Ortadoğu mitolojisinin temel mitoslarından biri olan Habil ile Kâbil mitosu, insanlar arasında ki ilk kavgayı ve kardeş katliyle sonuçlanan cinayeti anlatmaktadır. Antik uygarlık dönemlerinden süzülüp gelen bu mitos, Semitik inanç geleneklerinde ilk insan çiftinin çocukları olan Habil ile Kâbil öyküsü biçiminde yer almış, Semitik inanç sistemlerinin etkisi altına aldığı tüm coğrafyalara da yayılmıştır.
Söz konusu çağlarda yerleşik-tarımcı ve göçebe-çoban halkların çelişki ve çatışmaları bu biçimde iki kardeş üzerinden ifade edilmiş, en önemlisi, kardeş katli insanlığın kolektif hafızasında mahkûm edilmiştir. İnsanlığın erken dönemlerdeki çelişki ve çatışmaları devletli uygarlık dönemlerine kıyasla daha az yıkıcı olmuştur. Sistematik ve örgütlü kötülük organizasyonu olarak devletin tarih sahnesinde yer alması ve yeryüzünü istila etmesiyle beraber, özellikle kapitalizm koşullarında, bu yıkım tüm doğayı da kapsayacak biçimde genişletilmiş ve derinleştirilmiş, bir soykırım sistemine evrilmiştir.
Kardeş katli; mazlumlarla temsil edilen insanlığın kolektif hafızası ve vicdanında mahkûm edilmişse de, muktedirler açısından bir bağlayıcılığı olmamış, yetinilmeyerek soykırım düzeyine tırmandırılmış ve hali hazırda da sürdürülmektedir. Gasp ve talan zihniyeti ve pratiği karşısında kardeş katlini mahkûm eden, kolektif yarar temelinde vicdani-ahlaki aklı ve çözümleri esas alan zihniyet ve pratikler üzerine kurulu hakikat arayışı ve direniş örnekleri de hep var ola gelmiştir.
Rıza Yolu olarak kavramlaştırılan, Rıza toplumsallığına ulaşarak cümle insan ve cümle varlıkla rızalaşma temelli bir yaşam biçimini öngören Raa/Reya Heqi-Alevi Yolu da vicdani-ahlaki aklı ve pratiği esas alan bir hakikat çizgisidir. Barış hali ise, hak teslimi üzerinden bir rızalaşmayla simbiyotik ilişkilenme biçimini ifade etmektedir. O halde, yaşamın tüm alanlarını kapsadığı gibi, barışın da Rıza hali üzerinden vücuda gelebileceğini Rıza Yolunun talipleri olarak unutmamamız gerekmektedir. “Gönül kalsın, Yol kalmasın” özdeyişi boşuna söylenmemiştir. Yol, kâinatın üzerine kurulu olduğu işleyiş ve oluş yasalarıdır ve rıza ile ikrar üzerine kuruludur. Bu hakikati bilince çıkaran, ikrar veren, bağlı olarak rızalaşma üzerine kurulu bir yaşam biçimini seçen her can için Yol bağlayıcı hakikattır, Yolun temel düsturları herhangi bir irade tarafından çiğnenemez, askıya alınamaz.
Bu temel düstur, insanın insanla, insanın cümle varlıkla rıza üzerine kurulu olması esas olan ilişkilenme biçimini güvenceye alır, nefsanî-iktidarcı zihniyet ve pratiklerine izin vermez. İkrarlı her can Yol ile bağlıdır. Kişinin; kendisi, hanesi, toplumu, cümle insanlık ve varlıkla rızası, aynı Var’dan var olan cümle can ve varlığın barış hali için bir zorunluluktur.
Rızasız yolun gerek zihniyet, gerekse işleyiş biçimleri, bireysel ya da örgütlü düzeylerde olsun tahakküm ve gasp temellidir, nefsanî ve iktidarcıdır. Rızasız yolun çağımızda ki gerçekleşim biçimleri olan kapitalist-modernist vahşetin kuşatması altında iradesi kırılan, bireysel menfaatini toplumsal yararın önüne koyan, modernist vahşeti aşılamaz ve teslim olunması gereken somut gerçeklik olarak kabul edip diz çöken, dahası gönüllü neferliğine soyunan düşkünler için sözlerimiz bir anlam ifade etmeyecektir. Fakat hem insanlığın, hem de toplumsal özelimizde Yolun alternatif bir bilme, inanç, direnç ve yaşam biçimi mücadelesi dünden bugüne sürüp geldiği gibi yarınlara da taşınacaktır. Ve bir olan Yolun her sürekten ikrarbendleri, daimi ve her çağda kurulu bir meydan olan Kerbela meydanında çağın yezitleriyle karşı karşıya mücadele halinde olmaya devam edecektir.
Muktedirlerin kan deryasına çevirdiği ülke ve bölge özelinde, Kürt meselesi üzerinden gelişen diyalog süreci hem ülke, hem de bölge için barışın kapılarını aralama olanakları sunmaktadır. Bu sürecin barışa evrilmesi ezilen tüm toplumsal kesimlerin ve biz Alevi halkların da sahiplenmesiyle mümkün olabilecektir. Yolun hakikatini bilince çıkarabilmiş her Alevi can, öncelikle Yolumuzun gereği olarak, sonra tarihimiz boyunca maruz bırakıldığımız sistematik şiddet koşullarının aşılabilmesi, toplumsal bir barışla eşitlikçi-özgürlükçü bir bizleşmenin gerçekleşebilmesi için barış mücadelesinde emekçi olması gerektiğini bilecektir.
Alevilik, kendi başına, yaşamın her alanına dair “Rızalaşma temelli” önermeler bütünüdür. Bu nedenle Aleviler, Alevi kalarak yeşil veya beyaz ittihatçı faşist iktidar kliklerinden birinin yedeği ya da toplumsal tabanı olamaz. Muktedirler, halklarımızın rızalı-ikrarlı birliği üzerinden yükseltilen demokratik bir mücadele olmadan barışı, demokratik toplum gerçeğini kabul etmeyeceklerdir.
Demokratik mücadeleyi ise, Yolun temel düsturları üzerine inşa edilmiş örgütlülük biçimleriyle, tabi değil bileşen hukukuyla ve tüm mazlumlarla ortaklaşarak yükseltebilir, Rıza hukuku üzerine kurulu bir Rıza Anayasasıyla demokratik cumhuriyeti inşa edebilir, halklarımıza dayatılan Habil ile Kâbil kardeşliğini aşabiliriz.
Aşk ile