Elon Musk ve benzeri figürler, Mars projesini büyük bir insanlık ilerlemesi olarak lanse ederken, aslında dünyada yaratılmak istenen yeni düzenin tellalıdırlar
Berat Çiftkuran
Elon Musk ve benzeri figürler durmadan, Mars’ı insanlığın gelecekteki yuvası olarak tanıtmaya çalışıyor. Söz konusu Musk ve diğer neo-faşist figürler olunca, acaba asıl amaç gerçekten Mars’a gitmek mi, yoksa “Mars” adı altında dünya üzerindeki sosyal, ekonomik ve politik düzeni yeniden şekillendirmek mi? Sorusu da akıllara geliyor.
İktidarlar tarafından tarih boyunca büyük idealler adı altında insanlara sunulan projelerin çoğu, gerçekte bir avuç insanın çıkarına hizmet etmiştir. Bugün de benzer bir illüzyonla karşı karşıyayız: Bugünün illüzyonunun adı, Mars; dünya kaynaklarının yetersizliği, nüfus artışı, vb. alt başlıkların üzerinde, Mars rüyası!
Elon Musk’ın son dönemdeki açıklamaları Mars projesinden, küresel siyasete doğru bir ivme kazandı. Geçtiğimiz yıllarda Bolivya’da gerçekleşen darbe, başta Almanya ve İngiltere olmak üzere, aşırı sağcı partilere açıktan desteği, Grönland Adası, vs. olmak üzere diğer birçok tartışma yeni bir olası tartışmayı da kendisiyle getirdi.
Küresel dönüşüm için bir algı operasyonunun dışa vurumu: Mars!
Mars projeleri, insanlara gelecekte yaşanacak büyük bir değişimin kaçınılmaz olduğunu söyleyen bir anlatıyı tüm dünya gündemine dayatıyor. Ancak burada asıl dikkat edilmesi gereken nokta, bu değişimin gerçekten Mars’ta mı yoksa Dünya’da mı gerçekleşeceği sorusudur.
Çok-uluslu teknoloji şirketlerinin ideolojik etkisi; şirketlerin geliştirdiği uzay projeleri, bilimsel olmayan ve aslında insanları “alternatifsiz bir geleceğe” inandırma çabasından öteye bir karşılığı yok. Naomi Klein’ın “Şok Doktrini” eserinde vurguladığı gibi, krizler yaratılarak halklar korkutulur ve bu korku üzerinden yeni politikalar empoze edilir.
Musk gibi figürler, Mars’ın idealize edilen geleceğini, “kontrollü bir dünya”, “sıfırdan inşa edilecek bir medeniyet” olarak tanımlıyor. Ancak, projelere bakıldığında bahsedilen yaşamın tam anlamıyla yaşadığımız dünyada inşa edilmek istenen yeni düzenin bir simülasyon varyasyonundan öte değil.
Mars’ı Değil, Dünya’yı Dönüştürme Planı
Elon Musk’ın ve benzeri figürlerin savunduğu Mars projeleri, aslında dünya üzerinde uygulanmak istenen yeni sosyal ve ekonomik düzenin ve bir laboratuvarı andıran dünya! Bu yeni kolonyal düzen anlatısının dizaynı 3 esas üzerine planlanacağı görünüyor. Peki, bu dizayn nasıl olacak?
1. Seçkinler İçin Ayrılmış Bir Dünya: Mars projeleri, her insanın değil, yalnızca “belirli niteliklere sahip” bireylerin oraya yerleşeceği bir sistem. Bu söylem, dünyadaki gelir eşitsizliğini daha da derinleştirecek politikaların önünü açmaya çalışmakla birlikte; Mars’ın zorlu yaşam koşullarında ancak belirli protokollere uyum sağlayanların hayatta kalabilecek kapalı ekosistemler.
Peki, dünyada da benzer bir durum yaratılarak, belirli gruplar “yeni düzenin dışında” bırakılacak mı? Amaçlanan kolonilerinde herkesin sınırlı kaynaklarla yaşaması gerektiği öne sürülüyor. Sınırlı kaynak dağılımı modeliyle, dünyadaki su, enerji ve gıda yönetimi politikalarına uygulanarak küresel bir “rasyonlama sistemi” getirilmesi için bir diğer bahanedir.
2. Dijital Gözetim ve Kontrol Mekanizması: Kolonyal sistemde, tamamen yapay zekâ ve ileri teknolojiyle yönetilecek şekilde planlanıyor. Bu, aslında dünyadaki son 20-25 yılda kurulan kitlesel gözetim ve kontrol sistemlerini daha da derinleştirecek bir altyapının kendisidir. Virüs salgını bahane edilerek Çin’de uygulanan sosyal kredi sistemi, bireylerin davranışlarını sürekli izleyerek ödül ve ceza mekanizmasına çoktan başladı bile. Neo-faşizmin kolonyal projeleri, bu tür bir modeli küresel çapta bir norm haline getirmeye yönelik bir diğer adımdır.
3. Çalışma ve Yaşam Modelinin Yeniden Dizaynı:
İnsanların belirli işlere zorlanarak, tamamen sistemin ihtiyaçlarına göre şekillendirileceği; kendi kendini sürdüren yeni kölelik modeli ile dünya genelinde yeni bir ekonomi politikası yaratarak; insanlar özel şirketler tarafından belirlenen kurallara göre çalışacak ve yaşayacak.
Dünya üzerinde insanların fiziksel yaşamdan koparılarak tamamen dijital bir sistem içinde tutulmaya çalışılacak. Bu, dört duvardan dışarı çıkmadan çalışan, sanal gerçeklik toplumları ile hapsedilmiş bir gelecek inşasının projesidir.
Tarihte Benzer Manipülasyonlar: Ütopya mı, Distopya mı?
Mars projeleri, aslında tarihte benzer şekilde sunulan ancak distopyaya dönüşen büyük vaatleri hatırlatıyor.
Neredeyse kuruluş ilkelerinin neo-faşist düzenin kaçınılmaz olduğunu anlatan binlerce filmi servis eden Hollywood sineması;
“Neo-liberal Düzen ve Küreselleşme” 1990’larda, neo-liberalizm insanları serbest ticaretin ve küreselleşmenin herkes için refah sloganıyla kandırdı. Ancak sonuç, zengin ile fakir arasındaki uçurumun derinleşmesi oldu. Bugün ise Mars bir ütopya gibi sunulurken, dünya üzerinde neo-liberalizmden neo-faşizme yeniden yapılanma süreci yürütülüyor.
Mars, bir hedef olarak sunulsa da, aslında küresel ölçekte bir avuç insanın dünyayı yeniden şekillendirme projesinin bir parçasıdır.
Elon Musk ve benzeri figürler, Mars projesini büyük bir insanlık ilerlemesi olarak lanse ederken, aslında dünyada yaratılmak istenen yeni düzenin tellalıdırlar. Bir bütünüyle canlı dünyayla karşı karşıya getirilen bu durum Michel Foucault’nun 1982 yılında post-modern çağda insan-toplum yorumuna benzer, “Post-modernizm bize, iktidar ilişkilerinin olmadığı bir toplumun, sadece bir soyutlamadan ibaret olduğunu söyler.” Ancak biliyoruz ki, doğanın ölümünü kabul etmediğimiz sürece, bir zamanlar var olan ve tekrar bulabileceğimiz şeylerden vazgeçmediğimiz sürece, bu bir kandırmacadan ibarettir. Tahakkümden arındırılmış, statükonun reddine dayalı bir yaşamın koynunda bunların hiçbiri soyutlama değildir, tıpkı, “insanlar bir dönemler ormanla dans ediyordu, ay ile dans ediyorlardı” diyen Colin Turnbull’ün bu sözlerinde herhangi bir soyutlamanın olmayışı gibi.