Kürt Kadın Hareketi’nin teorik ve pratik öyküsünü ele aldığımız söyleşi serimizin üçüncü konuğu Halide Türkoğlu:
‘TJA’lı olmak’ dediğimizde yeni bir toplumu inşa etmenin öncülüğünü yapmak gibi bir amacımız var. Sadece bu sistemde var olmak istemiyoruz; kendi yaşamımızla, kimliğimizle ve özgürlük ile eşitlik modellerimizle var olmak istiyoruz
Kibriye Evren
Kürt Kadın Hareketi’nin deneyimli isimlerinden Halide Türkoğlu, Tevgera Jinên Azad (TJA)’nın özgürlük mücadelesini ve kadın örgütlenmesinin dinamiklerini değerlendirdi. Halide Türkoğlu, Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) döneminden bugüne dek uzanan süreçte, kadın merkezlerinin toplumsal dönüşümdeki rolüne dikkat çekti. Halide Türkoğlu, TJA’nın yalnızca bir kadın hareketi değil, aynı zamanda erkek egemen sisteme karşı alternatif bir yaşam inşa etme çabası olduğunu belirtiyor. Kürt kadınlarının mücadelesinin evrensel bir dayanışma gerektirdiğinin altını çizen Halide Türkoğlu, “TJA, dünya kadın hareketlerine ilham veren bir model sunuyor” dedi.
Bu röportajımızda, DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü HalideTürkoğlu ile TJA’lı olmanın anlamını, kadın kimliğinin ve kolektif mücadelenin nasıl bir araya geldiğini, aynı zamanda DEM Parti içindeki rolünü ve Kürt Kadın Hareketi’nin evrensel boyutunu nasıl şekillendirdiğini dinleyeceğiz.
- Sizin yolculuğunuz DÖKH bileşeni bir kadın dayanışma merkezinde başladı, bugün TJA’lı bir kadın olarak özgürlük mücadelenize devam ediyorsunuz. Peki, TJA’lı olmak sizin için ne anlama geliyor? Duygusu, düşüncesi neleri kapsıyor?
Elbette ki TJA’lı olmak, geçmişe gitmeyi ve tarihe bakmayı gerektiriyor. Özellikle Kürt Kadın Hareketi’nin mücadele deneyimini ifade eden bir alandan bahsediyoruz. Bu yönüyle, her süreçte Kürt kadın mücadelesinin direngen ruhu ve örgütlenme esaslı büyümesi, muazzam bir deneyim barındırıyor. İfade etmekte belki zorlanabiliriz; ancak sonuçta yaşanmışlıklar, bu tecrübelerin her geçen gün kendisini ifade ettiği alanlarda örgütlü kadın gerçeğini hissetmek, örgütlü kadın gerçekliği içinde bu mücadeleyi büyütmek, her bir kadın arkadaşımız için farklı bir deneyim alanı sunuyor.
Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ile başlayan süreçte, özgün ve özerk örgütlenme alanlarından bahsediyoruz. Benim çalıştığım alan daha çok yerel yönetim alanıydı. Yani kadın merkezleri, o dönemde derneklerden sonra belediyelerde kadına yönelik şiddetle mücadele birimleri olarak ifade edilebilecek, ancak aynı zamanda kentin içinde kadınların yaşadığı şiddetle mücadele ve örgütlenmelerinin bu kurumsallıkla ortaya çıktığını belirtmek gerekiyor.
DÖKH, kadın merkezleri sosyal alanın birleşimini sağlıyordu. Sosyal yaşamda kadınların yaşadığı şiddet biçimlerinden siyasete kadar birçok zihniyetle mücadeleyi beraberinde getiriyor. İlk deneyimim aslında Çınar’da başladı. İlk defa aldığımız bir belediyeydi ve kadınların öncülüğünde kazanılan bir belediyeydi. Orada yapılan ilk projeler elbette kadın esaslı projeler oldu. DTP ile aldığımız o belediyede, ilk defa bir kadın merkezi açıldı. Çınar gibi bir yerde hem feodal zihniyetle mücadele ediyor hem de kadınların özgürlük mücadelesini belediye aracılığı ile köylerden mahallelere taşıyan özerk örgütlenmeler oluşturuyorduk. Ayrıca, sadece bir kadın meclis üyesi vardı; ancak bu süreç, eşit temsiliyetin de sağlandığı bir dönemi beraberinde getirdi. Kadın merkezleri bizim için çok önemliydi. Bu merkezler, topluma seslenen, şiddetle mücadelede kadın örgütünü esas alan, yaşadığı toplumun erkek egemen zihniyetinin ne olduğunu bilen ve bununla mücadele hattını ören kadın merkezleriydi. Bizim için örgütlenme hem bir eylemdi hem de eylemin kendisi, örgütlenmenin kendisini oluşturuyordu.
Ve şöylesi bir durum oluştu. Yani sadece bir belediyenin içerisinde ya da bir belediyenin açtığı bir kadın merkezinden bahsetmiyorduk artık. Orada kurulan kurumsallaşan, her bir kadın kurumu ileriye dönük de adımlar atıyordu. Sosyal yaşamın örgütlenmesi, kadın parkları, kadın kooperatifleri, kadın işletme merkezleri, kadınların ekonomik yaşamlarına da uzanıyordu. Sadece ekonomiyle yetinmiyordu, eğitim süreçlerini de örgütleyen bir yerdeydi. Köyden, mahalleden, belediyenin içerisinden her kesime ulaşan eğitim çalışmaları, kadınların bilinç yükseltme çalışmaları söz konusu oluyordu. Selis Kadın Derneği ve Dikasum’la başladığımız o sürecin kendisi ileride eş başkanlık sisteminin de hayat bulmasının kurumsallığını oluşturmuştu. Özellikle KJA ile birlikte bu süreç daha da büyüdü. Buradaki perspektif, yerel yönetime de yansıdı. Yani, sadece şiddetle mücadele eden birimlerden ibaret kalmadı. Kadınların şiddete dair yaşadığı sorunlar, toplumsal bir sistem haline geliyor. Bu, eğer bir zihniyet mücadelesiyse, kadınların her alanda mücadele etmesi gerektiğini gösteriyor. Bu yönüyle, kadın merkezi çalışanları olarak başladığımız bu süreçte her bir arkadaşımız, kendi çalışma alanlarına göre kongrenin çeşitli boyutlarını örgütleyen kişilerdi. Sağlık, ekoloji, hukuk, diplomasi veya ekonomi gibi alanlarda kooperatifler kurarak, jineolojînin teorisini ifade eden başlıklar oluşturuyorduk. Bugün geldiğimiz aşamada, “TJA’lı olmak” dediğimizde yeni bir toplumu inşa etmenin öncülüğünü yapmak gibi bir amacımız var. Sadece bu sistemde var olmak istemiyoruz; kendi yaşamımızla, kimliğimizle ve özgürlük ile eşitlik modellerimizle var olmak istiyoruz.
- Daha önce DBP içinde bir TJA’lı olarak mücadele ediyordunuz. Şimdi de DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü olarak mücadeleniz devam ediyor. Üstelik DBP’den farklı olarak DEM Parti bir kongre partisi, bileşenlerden oluşan bir ittifak partisi. TJA da bu partinin bir bileşeni aslında. Karmaşık gibi duran bu ilişkileri hem pratikte hem de anlayışta nasıl kuruyor TJA? Ve neden kurması gerektiğini savunuyor?
Kürt Kadın Hareketi’nin özgürlük mücadelesi, yalnızca kendi özgürlüğü üzerinden inşa edilmiş bir mücadele hattı değil. Eğer sistem çoklu saldırıyorsa ve çoklu kimlikler üzerinden şiddeti besleyen alternatif yaşamı boğmaya çalışıyorsa, Kürt kadın mücadelesi de burada, TJA’nın kendisi de toplumsallığını özgün, özerk, özgürlük, eşitlik ve özgür eş yaşam temelli inşa ederken, bunu sadece kendi alanında sınırlı tutmuyor. Kadınların kurtuluş mücadelesi yerelle sınırlı bir mesele değil, evrensel bir meseledir. Kendi kurtuluş mücadelesini örerken Türkiye’de ve Ortadoğu’da birçok kadın hareketiyle ilişki içerisinde. DÖKH döneminde de durum böyleydi. Kadın merkezlerinde şiddetle mücadele üretirken, bulunduğumuz il ve ilçe sınırlarının ötesine geçiyorduk. Türkiye’de şiddete karşı mücadele eden kadınların deneyimlerinden besleniyor, aynı zamanda kendi inşa sürecimizle bu deneyimleri güçlendiriyorduk.
Bugün, TJA çalışmalarını ve kurumsallıklarını terörize etmeye çalışan bir devlet aklı var. Erkek egemen toplum içerisinde bu felsefeye karşı cinsiyetçiliği pekiştiren bir akıl da söz konusu. Ancak kadın özgürlük mücadelesi, dayanışmayı ve evrensel birliği sağlamak açısından gereklidir. Bu durumu, dünya kadın mücadelesinin gelişim aşamaları, daralma süreçleri ve iktidarlar tarafından saldırılara nerede maruz kaldıkları, sistemiçileşmesine götüren süreçleri bildiğimiz bir yerden kuruyoruz. Mevcut sistemlere karşı, erkek egemen sistemlere alternatif özgürlükçü bir modelimiz var. Bu kurumsallaşmayı yaparken dünya kadın mücadelesine de ilham veren, alternatif sunan kadın deneyimlerini görüyoruz. Biz, özgürlük mücadelesi veren kadın deneyimlerinden biriyiz. TJA kimliğimiz birçok kadın örgütüyle, bileşenleriyle yan yana gelir ve birlikte politika üretir. DEM Parti içerisinde bileşenlerimizle siyaseti bu şekilde örüyoruz; çünkü ortak bir vatanda barış, özgürlük ve eşitlik politikası hedefliyoruz.
Kürdistan’da özgür kadın mücadelesini büyütürken, Türkiye’deki kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesini birlikte örebileceğimiz bu siyaset, bu ülkenin Demokratik Cumhuriyet’le kurumsallaşmasını sağlayabilecek olanakları tartışıyor ve alternatifleri ortaya koyuyor. Elbette ki farklı görüşler ve kavramsallaştırmalar önümüze çıkabilir; bu doğal bir durumdur. Herkesin bir mücadele hattı vardır ve bu hattın bir iddiası bulunur. Biz, bu iddia ve fikir birliği içerisinde bir hareketiz. Mevcut birleşenlerimiz içerisindeki kadın hareketleri ve sosyalist hareketler, bu özgürlük mücadelesini Kürt Kadın Hareketi ile birlikte örmüş olduğu paradigmanın bir fikir birliğidir. Erkek egemen iktidarın ve ulus devletin faşist aklına karşı mücadele hattını büyütmek ve genişletmek, kadın özgürlükçü siyaseti örmek açısından olmazsa olmaz bir durumdur.
- Peki, TJA’nın örgütlenme modeli ile kadında açığa çıkarmaya çalıştığı nitelikler arasındaki bağı nasıl ifade edersiniz?
Tamamıyla başardık diyemeyiz; sonuçta bir devrimsel süreçten bahsediyoruz. Bu süreç, toplumsallaşmanın getirdiği birçok meseleyi nitelik olarak tartışmayı gerektiriyor. Ancak şunu görmek lazım: TJA, üstenci ve hiyerarşik bir kurumsallaşma değil. Yani ne yapıyorsa, toplumda kadınlarla birlikte yapıyor. Köyden, mahalleden birçok kesimle yan yana gelerek asıl niteliği orada ortaya çıkıyor. Yerelden beslenen, yerelden büyüten ve yerelden siyaseti öğren bir yapı. Meclisleri, komünleri ve atölyeleri ile özgürlük mücadelesini nasıl ele aldığını, kadın özgürlük mücadelesinin bu toplum için hayati bir mesele olduğunu gören bir yaklaşım benimsiyor.
Örgütlenme, bizim için esastır. Ne kadar baskı süreci gelirse gelsin, ne kadar tutuklama olursa olsun, kadınların özgürlük arayışı ve özgür kimliklerini inşa etme çabası temel meselemizdir. Bir yandan Kürt özgürlük mücadelesini büyütürken, Kürtlerin demokratik siyasetteki rolünün önemine vurgu yapıyor, Kürt sorununun demokratik çözümü üzerinden siyasetini kurumsallaştırıyor. Ancak kadınların bu siyasetin içerisinde yer alması, kendi yaşam gerçekliğinden bağımsız gelişmiyor. TJA’nın örgütlenme modelinin kendisi niteliğini burada açığa çıkarıyor.
Sadece mevcut siyasetin içerisinde kalmıyor akıl; toplumsal alana, mahalleye, akademiye, kooperatiflere ve üretim alanlarına ses oluyor. Nasıl yapılacağına dair ilkeleri, değerleri ve ölçüleri var. Mesela kabul ve ret ölçüleri, örgütlenmenin ruhunu barındırırken, bu ruhun beslenebilmesi için kadınların buluşması, tartışması ve ortak aklı büyütmesi gerekiyor. Eğitimler ve atölyeler aracılığıyla bu sözleri birlikte kurabilmesi, eylem hattında durmadan buluşabilmesi ve demokratik bir çerçevede kararlar alabilmesi. Demokratik olursanız, nitelik zaten açığa çıkar. Demokrasinin olmadığı yerde nitelik çıkmaz; bu durum, niteliği yerle bir eder.
- Tüm bu farklılıklarına rağmen TJA’nın demokrasiyi hayata geçirebilecek özneleri bir araya getirmesi nasıl mümkün oluyor ya da gelişiyor?
Günümüzde herkes tek bir modele alışmış durumda. Tekçiliğe, tek bir elden karar vermeye ve dünyaya tek bir deneyimin yayılması gerektiği fikrine inanılmış durumda. Ancak, kadınlar cephesinden bakıldığında bu durum böyle gelişmiyor. Sorunların tek bir çözümü yok. Her kadın hareketi, kendi toprağında ve yaşadığı ülkede karşılaştığı sorunlara farklı çözümler üretiyor. Ancak bu, kadın özgürlük mücadelemizin birbiriyle buluşmayacağı anlamına gelmiyor.
Kürt Kadın Hareketi, yeni bir yaşam modeli ve iddiasıyla öne çıkıyor. Bu model, Rojava’da filizleniyor ve örnek bir model olarak gösteriliyor. Bakur Kürdistan’da ise yerel yönetimler, alternatif demokratik siyaset alanları ve sosyal yaşamın örgütlenmesi üzerine bir inşa çalışması var. Bu modeller, birçok devletli toplumda tuhaf karşılanıyor çünkü devlet olmayan ancak toplumsal kurumsallaşmasını oluşturan bir kadın hareketinden bahsediyoruz. Bu hareket, sistem karşıtı her kesimle yan yana gelirken ortak bir akıl üzerinden hareket ediyor. Bu, aynı zamanda enternasyonal kadın mücadelesi dediğimiz bir alanı da kapsıyor. Bu süreçte, dünyada ve Ortadoğu’da bazı ezberler bozuluyor ve bu değişimler kadınlar, özellikle de Kürt kadınlar şahsında gerçekleşiyor. Kürt Kadın Hareketi, Ortadoğu coğrafyasında büyüttüğü kurumsallaşmalarla kendini gösteriyor.
TJA’nın bir hedefi var: Değiştiren ve dönüştüren bir güç olmak. Erkek egemen akla karşı mücadelesini yürütürken, bu hegemonik aklın değişmesi gerektiğini savunuyor. Bu değişimlerin olabilmesi için, kapitalizm okumalarımız farklı olsa da, karşısında mücadele etmenin, ortaklaşmanın ve evrensel bir hatta buluşmanın yegâne çare olduğu görülebilir. Mevcut kurumsallaşmalar, dünya kadın deneyimlerinde de değiştiren ve dönüştüren bir hal alıyor.
Kürt Kadın Hareketi, dünyada sistem karşıtı çözüm olarak kendini koyan çok az örnekten biri olduğu için büyük bir ilgi ve merak uyandırıyor. Nasıl yapıldığı, nasıl inşa edildiği ve nasıl mücadele edildiği merak ediliyor. Tutuklamalar, baskılar ve kültürel soykırımın içinde durmadan mücadelesini yükseltiyor.
- Tüm bunları birlikte düşündüğünüzde şu cümleyi nasıl tamamlardınız? TJA’lıyım çünkü…
Özgür kadınla yeni yaşama inanıyorum.
YARIN: Gulan Çağın Kaleli, TJA perspektifinden hukuku değerlendiriyor.