Yeni süreç tartışmalarına ışık tutacak tarihi belgeler:
Mustafa Kemal’in Kürtlere özerklikten söz ettiği ilk belge Amasya Protokolü’dür: ‘Kürtlerin (…) ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine…’ İzmit seyahatinde de ‘Kürtler kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir’ der
Hüseyin Kalkan
İktidar çevreleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın inisiyatifi ile başlayan yeni çözüm sürecini ‘Terörsüz Türkiye’ parantezine sıkıştırmaya çalışıyor. Kürt meselesine ve Kürtlerine haklarına dair bir tartışmanın olmasını istemiyorlar. Oysa, Öcalan DEM Parti heyeti ile yaptığı ilk görüşmede şunları söylüyordu:
“Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır”.
Söz konusu olan sadece Kürt sorunu konusunda atılacak bazı adımlar değil, Türkiye’yi demokratik yönde değiştirecek adımların da gerekli olduğunu belirten bu cümleleri atlamak mümkün değil. Elbette ki bunların temelinde Kürt sorunu yatıyor, Kürtlerini demokratik hakları yatıyor. Sorun Meclis’te çözülecekse, demek ki sorun anayasal ve yasal bir sorundur ve anayasada yapılacak değişikliklerle çözülecektir. Bu durum Türkiye’nin yabancı olduğu bir mesele değil. Cumhuriyetin kuruluş sürecinden başlamak üzere temel metinlerde Kürt sorununu çözecek formüllere yer verilmiştir. Kürdistan milletvekilleri Meclis’te yer almış ve Mustafa Kemal bazı Kürt kanat önderleri ile poz vermiştir. Ancak daha sonra bunlar görmezden gelinmiş. İnkar edilmiş veya kendi yapıtları metinleri kendileri gizlemiştir.
Kürtlerle savaş kazanıldı
Kürtlerin bu ülkenin kurtuluşunda ve kuruluşunda emekleri var. Çabaları var. Cumhuriyeti kuranlar, Kürtlersiz yeni bir ülke kurulamayacağını başta görmüşlerdir. O yüzden Kürtleri de hesaba katan anayasalar, yasalar ve kanun tasarıları hazırlamışlardı. Ancak düzlüğe çıktıklarını sandıkları anda bu anayasa ve yasaları rafa kaldırmışlardır. Bunların başında 1921 Anayasası geliyor. Üç bölümden oluşan bu dosyanın ilk bölümünde söz konusu anayasaya biraz yakından bakmaya çalışacağız.
Birinci Meclis’in böylesine demokratik bir anayasaya imza atmasının nedeni 1. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ve bölgesel siyasetin aldığı biçimdir. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti bu savaştan yenik çıktı. Topraklarının büyük bölümünü kaybettiği gibi ordusunu da terhis etmek zorunda kaldı. Serv Antlaşması bu durumun kağıda geçirilmesiydi. Bundan sonra İttihat ve Terakki’nin B takımı sayabileceğimiz bazı askerler en azından savaştan önceki toprakları elde tutmak için bir hareket başlattılar. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu yüzden yeni bir devleti kurmak için yapılan Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kürtleri katmaya önem verdiler.
Mustafa Kemal ve Kürtler
Mustafa Kemal’in Kürtlere özerklikten söz ettiği ilk belge Amasya Protokolü’nün 2. maddesidir. Bu protokoller, İstanbul Hükümeti ile Mustafa Kemal arasında 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında Amasya’da imzalanmıştır. Protokolün bazı kısımları 1961 yılına kadar halktan saklanmıştır. 2. Protokolün bu “saklanan” bölümlerini, (Başbakanlık Arşivindeki belgenin aslını) tarihçi Faik Reşit Unat, 1961 yılında “Tarih Vesikaları Dergisi”nde yayımlamıştır.
Nutuk’ta yer almayan ve 1961 yılına kadar saklanan bölüm şöyledir:
“Kürtlerin gelişme serbestliğini sağlayacak şekilde ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine ve yabancılar tarafından Kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olunan karıştırıcılığın önüne geçmek için bu hususun şimdiden Kürtlerce bilinmesi hususu uygun görüldü…”
Gizlenen bir başka belge
Mustafa Kemal, 16/17 Ocak 1922 tarihinde çıktığı İzmit seyahatinde Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın Kürtlere ilişkin bir sorusunu 1921 Anayasası’na atıfta bulunarak yanıtlamıştır. Mustafa Kemal’in verdiği yanıt tutanaklara geçmesine rağmen gazetede yayımlanmamış ve dönemin belgelerini açıklayan Türk Tarih Kurumu bu sorunun cevabının yayımlanması için 12 Eylül darbecilerinden izin alamamıştı. 64 yıl boyunca gizlenen cevap, 1987 yılında 2000’e Doğru dergisinde yayımlanacaktı. Tarih Kurumu-Atatürk Devrim Araştırma Merkezi mührü taşıyan ve 1089 numaralı tutanağın 15. sayfasında şu diyalog yer alıyordu:
“Ahmet Emin: ‘Kürt meselesine değinmiştiniz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak değinseniz iyi olur’ diye soruyordu.”
Mustafa Kemal’in yanıtı:
“Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede, Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürt adına bir sınır çizmek istersek Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin, Erzurum’a giden Erzincan’a, Sivas’a giden Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir. Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi Büyük Millet Meclisi hem Kürtlerin hem de Türklerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe bütün çıkarını ve bütün kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz.”
Anayasa ve Özerklik
1920 yılında toplanan Meclis yaklaşık bir yıl sonra 1921 Anayasası’nı kabul etti. Meclis toplandığında ve anayasayı kabul ettiğinde hala bazı cephelerde savaş sürüyordu. Kürtleri bu savaşta yanlarında tutmak isteyen Mustafa Kemal ve arkadaşları oldukça demokratik ve Kürtlerin haklarını kabul eden bir anayasa yaptılar. 1921 Anayasası 23+1 maddeden oluşuyordu. 10. maddeden başlamak üzere anayasa yeni Türkiye’nin devlet yapısını tarif eder. Bu açıkça adem-i merkezi bir yapı öneren bir anayasadır. 11. madde açıkça özerkliği tarif eder.
1921 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasa metnidir. Bu metin üzerine konuşan ve yazan bütün hukukçular bu metni Türkiye’nin gördüğü en demokratik anayasa olduğunu belirtiyorlar. Atina Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Cengiz Aktar, 1921 Anayasası’nı özerklik ve Kürt sorunu bakımından şöyle değerlendiriyor:
“Kuvayi milliyeciler açısından 1921 Anayasası fiiliyata geçmek üzere kabul edilmiş bir metin değildir. Amacı, Kürtleri İstiklal Savaşı’na dâhil etmek ve mücadele bittikten sonra derhal 1924 Anayasası’nda somutlaşan merkezi yönetim biçimine dönmekti. Eğer uygulanabilseydi sadece Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeler için değil, koskoca bir toprak olan Türkiye’nin iyi yönetilebilmesi için muazzam bir temel teşkil edebilirdi.”
En demokratik anayasa
Kürtlerin Cumhuriyet’teki yerinin yeniden tartışıldığı bugünlerde bu anayasanın maddelerine yeniden bir göz atmak aydınlatıcı olabilir. 1921 Anayasası’nın özerklikle ilgili maddeleri şunlar:
TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU
Kanun Numarası : 85
Kabul Tarihi : 20/1/1337 (1921)
Madde 1.– Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.
İDARE
Madde 10.– (Özgün hali) Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazaran vilâyetlere; vilâyetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder.
VİLÂYET
Madde 11.– Vilâyet, mahallî umurda mânevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i, adlî ve askerî umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükümetin umumi tekâlifi ve menafii birden ziyade vilâyata şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vazedilecek kavanin mucibınce Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıa ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dâhilindedir.
Madde 12.– Vilâyet şûraları vilâyetler halkınca müntahap âzadan mürekkeptir. Vilâyet şûralarının içtima devresi iki senedir. İçtima müddeti senede iki aydır.
Madde 13.– Vilâyet şûrası, azâsı meyanında icrâ âmiri olacak bir reis ile muhtelif şuabatı idareye memur azadan teşekkül etmek üzere bir idare heyeti intihap eder. İcra selâhiyeti daimi olan bu heyete aittir.
Madde 14.– Vilâyete Büyük Millet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tâyin olunup vazifesi devletin umumi ve müşterek vazaifini rüyet etmektir. Vali yalnız devletin umumi vazaifiyle mahallî vazaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder.
KAZA
Madde 15.– Kaza, yalnız idari ve inzıbati cüz’ü olup mânevi şahsiyeti haiz değildir. İdaresi Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından mansup ve valinin emri altında bir kaymakama mevdudur.
NAHİYE
Madde 16.– Nahiye, hususi hayatında muhtariyeti haiz bir mânevi şahsiyettir.
Madde 17.– Nahiyenin bir şûrası, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır.
Madde 18.– Nahiye şûrası, nahiye halkınca doğrudan doğruya müntahap âzadan terekküp eder.
Madde 19.– İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye şûrası tarafından intihap olunur.
Madde 20.– Nahiye şûrası ve idare heyeti kazaî, iktisadi ve malî salâhiyeti haiz olup bunların derecatı kavanini mahsusa ile tâyin olunur.
Madde 21.– Nahiye bir veya birkaç köyden mürekkep olduğu gibi bir kasaba da bir nahiyedir.
Yarın: Koçgiri İsyanı ve Özerklik Tasarısı