ağır bir etkiye yol açıyor. Hem de bu sürecin tecrit altında yürütülmesi, Sayın Öcalan’ın manevra alanı daraltıyor. Ve bu açıdan eğer barışa büyük bir saygı varsa, barışa büyük bir ihtiyaç varsa, barış temel bir gereklilik ise koşullar sağlanmalıdır. Barışa saygı için ne gereklidir? Muhatabın özgür olması lazım ve bu koşullarda serbest hareket etmesi lazım” şeklinde konuştu.
Yeni yüzyılda barış elde edilebilir
Abdullah Öcalan’ın işaret ettiği Meclis’in önemli olduğunu dile getiren Seydi Fırat, “Meclis bir temsildir. Hem toplumsal temsildir; hem iktidarın, muhalefetin, siyasi partilerin olduğu, hem de yasa yapan ve bu biçimdeki sürecin önündeki engelli kaldıran kurumdur. Parlamento Türkiye’nin yeni yüzyılında bir barışı elde edebilir” diye belirtti.
Kürt sorunun ağır bir sorun olduğunu Türkiye’ye pahalıya mal olduğunu, Kürt halkının ise büyük acılar çekmesine neden olduğunu dile getiren Seydi Fırat, “Meclis bu konuda çok büyük bir rol oynayabilir. Meclis, muhalefetiyle, ittifakıyla bir mutabakat içinde açık, net bir tartışma içinde, böyle bir sorumluluğu üstlenirse çözüme hayati düzeyde katkı sunar. Eğer Meclis rol üstlenmezse sorun tekrar istismara uğrayabilir, çeşitli güçler tarafından tıkatabilir. Meclis sorunun çözümünün yol haritasını oluşturabilir. Sayın Öcalan’ın Meclis’i işaret etmesi son derece önemlidir. Sayın Öcalan, aynı zamanda Meclis’in rolüne önem biçiyor” şeklinde konuştu.
‘Çözümsüzlük silahı üretti’
İktidar ve ona yakın çevrelerin tartışmaları “silah bırakma” üzerinden yürütmesinin doğru bir yaklaşım olmadığını ifade eden Fırat, silahın çözümsüzlüğün bir sonucu olarak ortaya çıktığını belirterek, şöyle devam etti: “PKK 1990-2000 yılları arasında aslında silah bıraktı. Fakat sorun çözülmedi. Hemen ilk etapta silah bırakmayı gündeme koymak bunu birinci madde durumuna getirmek, tüm sorunu bu noktada toplamak aslında sorunun çözümsüzlüğüne tekrardan yatırım yapmaktır. Tabii ki silah bırakması da tartışılabilir, ama dünyanın tüm örneklerinde ilk olarak müzakere yapılır, bir genel çerçeve ortaya konulur, başka temel sorunlar vardır; yasal sorunlar vardır, anayasal sorunlar vardır, kimlik sorunu vardır. Bir biçimde yol haritasının sağlıklı bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. Eğer ki böylesi bir yaklaşım içerisine girilirse bu çözümü kolaylaştırır. Ve aslında Türkiye bu konuda yeteri kadar deneyime sahiptir. Uluslararası alanda müdahil olduğu durumlar vardır. Bu açıdan dayatmak sorunun çözümsüzlüğe sürüklemektir. Sayın Öcalan geçmişte de ‘PKK kongre yapsın’ dedi. Ama Saray’daki Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımayacağını ilan etti. Devlet bir şekilde şiddete başvurdu ve bir şekilde sorunun tıkanmasına yol açtı. Bunun için geçmiş deneyimler, tecrübeler var ve bu konuda hassas olmak ve eğer amaç sorunun çözümü ise sorun çok daha sağlıklı bir biçimde yürütebilir. Tabii ki silah bırakma da tartışılır, ama bu genel çerçevenin bir parçası olarak ele almak gerekiyor. Silah çözümsüzlükten dolayı vardır. Silah çözümsüzlüğü üretmemiş, çözümsüzlük silahı üretmiştir. Eğer çözümsüzlük ortadan kalkarsa bu konuda bir yol haritası ortaya çıkarsa tabi ki silahta devre dışı olur.”
Devletin yaklaşımı
“Çözüm Süreci” diye adlandırılan sürece PKK’nin çözüm odaklı, devletin ise istismar odaklı yaklaştığını söyleyen Seydi Fırat, “Biz 1999’da Sayın Öcalan’ın çağrısı ile bir grup gerilla ile geldik. Silahlarımızla birlikte geldik. ‘Buyurun silahlarımızla geldik, eğer çözüm e dönük bir yaklaşımınız varsa, çözüme yönelik bir yol haritası geliştirilirse bizim diğer gerilla arkadaşlarımız da sürece dahil olacaktır’ dedik, fakat devlet bu yaklaşımı sergilemedi. Hem gelen grubu cezalandırdı hem de sorunun çözümüne yönelik silahın devre dışına bırakılmasına yönelik köklü bir politika geliştirmedi. 2004’te çatışmalı sürecin başlamasının esas ana sebeplerinden birisi budur. Yoksa Sayın Öcalan çağrı yaptı, biz bir grup olarak dahil olduk ve o zamanda devlete de açık bir şekilde söyledik: ‘Çözüme dönük bir yaklaşım olursa diğer gerillalarda dahil olacaktır.’ Hatta bu konuda hem Cumhurbaşkanına, hem Başbakana, hem Genelkurmay Başkanına da PKK böyle bir yaklaşıma sahip olduğu yönünde mektup verdi ve bu mektubu muhataplarına ulaştırdık. Ama maalesef ki PKK tarafından geliştirilen çözüm yaklaşımı devlet tarafından geliştirilmedi” dedi.
Haber: Zeynep Durgut / MA