Bu topraklarda yaşayan insanların huzurlu bir gelecek umudu, verilere baktığımızda hiç de olumlu gözükmüyor. Ekonomi politikalarında devamlı bu sene daha iyi olacak diye verilen sözler var ama günlük yaşamda bunu görmek bir yana daha beterini yaşamaya devam ediyoruz. İktidar 3 Y’yi (yürütme, yargı, yasama) yedikten sonra dördüncü güç olan medyayı da (meze olarak) yalamadan yuttu. Basın özgürlüğü hemen hemen yok olma aşamasına geldi. Cezaevleri düşünce suçluları ile dolduruldu. Adli suçluların cezaları düşürülürken en son Pınar Gültekin olayında olduğu gibi, kendinden olmayanlara, kendi gibi düşünmeyenlere cezalar yağdırılıyor ya da gizli tanıklıklarla birlikte Barım olayında ki gibi, geçmişteki dosyalar ile cezalar arttırılıyor. Basın özgürlüğü yok, ifade özgürlüğü yok, hukuk yok ve iktidardan yana değilsen yaşama hakkın dahi yok. Eğitim, sağlık ve ekonomi durumu da ortada. Ülke betonlaşmaya büyük bir hızla devam ederken tarım arazileri ve sit alanları tarumar ediliyor. Bunlar yetmiyormuş gibi en çok TOKİ, cami, şehir hastaneleri ve cezaevleri inşaatlarının yapımları devrede. Halk geçim, muhalefet de seçim derdinde. Ana muhalefet partisi seçimde başarı elde etmek istiyorsa diğer muhalefet partileriyle beraber bir strateji yürütmek zorundadır. Irkçı ve inkârcı söylemlerden uzak çağdaş, demokratik bir ülke için çalışmalar yürütülmelidir. Bu iktidar ya erken seçim kararı alacak veya halkın tepkisiyle istifa ederek seçim kararı alacak. Önemli soru esasında halk tepki verecek mi?
Ülke içindeki siyasetinde de sınıfta kalan iktidar algılar ve yalanlarla ayakta durmaya çalışırken dış politikada da fazla ilerleme gösteremiyor. Suriye’deki yapılanmada istekli görünmesine rağmen somut bir gelişme olmuyor. HTŞ bugün Suriye’de iktidarda ama ilerisi için halen bir soru işareti konumunda. İktidar hem HTŞ’ye hem de SMO’ya destek veriyor. HTŞ’yi SDG ile sakın antlaşma konusunda telkin ederken SMO ile de SDG’ye saldırıyor. Erdoğan bir zamanlar “bir kurşunun maliyeti ne kadar biliyor musunuz ?” diye soruyordu. Bugün acaba Suriye savaşındaki askeri harcamaların ne kadar olduğunu biliyor mu? Esasında ana mevzu Kürt kazanımlarına darbe vurmak. Ülke içinde DEM belediyelerine kayyum atayarak ve siyasetçilerini de tutuklayarak önemli bir seçim propagandası olarak kullanmak niyetinde. Eğer erken seçim bu sene olacaksa Kürtlere saldırı daha da artacaktır. Bunu zaman gösterecektir.
Ortadoğu’daki gelişmeler belirsizlik içinde yavaş adımlarla ilerliyor. İsrail ile ABD görüşmesi çok önem taşıyor. Netenyahu “Ortadoğu’da haritalar değişecek” diyor ve arkasından da “Trump ile bunu daha da iyileştirmeye çalışacağız” diye ekliyor. Bu cümlenin önümüzdeki süreçte ne anlama geldiğini göreceğiz. ABD’deki yetkililer SDG-YPG, DAİŞ’e karşı bizim en önemli müttefikimiz derken önemli bir tespitte bulunuyor. Türkiye’nin DAİŞ’e yardımlarını da göz ardı etmiyorlar çünkü bunların hepsi raporlarında var. Ayrıca DAİŞ potansiyel olarak halen terör tehdidi oluşturuyorsa ki en ufak bir fırsat bekliyorlar ve saldırmaya hazırlar. Türkiye de bu yolu açmaya çalışıyor ve tehlikeli oynuyor. YPG’nin silah bırakmasını isteyenler yeni bir Kürt katliamına neden olacaklardır. Onun için silah bırakın demek her şeyi çözmeyecektir. Bu arada Öcalan’dan bir açıklama bekleniyor bakalım gündemi nasıl etkileyecek.
Erdoğan son konuşmasında “zehir tacirlerine dünyayı dar edeceğiz” diyor ama Türk bandıralı bir gemide Fransız sahil güvenliğinin takibi sonucu 9 ton uyuşturucu yakalanıyor. Gerçekten uyuşturucu ile mücadele edilecekse bu uyuşturucunun kime ait olduğu açıklanmalı. Bundan evvel de Mersin limanına 5 tona yakın uyuşturucu gelmiş ve yakalanmıştı. Bunun da kime ait olduğu açıklanmamıştı. Tabi ki bunlar sadece bildiklerimiz. Ülke uyuşturucu yuvasına dönmüşken, uyuşturucu kullanım yaşı ilkokula kadar inmişken lafla bunu çözmeye çalışmak mümkün müdür? İlk önce bunların önlemini alın, yargıyı işletin ondan sonra konuşun. Nasihat veren çok, bize uygulama lazım.