İnsan hakları savunucusu Coşkun Üsterci, Kürt sorununun çözümüne dair müzakerenin İmralı’da başlaması gerektiğini söylerken, ÇHD’Lİ avukat Gülizar Tuncer ise, somut adımlar atılması gerektiğini belirtti
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı heyeti ile 28 Aralık’ta bir görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan’ın çözüme dair gönderdiği mesajlar kamuoyunda tartışılmaya devam ederken, Türk-Kürt kardeşliğine vurgu yapması ve tüm kesimlere çağrı yaparak pozitif anlamda katkı sunmanın önemine dair ifadeleri dikkat çekti.
Kürt sorununun demokratik çözümü, barış ve demokrasinin inşası için çaba gösteren insan hakları savunucularından Coşkun Üsterci ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukat Gülizar Tuncer, Kürt sorunun çözümüne dair yaşanan gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.
‘Demokrasi talep etmekten başka çaremiz yok’
Coşkun Üsterci, “Türkiye’de de 40 yıldır barışçıl yöntemlerle çözülmeyen çok önemli bir Kürt sorunu var. Kürt sorunu ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel çok ağır bedellere yol açıyor. Böylesi karanlık ve kaygı verici tablo karşısında insan olarak sahip olduğumuz onur ve değerler açısından meselelere baktığımızda barış ve demokrasi talep etmekten başka bir çaremiz yok. Barışı, demokrasiyi tesis edemezsek, kalıcı hale getiremezsek bu karanlık tablo bizi içine çekecek ve karanlığın içinde kaybolup gideceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Bir fırsat var’
Coşkun Üsterci, çatışma ortamlarının son bulması için barış görüşmelerinin sonuna kadar devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bunların da ışığında bize bir insanlık deneyimi oluşturulmuş. Bu deneyimlerine bakıldığında süreçlerin sürekli inişli-çıkışlı, uzun süren müzakereler olduğunu, tarafların hiç beklenmedik zamanlara masaları devirdiğini, verilen sözlerin tutulmadığını görüyoruz. Hatta dünyanın pek çok yerindeki deneyimlerde bir uzlaşma sağlanıp, barış tesis edildikten sonra bile geriye dönüşler mümkün oluyor. İnsan çıkarlarının söz konusu olduğu, demokrasinin bir değer olarak kavranmadığı koşullarda bu inişli çıkışlı süreçler kaçınılmaz olarak yaşanacak. Endişe ve korkularımızda haklıyız. Ama üstüne üstüne gitmek zorundayız. Çünkü bir fırsat var. Riskleri göze almadan imkanı yaratmak ve barışa ulaşmak mümkün değil. Bir takım zorluk ve bedeller olacak” diye konuştu.
‘Süreç şeffaf ilerlemeli’
Sürecin doğru işlemesi için şeffaflığın çok önemli olduğunu söyleyen Coşkın Üsterci, “Toplumun bilgi edinme hakkının kullanılmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalı. Sadece bu da yeterli değil. Son çözüm sürecinden sonra başarısız darbe girişimi oldu. Siyasi iktidar bunu bir vesile olarak kabul etti ve olağanüstü hal ilan etti. Kamusal siyasal alan daraltıldı, kapatıldı. Temel hak ve özgürlükler kısıtlandı. Bu kapatılmış siyasal ortamda böylesi bir şeffaflığın olması mümkün değil. Kapatılmış kamusal siyasal ortam sonuna kadar açılmalı. Bunu yapmak için başta medya ve ifade özgürlüğü olmak üzere diğer özgürlüklerin önündeki kısıtlamalar açılmalı ki insanlar barış ve demokrasi üzerine özgürce konuşsun, sürece etkin olarak dahil olsunlar. Yakın bir dönemde çıkarılmış Dezenformasyon Yasası var. Çok soyut ve her yöne çekilebilen bir Terörle Mücadele Yasası var. Böyle yasaların varlığı ile şeffaflığın yakalanması mümkün değil” şeklinde konuştu.
‘Müzakerenin İmralı’dan başlaması önemli’
Kapalı kapıların ardında yaşanan bir sürecin kimseye güven vermeyeceğini belirten Coşkun Üsterci, Meclis’in mutlaka etkin rol üstlenmesi gerektiğini ifade ederek, “Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesi, çatışan tarafların masaya oturmasıyla alakalı olarak, Abdullah Öcalan çatışan tarafların bir bölümünün temsilcisi durumundadır. Kendisi de bu sorunu hukuk zemininde çözebilme gücü ve ehline sahip olduğunu söyledi. Dolayısıyla çatışmayı sürdüren, zorlukları yaşayan kesimin aktörü durumunda olan kesimler konuşmak durumundalar. Bunun bir ucu İmralı diğer ucu da siyasal iktidar ve ortakları. Bu bakımdan müzakerenin İmralı’dan başlaması çok doğru” diye belirtti.
‘Demokrasinin toplumsallaşması lazım’
Barış ve demokrasi fikriyatının toplumsallaşması gerektiğinin altını çizen Coşkun Üsterci, tüm toplumun inançlı ve kararlı bir şekilde barış istemesi gerektiğini söyledi. Toplumun büyük bir bölümünün 40 yıldan fazla süren çatışma ortamından zarar gördüğüne dikkati çeken Coşkun Üsterci, “Herkes huzursuz ve mutsuz. Ağır bedeller ödendi, 40 binin üzerinde insanımız yaşamını yitirdi, ağır ekonomik bedelleri oldu, birlikte yaşama iradesi zarar gördü. Savaş ve çatışma olmasaydı geleceğe umutla bakan bir toplum olarak yaşayacakken, şimdi karanlık içindeyiz. Toplumsal anlamda barışa yönelik büyük bir özlem var. Ama gelen baskı ve engeller nedeniyle bu talep açığa çıkamıyor. Kalıcı barışın sağlanmasının en önemli yollarından birisi bu taleplerin toplumsallaşması” diye ekledi.
‘Eşitler arası olmayan bir ilişki biçimi yürütüldü’
Yeni süreç tartışmaları sonrası beklenti ve umutların yükseldiğini belirten ÇHD üyesi avukat Gülizar Tuncer ise iktidarın kullandığı dilin hakaret ve tehditkar bir dil olduğunu ifade etti. Gülizar Tuncer, “İçerik ne kadar önemliyse onun dışa vurumu da o kadar önemlidir. Bunlar birbirini bütünleyen şeyler. DEM Parti açısından da usul ve yönteme dair çok net bir itiraz geliştirilmedi. Başlangıçtan itibaren eşitler arası olmayan bir ilişki biçimi yürütüldü. Kürt halkı bu zamana kadar çok acılar yaşadı. Savaşın etkileri Kürtler açısından çok derin oldu. Faili meçhul cinayetler, kayıplar, yaşamını yitiren gerillalar… Bırakın iktidar kanadını temsil eden Bahçeli ya da Erdoğan’ı, Özgür Özel konuştuğunda da sadece askerlere ve asker ailelerine vurgu yaptı. Dolayısıyla burada sadece devlet ve onların çıkarları esas alınıyor. Sonraki süreçte kayyım politikasının tekrar yürütülmesi, ‘kökünü kazıyacağız’ şeklinde sert söylem ve uygulamalarla devam etti” dedi.
‘Dil artık hakaret edici boyutlara varmış durumda’
İktidarın kullandığı dilin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Gülizar Tuncer, “Bu sürecin bu kadar aceleye getirilmesinin nedenleri üzerine de çok düşünülmedi. Bahçeli’nin açıklamaları üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir konuydu. O dil artık hakaret edici boyutlara varmış durumda. Sadece tehditkar bir dil olmaktan çıktı. Özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde magazinvari boyutlarda iktidar medyası tarafından tartışılan ve konuşulan bir mesele oldu. Diğer boyutuyla Kürt halkını rencide eden, aşağılayan ve küçümseyen bir dil oluşturuldu. Böyle bir söylemle çıkmak zaten sorunluydu. Bunun karşısında çözüme yönelik siyaset üreten yeni bir siyasi dil kendi taleplerini de ortaya koyacak biçimde kendisini ifade edebilmeliydi” diye belirtti.
‘Koşullar ayrıntılı bir şekilde tarif edilmeli’
Gülizar Tuncer, İmralı tecridinin “bir nebze kırıldığını” ve bunun önemli olduğunu vurguladı. Gülizar Tuncer, Abdullah Öcalan ve siyasi tutsakların fiziki özgürlüğü ile kayyım uygulamalarına son verilmesi gibi somut adımların atılması gerektiğini söyledi. Tecrit ve Kürt sorununun bütünlüklü olarak ele alınması gerektiğini ifade eden Gülizar Tuncer, sürecin demokratik bir katılım ve tartışma şeklinde yürütülmesi gerektiğini kaydetti. Gülizar Tuncer, Abdullah Öcalan’ın mesajlarına işaret ederek, “İnsanlar bu mevzuya çok yabancı. Dolayısıyla bu barış tartışmalarının da somutlaştırılması ve toplumsallaştırılması gerekiyor. Öcalan’ın kendisinin de önerdiği gibi bunun Meclis’te tartışılması ve topluma yayılması gerekiyor. Bu olumsuz ve kimseye fayda sağlamayacak dilden de kurtulmak gerekiyor. Geçmiş dönemin gerisinde bir süreç işletiliyor. 2015’te de yasa çıkarılmıştı. Görüşmeleri yürütenlerin güvenceye alınması ve toplumun bu sürece katılması anlamında bilgilendirilmesi gibi uygulamalar vardı. Eğer bir çözüm olacaksa koşullarının ayrıntılı bir şekilde tarif edilmesi gerekiyor. 2015’te olumsuz sonuçlansa da her şeyin açık biçimde ortaya konduğu ve bunun hukuki bir zemine kavuşturulduğu bir süreç vardı. Şimdi eskisinden daha geri bir konumdayız” şeklinde konuştu.
‘Savaşan taraflar arasında barış olur’
Gülizar Tuncer, barışın savaşan taraflar arasında gerçekleştiğine işaret ederek, “Bir barış olacaksa öncelikle savaşan taraflar arasında olur. O zaman Kandil bu sürecin neresinde? Geçmiş dönemde HDP heyetleri sadece muhatap olarak İmralı’ya gitmiyorlardı. Aynı zamanda Kandil’le görüşüyorlardı. Savaşan taraf olarak onlar ne diyor? Çünkü pratiğin içinde olan onlardır ve onların ne dediği çok önemli ve belirleyicidir. Onlarla da görüşüp bunu kamuoyuna aktarıyorlardı. Henüz böyle bir görüşme de olmadı. Bu görüşmeler muhtemelen olacaktır. Bu görüşmeler açık ve net olmalıdır. Bu anlamda iki tarafın da talepleri net olmalıdır” dedi.
Kaynak: MA