Geçen hafta Türkiye’yi yasa boğan bir felaket yaşandı. Bolu Kartalkaya kayak merkezindeki turistik otel yandı. 78 insan öldü ve bir o kadar da insan yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Aklıselim kişiler TV’lerde bu konu hakkında tartışma yapıyorlar ve ihmaller konusunda yetkilileri sorumluluğa davet ediyorlar. Yetkili kişiler her zamanki gibi büyük bir pişkinlikle suçu birbirlerine atmaya çalışıyorlar. Bir tarafta yerel yönetimi kazanan CHP, diğer tarafta da genel seçimde kazanan iktidar. Tartışmalar yapılıyor ama sonuç alınamıyor ve kriz daha da büyüyerek toplumu ayrıştırıyor. Sanki üstü kapalı bir seçim çalışması yürütülüyor. O kadar insan vefat etmiş, yaralılar var ve aileler mağdur olmuş utanmadan birbirlerini suçlamalar. Erdemli insanlar hatalarını kabul ederek kenara çekilmeli ama nerede o erdemli insanlar? İktidar klasik söylemlerine devam ediyor açıklamaları da güven vermiyor. Bu işin sonuna kadar gideceğiz deniyor da yaptırım var mı sorusu insanın aklına geliyor. Bu ülke suçlu bürokratların cenneti haline gelmiş, bazı bakanların görevinden affını (istifa değil) istemiş ve huzur hakkını vererek ödüllendirmiştir. Turizm bakanının turizm alanında kendine menfaat sağlama amaçlı işlere girmesi bir suçtur. Hukuki diyemiyoruz çünkü adalet şu anda dondurucuda. Ticaret bakanı, sağlık bakanı ve diğerleri suç işlemelerine rağmen hiçbir şekilde yargılanmamışlardır. Ortada insanların gördüğü ve duyduğu en somut kavram, yöneticilerin eksiklikleri ve bunun getirdiği DENETİMSİZLİK. Zaten ülkede denetimsizlik almış başını gidiyor.
Erdoğan her zamanki gibi konuşmasında birlikten ve beraberlikten bahsediyor ama uygulamalar böyle değil. Yaşamın huzur içinde devam edebilmesi için konuşmaların havada kalmaması gerekir. Bir yandan güzellemeler diğer yandan savaş naraları. Bazı öneriler ortaya atılıyor ama toplum son 22 seneye baktığında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkına vardı. İktidarlarını devam ettirmek için her türlü işlevi devreye koyuyorlar ama olmuyor. Şöyle tarihi bir duruma göz atalım. Almanya ve Japonya 2. Dünya savaşından sonra her konuda dünya devi oldular. Ülkelerini yeniden kurdular. Sanayi ve ticari yapılarını güçlendirdiler. Bir de AKP’nin 22 senelik iktidar dönemine bakalım ülke ne hale geldi. Halen iktidara yeni gelmiş gibi konuşmalar çok gülünç oluyor.
Şimdilerde bazı hükümet yetkilileri Orta Doğu ziyaretlerini arttırmaya başladı. MİT başkanı, Suriye geçici hükümet başkanı Ahmet Şara ile; Dışişleri bakanı da Irak’ta görüşmelerde bulundular. İktidarın Suriye politikası ile Türkiye, Şam hükümetine atamalar yapıyor. Irak biraz daha karışık gibi duruyor. Irak cumhurbaşkanı YNK’li, dolayısıyla Talabani’nin yanında. Dışişleri bakanı da KDP’li ve Barzani’nin yanında. Güney Kürdistan’ı ikiye bölen bu partiler artık birlik olma vaktinin geldiğinin gerekliliğini kabul etmek durumundalar. Bu tarihi fırsatı kaçırmak büyük hata olur. Rojava direnişi Kürtlerin birliği açısından önemli bir mihenk taşıdır. Mesut Barzani’nin Kürtlerin birliği üzerine yaptığı açıklamaları özelliklede bir savaş durumunda SDG-YPG’ye destek vereceklerini belirtmesi birilerini rahatsız etti ki bu seyahatler hemen devreye girdi. İktidar Kürt kazanımlarının önüne geçmek için her türlü yola başvuruyor. Tişrin barajına SMO ile karadan saldırı yaptı ama büyük bir darbe aldı. Rojavalı sivil insanlar yaşamları için önemli olan barajı korumak için nöbete başladılar. Bu insanların direnişine karadan girişimlerinden bir sonuç alamayınca Türkiye havadan bombardıman yağdırmaya başladı. Bugüne kadar onlarca insan hayatlarını kaybetti ve yüzlerce de yaralı var. Barıştan bahsederek savaş tam tamlığı yapmak insanları kandırmaktır. Sizler kandırıldınız, biz kanmıyoruz.