Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen ile Gülistan Doku’yu ve ‘kayıp’ kadınların arkasındaki iktidarcı zihniyeti konuştuk:
Gülistan Doku bulunmadığı ve failler saklandığı sürece başka Gülistan Doku’ların olabileceği kaygısı çok. Bunlar şüpheli kadın ölümlerini yaratıyor. Failler bulunmak istenmiyor, bulunsa bile cezasızlık politikası uygulanıyor. Kadınlar ancak direnerek hayatta kalabilir
Reyhan Hacıoğlu
Türkiye ve Kürdistan’da yıllardır birçok “kayıp” kadın ve çocuk vakası var. Dosyaları ya bir süre sonra zamanaşımına uğrayıp kapatılıyor ya da şüpheliler bir süre sonra herhangi bir ceza almadan hayatlarına devam ediyor. Birçok olay ise topluma yansımadan kapatılıp gidiyor.
Son yıllarda Kürdistan’da devreye konulan “özel savaş” uygulamaları ile kadınlar ve gençler üzerinde birçok kirli politika yürütülürken, özellikle bazı kentlerde kadınlara yönelik saldırılar artmış durumda.
Kamuoyuna mal olmuş çok sayıda dava olsa da bunlardan en çok öne çıkanlardan biri Gülistan Doku dosyası. 5 yıl önce ortadan “kaybolan” Gülistan Doku’dan o günden beri haber yok. Ailesi ve toplum akıbeti için adalet mücadelesini sürdürse de bugüne kadar bir sonuç alınabilmiş değil.
Dosyanın bu son bölümünde ise “kaybolan” Gülistan Doku olayını, etkisini ve kadınların bu dosyadaki adalet arayışını Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen ile konuşacağız.
Gülistan Doku
Gülistan Doku… 21 yaşında Amedli genç bir kadın. Dêrsim’de Munzur Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi Bölümü okurken 5 Ocak 2020’de eski erkek arkadaşı Zainal Abarakov ile bir pastanenin önünde tartıştıktan sonra üniversiteye giden bir minibüse bindiği anlar mobese kameralarına yansıyan Gülistan Doku’dan bir daha haber alınamadı.
Sonrasında Uzunçayır Baraj Gölü üzerindeki Dinar Köprüsü’nden geçen bir başka aracın kamera görüntüsünde, Gülistan’ın köprü korkulukları ve bariyerler arasında otururken görüldüğü görüntüler de basına yansıdı ve Gülistan’ın intihar etmiş olabileceği şüphesiyle arama çalışmaları başlatıldı.
Gülistan’ın ailesi, 6 Ocak’ta kayıp başvurusuyla birlikte en son birlikte görüldüğü Abarakov hakkında, bu olayda baş şüpheli olduğunu belirterek suç duyurusunda bulundu.
Baraj gölünde, günlerce hatta aylarca kıyıya yakın alanlarda, baraj kapaklarının bulunduğu bölümlerde yapılan arama çalışmalarında, farklı tarihlerde kaybolan iki kişinin cenazesine ulaşılmasına rağmen Gülistan’a dair herhangi bir iz bulunamadı. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma ise halen devam ediyor.
- Gülistan Doku 5 yıldır neden bulunamıyor?
Gülistan Doku 5 yıldır bulun(a)madı. Hatta bir iz bile bulunmadı. Ama Rojin için bir yaklaşık 18-19 gün sonra öldüğüne dair, intihara dair bir açıklama yapıldı.
Durum şu: Biliyorsunuz Türkiye’de iktidarın kadına bir yaklaşım politikası var. Yani böyle kendiliğinden olan bir şey değil. İstanbul Sözleşmesi’ni nasıl bir anda iptal ettiyse AKP, aynı zamanda kendini kadın karşıtlığı üzerinden var eden bir iktidar.
Dikkat ederseniz küçük ortağı da ittifak yaptığı bütün partiler de muhafazakâr partiler ve hepsinin ortak noktası kadın düşmanlığı. Şimdi böyle olunca, iktidarın yaklaşımıyla cezasızlık politikaları her geçen gün erkeği memnun etmek adına işlenen cinayetlere karşı bir sessizlik söz konusu oluyor.
Cezasızlık, ceza indirimi artık bunlar toplumda büyük bir yankı uyandırınca da iktidar, bana göre yönünü değiştirdi ve işte bu defa şüpheli kadın ölümü olarak karşımıza çıktı. Mesela Rojin de bugün şüpheli bir kadın ölümüdür, her ne kadar Gülistan Doku bulunmadıysa da zaten 5 yıl bir insanın, yaşayan birinin saklı kalması da mümkün değil. Muhtemelen o da hani dilimiz varmıyor söylemeye ama gidişat onu gösteriyor aksi takdirde bir yerde mutlaka çıkardı. Ama demek ki hareket edebilecek durumda olmadığı için, hareket durumu yok muhtemelen, o da benzer bir durum, şüpheli bir ölüm.
Peki faili kim? Babası polis olan biri. Zaten şüpheli kadın ölümlerinde ya da normal cinayet olup da failleri saklanan ya da cezasızlıkla sonuçlananların bir bütünü iktidara yakın ailelerin çocukları ya da bizim özel savaş politikaları doğrultusunda çok da bahsettiğimiz İpek Er davasında olduğu gibi kadına dönük bir tecavüz olayı var.
İntihara sürüklenen kadınlar
Bunun getirdiği bir intihar vakası var, yani intihar etmekle, kişinin intihara sürüklemesi arasında fark var. İpek Er ciddi anlamda intihara sürüklendi, çünkü toplumun kadına yaklaşımı, ailenin yaklaşımı ya da kadının kendini toplum içindeki o geleneksel yargılar doğrultusunda değerlendirmesi “Bana ölümden başka çare yok!” gibi yaklaşımlarla intihar etme vakaları yaşanıyor.
Ve bütün bunlar şüpheli kadın ölümlerini yaratıyor. Sebebi de failler bulunmak istenmiyor, bulunsa bile cezasızlık politikası uygulanıyor. Böylesi bir yönteme özendirme olayı var, çünkü intihar, diyor etkin bir soruşturma yürütülmüyor, intihar, diyor, o yoksa yüksekten düşme, diyor, etkin bir soruşturma yürütülmüyor, deliller toplanmıyor gibi gibi.
Şule Çet davası
Benzer birçok olay var, mesela Şule Çet davası bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Yıllarca yüksekten atılan bir kadın için intihar, denildi. Kadın hareketlerinin dava üzerinde yoğun durmasından kaynaklı olayın intihar değil cinayet olduğu ortaya çıktı. Sonraki bir dönemde yine soy ismi Güneş olan bir kadın hakeza eşinin “Ayağı kaydı yuvarlandı” demesi üzerine yine etkin bir soruşturma için zorlanan yargı, olayın intihar ya da yüksekten düşme değil, bir cinayet olduğunu ortaya çıkardı.
Şu an, yani özellikle 2024 yılında kadın cinayetleriyle, şüpheli kadın ölümleri neredeyse başa baş gitmeye başladı. Çünkü bu tarz bir katliam, bu tarz bir kadını yok etme pratiği iktidarın da işine geliyor. Çünkü bir ceza, bir soruşturma, bir kavuşturma olmadığından hemen intihar, deyip dosyalar kapatılıyor ve failler de elini kolunu sallayarak ortada dolaşabiliyor.
- Bunun bir iktidar pratiği ve özel savaş olduğunu ifade ettiniz. Nedir bu, nasıl işliyor?
Özel savaş politikası günümüz politikası değil. Birinci Dünya Savaşı sürecinden beridir var olan ve özellikle devletler o çatışmalı süreçlerde silahla ya da farklı şekilde bir “düşmanı”, karşısındaki gücü böyle taciz ve tecavüzlerle, yani psikolojik boyutu ile alt etmeye çalışıyor. Fiziksel şiddet farklıdır ama özel savaş politikaları, özellikle savaş süreçlerinde gençlerin, yani üretebilen, kendi hak arayış mücadelesi veren genç kesimleri süreçten, siyasetten koparmak ve uzaklaştırmak için uygulanan çok özel yöntemlerdir.
Bunlar farklı şekilde olabiliyor. Mesela bugün uyuşturucu bağımlılığının artmış olması, gencecik erkekler ve kadınlar sokak ortasında uyuşturucu krizine giriyor. Bu gençlerin ne kendilerine bir faydası oluyor ne topluma ne de aileye.
Gençlerin algısını, o üretkenliğini kırmak, o kendi birey olma mücadelesinden uzaklaştırmak için uygulanan bir yöntem olarak değerlendirmek gerekiyor.
Ve yine eril sistemlerin kadın bedenine yaklaşımı farklı olsa da sonuçta onlar için bir genç erkeğin de üretkenliği olumsuzluktur ve hepsi için özel savaş devreye konulur.
Uyuşturucu ya da sahte aşk vaatleriyle böyle kendilerine âşık olduğu düşünülen kadınların belli bir süre sonra bu kişiliklerin farklı yönde onlara karşı kullanılmış olmasından kaynaklı intihar ediyor ya da intihara sürükleniyor. Şu söyleniyor: “Ben erkeğim bana bir şey olmaz, sen kendini düşün, sen toplumda insan yüzüne bakamazsın, insan içine çıkamazsın, ailen seni kabul etmez, kimse seninle evlenmez!” gibi. Artık o olayın psikolojik boyutu da bundan sonra devreye giriyor ve o psikolojiyle kişi intihar etmese bile zaten toplumda bir ölü haline geliyor.
- Hem bu bahsettikleriniz hem de Gülistan’ın akıbetini sormak kadın mücadelesi için neden önemli?
Gülistan Doku bulunmadığı ve failler saklandığı sürece başka Gülistan Doku’ların olabileceği kaygısı çok. Bu nedenle kadınların yaşadıkları ortamda kendilerini güvende hissetmeleri için, hissedebilmeleri için bu tarz olayların faillerinin aydınlatılması, en ağır şekilde cezalandırılması gerekiyor. Yoksa cezasızlık politikası, bu faillerin böyle elini kolunu sağlayarak “Ben bunu öldürdüm, bir başkasını da öldürebilirim, nasıl olsa bana kar kalıyor anlayışı” çok hâkim bir anlayış ki geçenlerde Diyarbakır’da öldürülen Evin Demirtaş vakası da bu şekilde oldu.
Evin Demirtaş’ı katleden eski kocası daha önce ilk eşini de katlediyor ve sadece “namus” cinayeti adı altında o dönem yasalarda da şu var, “namus” cinayeti erkek için tahrik unsurudur ve ceza indirim gerektiren bir durum olduğu için erkek sadece 8 ay cezaevinde yatıyor, çıkıyor.
Ve yıllar sonra Evin Demirtaş’ı katlediyor ve Evin Demirtaş’ı katlederken de yine aynı şeyi kullanıyor. Yok işte kadın şöyle yaptı, böyle yaptı. Ve Evin Demirtaş olayı çok acıdır ki cenazesi 2 gün morgda bekletildi. Bu erkeğin yarattığı algı, başta ailesi olmak üzere bir bütün toplum üzerinde etkili oldu.
Ve Evin Demirtaş’ı 5 kişi defnettik. Şunu düşünüyorum, bu kadar böyle güçlü bir psikolojiyle kadına her türlü yaklaşımı rahatlıkla sergileyen, her türlü davranışta bulunan bir erkeğin cenazesinin daha yerde kaldığı görülmüş, duyulmuş bir şey değil. Ama bir kadın için, kadınlar bile çok rahat buna ikna olup evden çıkmamayı düşünüyor.
Annesi babası ki öğrendik 20’li yaşlarda 2 kızları var ve bu kızlar da cenazede yoktu. Olmadığı için o anne 2 gün morgda bekletildi. En sonunda arkadaşı ve kız kardeşinin ikna edilmesiyle cenaze alınabildi.
Yani bu durumlar bütün kadınlar için risk taşıyan bir şey. Hem devlet politikalarından hem devlet politikalarının yarattığı o toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin erkeklerde yarattığı o aşırı güç, kaba güç, erkekliğin yarattığı bir sonuçtur. Bu sonuçlar var olduğu sürece kadınlar için direnmekten başka çözüm yok.
Kadınlar ancak direnerek hayatta kalabilir ki 5 bin yıldır bu direnişin içindeler, kendilerini korumaya çalışıyorlar ve hala da bunun istenilen bir düzeye gelmediği de görülüyor.
Ne iktidar kadınları istediği noktada alt edebilmiş ne de kadınların mücadelesi farklı anlamda kadın dostu iktidarlar yaratabilmiş. Maalesef ki bu mücadele bir süre daha böyle devam edecek gibi görülüyor.
- Güçlü bir kadın mücadelesi, dediniz, peki toplumsal mücadele nasıl yaratılabilir?
Toplumsal mücadelenin yürütebilmesi için ciddi anlamda kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliği algısını kırması gerekiyor. Kadınların, toplumun kendisine verdiği edilgen, evde erkeğe hizmet eden, asla hiçbir koşulda itiraz etmeyen, her yönüyle bütün bu yaklaşımları da kader olarak algılayıp kendi çocuklarını da bu şekilde yetiştiren kadınlar için gerçekten bunun farkındalığını yaratacak çalışmaların olması gerekiyor.
Bunu kadınlar kendi içinde yapabilir ama iktidarların bunun aksi için o kadar çok malzemesi var ki ellerindeki televizyonu kullanıyor, ilkokulda başlayan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren eğitimleri var, işte tüm bunlara karşı durmak gerekiyor, bu algının kırılması gerekiyor. Bu algı kırılmadığı takdirde bu mücadele de böyle devam edecek ve iktidar kendi ardıllarını yetiştirmeye devam edecek.
En önemli şey bu algının kırılması ve kadın dayanışması da çok önemli tabi. Şu açıdan diyorum, mesela Evin Demirtaş olayında aile bile erkeğin yarattığı o “namus” algısı üzerinden cenazeye gelmezken, kadınların da bu konudaki dayanışması güçlü olmak zorunda.
O gün orada binlerce kadın bir araya gelebilseydi Evin Demirtaş için, belki sonrası katliamlar olmayacaktı ya da fail daha hızlı bir şekilde yakalanabilirdi. Çünkü toplumsal duyarlılığı geliştirip, yargı üzerinde bir baskı oluşturmak ve bu faillerin bir an önce yakalanıp cezaevine gönderilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde bir kurtuluş olabilir diye düşünüyorum.
BİTTİ
Adalet Arayanlar – I : Rojin Kabaiş