İster sosyal yaşamda ister siyasette, ister bireysel alanda olsun, güven duygusu anlaşmanın temel taşlarındandır.
Güven, her tür ilişki için temel bir kavramdır. Bu durum barış süreçlerinde de anlaşmanın olmazsa olmazıdır.
Yaşamın her alanında, en çok ihtiyacımız olan ama ne yazık ki en az sahip olduğumuz bir duygu olabiliyor güven.
İnsan güvenmek ister oysa, aldatılmadığından, kandırılmadığından emin olmak ister…
Hırçın ve şiddet yüklü bir toplum yapımız var. Demokrasi adına uygun bir iklim oluştuğunda bile özellikle sosyal medyada toplasanız birkaç cümleyi geçmeyen hamasi ezberler, komplo teorileri ve alabildiğine hoyrat bir düşmanlık dili oluşturuluyor.
‘Toplum, güven üstüne inşa edilir’ der Voltaire… Güvene dayalı ilişkiler kurmak, kendine ve başkalarına inanmak, ondan emin olmak ve bunu iş birliğine dönüştürmektir.
Her seferinde oluşmuş bir imkânı bir anda nefret ve küfürle yırtıp atabiliyoruz. Hiddetle, köpürmekle, kutuplaştırmayla gerçeklerden kaçılmıyor. Yeni tanımlamalara ihtiyaç oluyor ama algımız ve ezberlerimiz çoğu kez buna izin vermiyor.
Güven vermek, güvenilir olmak ve karşısındakine güven duymak başarının temel anahtarlarından biridir.
Kamplaştırılmış, kutuplaştırılmış toplum yapılarında güven duygusu oluşturmak tarafların karşılıklı çabasını gerektirir.
“Biz kendimize bile dürüst değilken başkasına nasıl sağlıklı bir ayna görevi yapabiliriz? Aynı şekilde; karşımızdaki aynalardan kaçı kendine dürüst davranıp bize sağlıklı bir fotoğraf sunuyor” diyor Gassan Satar.
Aslolan güven vermek ve duyulacak güvenin boşa çıkarılmaması, açıklık ve şeffaflığın yaratıcı enerjisiyle engelleri aşıp bunu bir güce dönüştürebilmektir. Güveni sağlamlaştıran yegâne şey de bunun iki taraflı olmasıdır.
Günümüz dünyasında insanların en çok ıstırap çektikleri duyguların başında güvensizlik gelir. Güven; korku, endişe ve çekinme duymadan bağlanmak ve inanmaktır. Güven duygusu ilk önce kendisiyle başlayan ve sonra diğer bireylerle bağlanarak gelişen bir duygudur. İnsan kendisine verdiği sözleri yerine getirme gücünü kendinde bulabiliyorsa, diğer insanlara da verdiği sözün anlamını kavrar. Francis Fukuyama, “Toplumda insanların birbirlerine duydukları güven o toplumun sosyal sermayesidir. Her ortam için güvenden kaynaklanan bu sosyal sermayenin olması gerekir” diyor. Güven, özveriyi, çabayı ve sabrı gerektirir. Güvenmiyorum dediğimiz zaman, ben tanıdım, güvene layık değil demiş oluyoruz. Ama hiçbir çaba sarf etmeden güvenmiyorum dediğimiz zaman aslında ben de güven vermeye meyilli değilim demiş oluruz.
Bu noktada kullanılacak dil de son derece önemli ve etkilidir. Anlaşma ve uzlaşmanın sırrı, ortak aklı bilince çıkarıp aynı dili konuşmaktan geçiyor. Ortak dili yakalarsanız, uzun ve sağlıklı bir ilişki sürdürebilirsiniz Walton’un deyişiyle, “Güzel sözler güzel yankılar meydana getirir.”
Uyanık olmak gerekir. Çatışma yaşayan toplumlarda en başta toplumsal gerilimleri azaltmak, uzlaşma ve karşılıklı güveni sağlamak gerekir.
Farklılıkları bir tehdit olarak değil bir zenginlik olarak kabullenmek uzlaşma kültürünün olmazsa olmazıdır. Bu konuda medyanın rolü büyüktür.
Medyanın çatışmacı dili ve söylemi anlaşma ve çözümün önündeki en büyük engeldir. Olan bitene ilişkin doğru, nesnel bilgi ve haber üretmek medyanın ahlaki zorunluluğudur. Dürüst ve vicdanlı bir dil kullanmak yerine çıkarcı ve saldırgan bir dille konuşmak daha kolay geliyor onlara…
Hangi alanda olursa olsun, soruna yaklaşımın ve onu çözmenin ilk adımı anlaşma dilini oluşturmaktır.
O yüzden taraflar olarak en az yöntem kadar bunun dilini doğru belirlemek çok önemli. Yoksa daha en başında çözümün değil, sorunun bir parçası haline geliriz.
Güven vermek önemlidir, güven duymak da önemlidir ama duyulan güveni boşa çıkarmamak en önemlisidir. Çoğu kez yaşanan deneyimler de güvensizliği pekiştirmektedir.
Açıklık ve adalet duygularıyla pekiştirilen güven duygusunun yaratıcı enerjiyi ortaya çıkaran, engelleri ortadan kaldıran ve kayıpları azaltan bir güce dönüşmesine çaba gösterilmelidir.
Evet. “Güven çok ince bir çizgidir. Onun kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey iki taraflı yani karşılıklı olmasıdır.”