Kuzey ve Doğu Suriye’den gazeteci Dilan Dilok, Suriye’nin çetelere teslim edilmesiyle yaşanan son gelişmeleri anlattı:
Cihadist kafalarla oluşturulan bir bakanlık kurulu var. DAİŞ’in değişik bir versiyonu diyeceğimiz bir kafayla özgürlükçü bir toplumsal yapının inşa edilmesi eşyanın tabiatına aykırı. Suriyeli kadınlar da mevcut Suriye toplumu da bir cihadist yapıyı kabul etmek isteğinde değil. Ancak baskılanabilirler. Umut Rojava Devrimi’nde
Nesli Şahiner
Ortadoğu’da güç savaşına giren, savaş ve işgal politikalarını yaygınlaştıran erkek egemen devletler, dinci, tekçi ve baskıcı rejimlerin hüküm sürmesini sağlıyor. Rusya-Ukrayna savaşıyla yükseltilen savaş süreci, İsrail’in Filistin’e yönelik soykırım saldırıları, Suriye’nin cihadist Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) gibi çetelere teslim edilmesiyle yaygınlaştırıldı. Özellikle Suriye’nin DAİŞ’ten farkı olmayan HTŞ ve çetelere adeta hediye edilmesi, Rojava Devrimi’yle demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmayı inşa eden Kuzey ve Doğu Suriye’nin önemini bir kez daha ortaya koydu. Öte yandan Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları da aralıksız sürüyor. Suriye’de neler yaşandığını, Kuzey ve Doğu Suriye’deki son durumu ve kadınların taleplerini bölgede görev yapan gazeteci Dilan Dilok anlattı.
- Rojava Devrimi’nin ardından Kuzey ve Doğu Suriye’de nasıl bir dönüşüm yaşandı? Bugünü anlamak açısından ana hatlarıyla anlatabilir misiniz?
Devrimden önce biz buradaki kadınlarla, etnisitelerle konuşup haberler, görüşmeler yapıyorduk. İşte baskılara maruz kaldıklarını anlatıyorlardı, mesela dini yapılar ibadetlerini bile tam olarak gerçekleştiremediklerini, şartlı yapabildiklerini söylüyorlardı. Yine kadınların sadece ev içerisinde sınırlı kaldıklarını, erkek egemen zihniyet yapısıyla yaşadıklarını gözlemliyorduk. Tabii bu Rojava Devrimi’nden sonra değişmeye başladı. Kadınların tüm alanlarda ve tüm toplumsal yapılarda, bütün sistemlerde yer alması sistemi oluşturuldu. Kadınlardan oluşan bir ordu kuruldu YPJ ismiyle. Yanı sıra kadınlar özgün kurumlarını açtılar; Mala Jin, Kongra Star, Sara Şiddetle Mücadele Örgütü gibi örgütlenmelerini oluşturdular. Hem Özerk Yönetim içerisinde hem de tüm kurumlarda eşbaşkanlık sistemi var. Bunları sadece Kürt kadınları olarak değil, bütün halkların kazanımları olarak değerlendirmek lazım. Mesela Rakka ve Tabka gibi bölgelerde bir Arap bir Kürt şeklinde eşbaşkanlık sistemi yürütülüyor. Tüm halklar için böyle.
- Hangi halklar var Özerk Yönetim’in olduğu bölgelerde?
Süryaniler, Hıristiyanlar, Aleviler, Êzidîler, Ermeniler, Dürziler var. Bütün dini inançların buluştuğu bir sistem var bölgede. Aslında daha yoğunlukta olduğu için başta Arap ve Kürt diyoruz ama saydığım halklar da var burada. Ben yıllar önce bir kilise papazıyla röportaj yapmıştım, o çok güzel bir benzetme yapmıştı Kuzey ve Doğu Suriye halkları için. Demişti ki, ‘Bizim için noel ağacı çok kutsaldır. Biz o kadar çok inanç olarak bir arada yaşıyoruz ki, bunu o ağaca benzetiyorum. Dinler de o ağacın tepesindeki yıldızdır, biz birbirimizden kopamayız, birbirimizin içerisinde bir bütünüz.’ Gerçekten burada Hıristiyanlar, Süryanlar, Aleviler, Müslümanlar birlikte yaşıyorlar ve ayrıştırılamaz bir bütün haline gelmiş durumdalar. Bunu da Özerk Yönetim ya da diğer ismiyle Kadın Devrimi’nden oluşan bir sistem olarak görüyorlar.
- Peki dünyadaki kadınlar, bu kadın özgürlükçü sistemin yeterince farkındalar mı?
Farkındalar bence, bunu gönülden inanarak söylüyorum. Çünkü buradaki kadınların konuşmaları, hakeza uluslararası alandaki kadınların burdaki konferanslara, kongrelere katılımlarındaki değerlendirmeleri bu yönde. Rojava Devrimi’nin yarattığı komünal demokratik iklim, kadın özgürlüğünü önceleyen, doğayla uyumlu ve barış halinde bir toplum hedefiyle yola çıktı. Ortadoğu, özellikle Suriye gibi kapalı, muhafazakar ve tutucu erkek egemen zihniyetin hakim olduğu bir toplumsal yapıda kadınlar açısından çok devrimci bir ruh, devrimci bir dalga yarattı. Tüm kadınların örgütlenebildikleri, kendi kurumlarını yaratabilecekleri bir zemin yarattı. Tüm kültürden, inançtan kadınların kendini özgürce ifade edebileceği bir platform yarattı, en önemli tarafı budur. Bu nedenle ‘kadın devrimi’ deniliyor zaten. Bu uluslararası alanda da özellikle de kadın örgütleri açısından da kabul gördü. Bu çerçevede yaklaşıldığına inanıyorum.
- Suriye’de bir diktatörlük devrildi ama yerine de erkek egemen devletler eliyle kadın düşmanı cihadist çeteler getirildi. Bu sürece dair gözlemlerinizi ve bilgilerinizi paylaşır mısınız?
Suriye’de HTŞ öncülüğünde ani bir hamleyle geliştirilen, bizce uluslararası bir plan gerçekleştirildi. Şam’ın HTŞ ve onun etrafında toplanmış olan irili-ufaklı El Kaideci cihadist çetelere teslim edilmiş olması, varolan devrim için büyük bir tehlike. Nitekim bu hamle Şam’a dönük başlamasıyla birlikte, bunların arkasında itici güçlerden biri olan özellikle Türk devleti, bunu demokratik özerk bölgelere, özellikle Rojava’ya yönlendirmiş olması bu devrimi boğmaya yönelik adımlardır diye düşünüyorum. Fakat burada büyük bir direniş de var, en önde kadınlar, erkekler ve gençler savaşıyorlar. Öte yandan HTŞ ve ona bağlı çetelerin bölgesinde yönetici olarak konuşanlar sözde demokratik, herkese saygı gösteren bir hükümet politikasından bahsediyor. Ama görüyoruz ki her gün Alevilere yoğun bir saldırı, Hıristiyanlara karşı yine aynı durum söz konusu. Geçtiğimiz günlerde yanılmıyorsam Hıristiyanların 3 papazı katledildi. Yani genel olarak HTŞ bölgelerinde bir kaos ortamı hakim diyebiliriz. Özet olarak bunları aktarabilirim.
- Şam’da kadınların idam hükmünü okuyan bir erkeğin adalet bakanı yapıldığı ve eğitim müfredatının da kadın ve çocuklar aleyhine değiştirildiği gibi bilgiler var. Bu adımları nasıl değerlendiriyorsunuz, kadınlar bu duruma nasıl tepki veriyor?
Kadınların idam hükmünü okuyan erkeğin adalet bakanı yapılmasıyla sınırlı değil bu süreç. Onun dışında da bu cihadist kafalarla, şeriatçı zihniyetten oluşturulan bir bakanlık kurulu var. Yani bunlardan demokrasi ya da kadın haklarına dair bir şey beklemek mümkün değil. DAİŞ’in değişik bir versiyonu diyeceğimiz bir İslamcı kafayla özgürlükçü bir toplumsal yapının inşa edilmesi eşyanın tabiatına aykırı. Kadınların hem bölge içerisinde hem de uluslararası alanda diplomasi anlamında girişimleri, çabaları var. Görüşmeler gerçekleştiriyorlar, toplantılar yapılıyor, eğitimler düzenliyorlar, örgütlenme ve direnme konusunda girişimleri söz konusu. Sadece Kürt kadınları da değil, doğal olarak Suriyeli kadınlar da mevcut suriye toplumu da bir cihadist yapıyı kabul etmek isteğinde değil. Ancak baskılanabilirler. Direniş güçleri kalmazsa onlara kazandıracak tek şey Özerk Yönetim bölgeleridir, özetle Rojava Devrimi’nin değerleridir. Umut Rojava Devrimi’nde.
- Son dönemde HTŞ ile Kürt güçlerinin görüşmeye başladığı yönünde haberler düştü. Bölgede barış sağlanmasına yönelik görüşmeler olduğu söylendi ama içeriği paylaşılmadı. Böyle bir gerçeklik var mı?
Şunu söyleyebiliriz, HTŞ ile Özerk Yönetim’in görüşmesi gibi bir durum söz konusu değil. Bunu öncelikle belirtmek lazım. Daha çok QSD üzerinden bir görüşme oldu ve bunu HTŞ açıkladı. QSD bunu ciddiye alıp basına açıklama yapma gereği bile duymadı. İçeriği dolu bir görüşme değildi, belki biraz tanışma ve tartışma denebilir. Uluslararası güçlerin teşvikiyle gelişen bir görüşmeydi, tarafların birbirlerinin argümanlarını tanımaya dönüktü. Yine Birleşmiş Milletler temsilcilerinden tutun da İngiltere’nin, Almanya’nın temsilcilerinin gelip burada görüşmeler yapması ve bu görüşmelerde Özerk Yönetim’in yaratmış olduğu duruma yönelik söylemlerin ortaya çıkması buradaki güçlerin peş peşe hamleler yaptığını gösteriyor. Nitekim bunlardan rahatsızlık duyan Türk devleti de son günlerde sadece saldırılarla yetinmeyerek savaş uçaklarını da devreye koymuş durumda. Bunu da Türk devletinin olası bir diyalog zeminini baltalama hamlesi olarak okumakta yarar var. Genel olarak bunları söyleyebilirim.
- İran’da kadınları idam eden, Afganistan’da kadınların seslerini yasaklayan dinci ve tekçi erkek rejimler var. Türkiye yönetimi de bu yöndeki adımlarını sıklaştırdı. Şimdi de Suriye DAİŞ’vari çetelere verildi. Bu bölge tamamen Talibanlaştırılmak mı isteniyor?
Tabii ABD, İngiltere ve israil ile izah ediliyor özellikle Suriye’deki durum ama belli ki uluslararası bir konsepttir bu, senin de bahsettiğin bölgeleri kapsayan bir konseptin parçasıdır bu. Suriye’nin HTŞ’ye teslim edilmesi çok sıradan bir durum değil. HTŞ’nin kendi mahareti kesinlikle değil. Hamleleri Halep’e dönük bir hamileydi, bir anda önleri açıldı, Şam teslim edildi kendilerine. Belli ki uluslararası güçler şuna karar verdiler; Suriye’de istikrarlı bölgeye model olacak bir yapının önüne geçecek ve bunun yerine Irak’vari ve Libya’vari, kendi içlerinde kaos ve çatışmaların yaşandığı, hatta uzun vadede Suriye’nin bozulması ve komşu ülkeleri de içeren bir plan gibi görünüyor. Çünkü oluşacak bu iktidar yapısından istikrarlı bir Suriye çıkmayacağı ortadadır. Yani ne Alevilerle uyumlu olabilir, ne Dürzilerle ne Hıristiyanlarla ne de Kürtlerle ve kadınlarla uyumlu olabilir. Hal böyle olunca da Suriye’nin önümüzdeki süreçte çok istikrarlı bir sistemin oluşmasını öngörmek tam bir safsattadır. Her ne kadar uluslararası güçler öyle bir imaj vermeye çalışsa da, amaç bu değildi. Amaç burada İran’ı kırmaktı, Rusya’yı etkisizleştirmekti, Hizbullah’ı zayıflatmaktı, ki bunu büyük oranda gerçekleştirdiler. Bir anlamda İsrail’in güvenliğini sağlamaktı. Bu arada Türkiye de bu planın bir parçası olarak kendi gündemini yürütmek istiyor. Türkiye’nin gündemi de Kürtlerdir, başka bir gündemi yoktur. O da bu arada bunu aradan çıkarmaya çalışıyor. Bunun diğer bir boyutu da büyük ihtimalle Suriye’yi parçalamak, yani Suriye’nin belli bir kesimini İsrail işgal edebilir, yine belli bir kısmını da Türkiye. Yeni bir dünya haritası çıkarılabilir, yeni bir Ortadoğu haritası buranın üzerinden şekillendirilebilir. Bu ihtimaller var, fakat yakın bir süreçte görülen odur ki istikrarsız bir Suriye var karşımızda, bir kaos ortamıdır, neye evrilir çok kestirmek mümkün değil. En zarar görecekler de yine kadınlar ve azınlık kesimler, farklı inançlardan insanlardır.
- Kadınlar ve halklar, Rojava’ya yönelik saldırılar ile Suriye’nin DAİŞ’vari çetelerin eline bırakılmasına karşı neler yapabilir?
Kobanê’de yürütülen direniş sırasında sadece bölgedeki kadınlar değil, enternasyoneller, uluslararası alandaki kadınlar da devrime sahip çıkıp seslerini tüm uluslararası mecralara duyurmuşlardı. Şimdi de aynı şekilde buradaki mücadeleye sahip çıkıp, saldırıları, yaşananları tüm dünyaya duyurmaya çalışabilirler. Bunun mücadelesi verilmeli, büyütülmeli. Sadece söylemle, evinde oturup ‘Jin, jinyan, azadî kazanacak’ diyerek değil, bunu sokaklara çıkarak, defalarca dile getirerek, mücadele ederek uluslararası kamuoyunda dile getirerek, bu direnişi görünür kılarak destek verebilir, dayanışmada bulunabilirler. Bu şekilde mücadele yürütülebilir ve bu şekilde kazanılabilir. Tıpkı ilk başlarda Rojava Devrimi sırasında olduğu gibi. Çünkü yine aynı zihniynete karşı bir mücadele veriliyor, bunun sorumluluğuyla, bilinciyle yaklaşmaları gerekiyor tüm kadınların ve halkların.
Öne çıkan önemli notlar
Gazeteci Dilan Dilok’un verdiği bilgilerden öne çıkan önemli bazı başlıklar şöyle:
- “Türkiye’de iktidarın adımıyla başlatılan bir müzakere süreci var ve Önder Abdullah Öcalan ile görüşmeler gerçekleştiriliyor. Fakat Rojava’ya dönük saldırılar da devam ediyor, bu da samimiyetin olmadığını gösteriyor.”
- “Eğer Türkiye’de yürütülen müzakere samimi ve ciddi bir sürece evrilirse, buradaki kadınlar ve halklar, barışı ve birlikte yaşamı inşa etmeye hazır olduklarını söylüyorlar.”
- “PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sadece ‘Kürt Halk Önderi’ olarak tanımlanması buradaki halkları ve kadınları rahatsız ediyor, hatta kızıyorlar. Çünkü ‘Abdullah Öcalan bizim de önderimiz, niye sadece Kürt halk önderi deniyor’ diyorlar.”
- “Suriye’nin teslim edildiği HTŞ’nin bileşiminde 40’tan fazla çete var ve bu çeteler sürekli olarak birbirleriyle kavga halindeler. Bu çetelerin birbirleriyle savaşıp parçalanmaları kadınların ve halkların yararına olabilir.”