DAİŞ’in kesin yenilgiye uğratılması, Suriye’deki durumu kökten değiştirince, DAİŞ’in artıklarını da toparlayan ve maaşları Türkiye tarafından ödenen SMO çeteleri, zaman içerisinde ‘paramiliter’ tanımının parlak örnekleri oldu
M. Ender Öndeş
Siyasal hayatta bazı şeylerin sözlük tanımı ile gerçek durum arasında bir fark olur. “Paramiliter güçler” deyiminin de böyle bir kaderi var. Kavram, özellikle Irak savaşı sırasında ağır katliamlara imza atan Blackwater savaş şirketiyle birlikte çok duyulur oldu ama aslında bir ucu 1960’lara kadar giden bir tarihi var ve bu tarih içerisinde ana akım medya tarafından da konu çok çarpıtıldı.
Terim Yunanca ‘harici’ anlamına gelen para ve ‘asker’ anlamına gelen militer sözcüklerinden türemiş. Fakat gerçek yaşamda paramiliter, yapısı, taktikleri, eğitimi ve işlevi profesyonel ordununkine benzeyen ancak bir ülkenin resmî silahlı kuvvetlerinin parçası olmayan bir örgüt olarak tanımlanıyor. Paramiliter gücün ayırt edici özelliği, bir ülkenin askerî veya polis güçlerinin yerine getiremediği veya yerine getirmek istemediği görevleri yerine getirmesiyle şekilleniyor.
Kritik ölçü: Devlet desteği
Yakın zamanda ana akım medyalar ve devlete biat etmiş akademi çevrelerinin çarpıtması da tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. “Devlet dışı silahlı güçler” diye geniş ve kullanışlı bir çuval açarak bütün silahlı örgütleri ve bu arada isyancı güçleri de onun içine atan bu çevrelerin gizlemek istediği şey, devletin/devletlerin kirli aparatları ve işledikleri suçlardır. Böyle bir yerden bakarak FARC, PKK, hatta çok genişletilirse Vietnam Halk Ordusu, Fidel’in 26 Temmuz Hareketi gibi her türlü örgütün ‘paramiliter’ sınıfına yerleştirilmesinin gerçek amacı, bulanıklık yaratmaya yöneliktir. Oysa kavramın ve pratikteki gerçekliğin temel kriteri ‘devlet tarafından kurulmak’ ya da ‘himaye edilmek’ noktasındadır.
Devrimci gelişmeye karşı
Bu anlamıyla ‘paramiliter örgüt’ meselesinin geçmişi oldukça eskilere gitmektedir. Örneğin 1960’larda bütün dünyada dalgalar halinde yayılan ulusal kurtuluş savaşları ve devrimci uyanışa karşı her yerde pıtrak gibi kontra örgütlerin türetilmesi rastlantı değildir. Bu yapılar, kimi yerde “ölüm mangaları”, “milli muhafızlar” gibi isimler alırlarken, tümünün ortak özelliği, devrimci hareketlere ve işçi sınıfı örgütlenmelerine saldırmalarıdır. Büyük çoğunluğu CIA benzeri örgütler tarafından kurulan bu örgütler, “devlet güçlerine yardımcı olma” kisvesi altında aslında devletlerin üstlenmek istemediği provokasyonlar ve katliamları yüklenmiştir.
Aynı süreçte metropol ülkelerde de benzeri bir süreç işlemiştir. Gladyo bunların en bilinenidir ama bunun yanında İrlanda’da İngilizlere hizmet eden Ulster Gönüllü Gücü (UVF), Portekiz’de Estado Novo, İspanya’da GAL, Fransa’da OAS, İtalya’da Ordine Nuovo gibi yapıların hepsi de devlet mekanizmasının himayesi altında büyük cinayetler ve provokasyonlara imza atmıştır.
Türkiye örneği: MHP
Türkiye’de de bu tür yapıların sınıf mücadelesi ve devrimci yükselişin ivmelendiği 1960’lar sonrasına denk düşmesi tabii ki rastlantı değildir. Bu çerçevede kurulan ilk yapı olan Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin doğrudan bir CIA organizayonu olduğu artık inkâr edilmemektedir. 1950’den sonra Türkiye’nin her tarafında kurulan derneklerin kurucuları ve üyeleri arasında Cemal Gürsel, Adnan Menderes, Celal Bayar, Süleyman Demirel ve Turgut Özal siyasal isimlerin yanında, Fethullah Gülen gibileri de vardır. Bu girişimin bir türevi olarak Alpaslan Türkeş ve eski askerlerin öncülük ettiği MHP ise artık tam bir paramiliter yapıdır. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin (CKMP) Türkeş taraftarlarınca 1965’te sopa zoruyla ele geçirilmesinin ardından MHP adını alan örgüt, bildiğimiz anlamda bir siyasi parti değil tam bir saldırı gücü olarak organize edildi. 1968’de İzmir Gümüldür’de kurulan ‘komando kampları’nın sayısı 1970 sonuna kadar 35 ile yayılarak, 10 yılda 100 binden fazla ‘ülkücü’nün eğitimini gerçekleştirdi. Sonrası ise biliniyor…
Tabii bu arada unutulmaması gereken bir ‘ayrıntı’ Kıbrıs’ta Özel Harp Dairesi tarafından örgütlenen Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) örneğidir, ki TMT Paramiliter Örgüt tanımının neredeyse tam karşılığıdır. TMT, sadece Rumlara karşı değil, Kıbrıslı Türk sendikacı ve gazetecilere karşı de bir dizi cinayete imza atmıştır.
Kürtler harekete geçince
1984 sonrasında başlayan Kürt savaşı sırasında ise devlet, paramiliter görevlerin artık MHP gibi ‘gevşek’ bir yapı tarafından yürütülemeyeceğine hükmederek, yeni arayışlar içine girdi. 90’lara doğru gelinirken bir yandan MGK kararıyla JİTEM gibi polis-asker-itirafçı karışımı cinayet örgütleri yaratılırken, diğer yandan da tipik bir paramiliter/kontra yapı olan Hizbullah organize edildi ve bunların tümü hukuken devleti bağlamayan ama devlet adına iş gören yapılar oldu. Bir başka paramiliter örgüt olarak kurulan Korucu ordusu ise, resmi devlet maaşlı güç olmakla birlikte aslında yerel despotların da hakimiyetinde olarak iş gördü ve çoğu zaman bir dizi adli suçun da müsebbibi oldu. Daha yakın tarihlere gelindiğinde ise 2015-2016 sürecinde adı sok duyulan JÖH, PÖH, Esedullah Timi gibi yapılar da sahneye çıkacaktı.
Suriye: Yeni araçlar
Ancak Kürt sorunu, 2010’dan sonra sınır dışına, özellikle Suriye’ye doğru taşan bir hal aldığında, yeni araçlar gerekli oldu ve bu kez Selefi kanallar da zorlandı. 1990’lar ve 2000’lerin başında aslında ABD tarafından Afganistan yönetimine karşı Pakistan sınırında temelleri atılan Taliban ve El Kaide gibi örgütler, sonradan başına buyruk davranmaya başlasa da, Irak ve Suriye’deki kolları giderek kabuk değiştirerek Suriye üzerine oynayan Türkiye ve küresel güçlerin aparatı olarak rol aldılar. DAİŞ şüphesiz bunların en vahşi ve saldırgan olanıydı; Fakat DAİŞ ile ondan türeyen bütün diğer örgütlerin Şam yönetimine karşı aksiyonları aslında hep ‘zayıf’ kaldı. Türkiye tarafından maaşa bağlanan bu gruplar, Esad’dan çok bölgede yeni bir yaşam inşa etmek isteyen Kürtleri kendilerine hedef seçtiler. İşin bu noktasında artık DAİŞ ve bütün artıkları, “muhalif” hüviyetini yitirerek, AKP rejimine bağlı ‘paramiliter’ örgütler haline geldiler. Öyle ki, zaman içerisinde Türkiye tarafından Libya, Azerbaycan gibi uzak ülkelere bile paralı asker olarak gönderildiler.
YPG/YPJ’nin Kobanê zaferinden sonra DAİŞ’in kesin ve ağır bir yenilgiye uğratılması, Suriye’deki durumu kökten değiştirince, Türkiye bu kez DAİŞ’in artıklarını da toparlayan ÖSO/SMO çetelerinin organizasyonuna daha fazla ağırlık verdi. Birbirleriyle sık sık kavga eden ama Türkiye’den ödenen maaşları almakta sıraya dizilen SMO grupları, zaman içerisinde ‘paramiliter örgüt’ tanımının parlak örnekleri oldu. Bugün de aynı gruplar Rojava’daki Özerk Yönetim’e karşı savaşmayı sürdürüyor.
‘Reis’ ordu mu kuruyor?
İşin Kürtlerle ilgili bölümü bir yana, AKP rejiminin tüm muhaliflere karşı ‘paramiliter’ yapılar kurduğu, özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bazı grupları silahlandırdığı sık sık gündeme geldi. Eski CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT’ın önüne gitmesiyle Türkiye’de yeniden paramiliter gruplar tartışması başladı. 2012’de kurulan şirketin, gayri nizami harp eğitimine kadar birçok askeri eğitim verdiğini iddia edilirken, tartışma henüz sonuçlanmadı. Bu arada, Soylu’ya yakın Milli Beka Hareketi, Ak Gençlik Ocakları, Trabzon merkezli Halk Özel Harekât Derneği (HÖH), ‘Erdoğan’ın askerleriyiz’ diyerek 72 ilde, 438 ilçede örgütlenen Osmanlı Ocakları, Şirnex il başkanının kadın cinayeti ile gündeme geldiği Özel Harekât Ocakları Derneği birbiri ardına kuruldu ve bazıları hâlâ faaliyetini sürdürüyor, sanal medyada silahlı pozlar birbirini izliyor.
Değirmenin suyu nereden geliyor?
Paramiliter örgütlerin finansmanı aslında çoğu kez tümüyle birçok ülkede devlet tarafından da karşılanmıyor. 1960’lardan beri görünen işleyiş, bu örgütlerin, kirli kaynaklardan da beslendiği yönünde. Kolombiya’dan Türkiye’ye ve Suriye’ye kadar hemen her yerde, devletlerin görmezden gelmesi ya da doğrudan desteğiyle paramiliterlerin, uyuşturucu, haraç, gasp gibi yöntemlerle de kendi kendilerini finanse etmesi sık görünen bir durumdur.
Nikaragua: Contras
Haziran 1979’da gerçekleşen devrimle birlikte Somoza diktatörlüğünün son bulmasının ardından kurulan Sandinista hükümetine karşı ortak adları ‘kontralar’ olan birçok silahlı çete ortaya çıktı. Somoza rejiminin eski askerleri ile Ulusal Muhafızları’ndan ve Sandinistlerden kopan küçük gruplardan oluşan bu paramiliterler, ABD hükümetinden açıktan mali ve askeri destek aldılar. Honduras sınırı boyunca bin 300’den fazla saldırı düzenleyerek köylüleri öldüren, ekinleri yakarak hükümeti ekonomik olarak yıpratan kontralar doğrudan CIA tarafından örgütlenmişlerdi.
Tel Aviv nere Bogota nere?
Güney Amerika’daki en kanlı paramiliter örgütlerden olan AUC (Kolombiya Birleşik Öz Savunma Güçleri), uyuşturucu kaçakçılığının yanında FARC sempatizanı olduğu iddiasıyla binlerce köylünün öldürülmesinden ve siyasi suikastlardan sorumluydu. Örgütün kurucu ve yöneticisi Carlos Castano, 2002’de yayınladığı anılarında henüz 18 yaşındayken “562” olarak bilinen bir yıllık bir kursa devam etmek üzere 1983’de İsrail’e geldiğini anlatırken, “Zırhlı bir aracın nasıl durdurulacağını, bir hedefe girmede salkım bombası kullanmayı öğrendik. Çoklu el bombası fırlatıcılarıyla çalıştık, RPG-7’lerle isabetli atışı ya da bir pencereden içeri top mermisi atmayı öğrendik” diyordu. Castano, anlatımlarında birçok ayrıntı verirken, “Kolombiya’ya döndüğümde, artık bambaşka biriydim… İsrail’de sonsuz sayıda şey öğrenmiştim ve Kolombiya’daki gerillaları yok etmenin mümkün olduğuna orada ikna oldum” diyecekti. Castano, bunun yanında 16 İsrailli ve bazı İngiliz eğiticilerin Kolombiya’da da kontra örgütlere eğitim verdiğini anlatıyor.
Honduras: Tabur 3-16
İstihbarat Taburu 3-16 veya Battallón 316 ve Özel Soruşturma Şubesi (DIES) 1980’lerde hükümetin siyasi muhaliflerinden şüphelenilen kişilere yönelik siyasi suikastlar ve işkencelerden sorumlu Honduras Ordusu biriminin adıydı. Tabur üyeleri, hem Honduras’ta hem de ABD askeri üslerinde ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’ndan eğitim ve destek aldılar, en az 19 Tabur 3-16 üyesi Amerika Okulu’ndan mezundu. 1982’den başlayarak, Tabur 3-16 ajanları öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar ve daha sonra ortadan kaybolan gerillalar da dahil olmak üzere yüzlerce sol görüşlü kişiyi sorgulayıp katletti.
Arjantin: Triple A
Triple A olarak da bilinen Arjantin Anti-Komünist İttifakı (AAA) aşırı sağcı bir anti-komünist paramiliter terör örgütüydü. Örgüt, CIA tarafından destekleniyor ve finanse ediliyordu ve 700 ila bin100 kişinin ortadan kaybolmasından ve ölümünden sorumluydu. 1973’te bakan olan José López Rega ve Arjantin Federal Polisi’nin baş komiseri Alberto Villar tarafından kurulan ve devlet fonlarından beslenen örgüt, ‘kirli savaş’ döneminde kadınların kaçırılıp tecavüz edilmesi, bombalamalar başta olmak üzere her yöntemi kullandı.
İrlanda: Ulster Gönüllü Gücü
Ulster Gönüllü Gücü (UVF), Kuzey İrlanda’da faaliyet gösteren İngiliz yanlısı bir paramiliter örgüttür. Örgüt, 1966 yılında kurulmuş olup adını 20. yüzyılın başındaki Ulster Gönüllüleri örgütünden almaktadır. Örgütün başlıca amacı Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık’a bağlılığını korumak ile İrlanda cumhuriyetçiliği ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) ile savaşmaktı. UVF, yaklaşık 500’den fazla kişinin ölümünden sorumlu olup kurbanlarının büyük çoğunluğu İrlandalı Katolik sivillerdi.