Türkiye devrimci hareketin sembol isimlerinden Mahmut Memduh Uyan, Kürt sorununa dair yapılan tartışmalara işaret ederek, ‘Bu sürecin nereye evirileceğini asıl belirleyecek olan Abdullah Öcalan’ın çağrısıdır’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmelerin ardından Kürt sorununa çözümüne dair tartışmalar sürüyor. Tartışmalar devam ederken PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesine dair açıklama yapacağı bilgisi kamuoyuna yansıdı. Türkiye devrimci hareketin sembol isimlerinden Mahmut Memduh Uyan’a tartışmalara, bölgedeki gelişmelerin Kürt sorununun tartışılmasına etkisini, Abdullah Öcalan’ın olası çağrısını ve bunun sorunun çözümüne etkisine dair Mezopotamya Ajansı’ndan Fırat Can Arslan-Selman Güzelyüz’ün sorularını yanıtladı.
‘Yeniden umut yarattı’
“Bu süreçte Kürt sorununun, ülkedeki ve bölgedeki gelişmelerin tartışılıyor olması iyidir” diyen Mahmut Memduh Uyan, “Uzun yıllardır tecritte tutulan Abdullah Öcalan’ın iletişim kanallarının kısmen de olsa açılmış olması, DEM Parti heyetinin gidip gelebilmesi, karşılıklı görüşlerin açıklanıyor olması hem Kürt halkında hem de demokratik toplum kesimlerinde olumlu karşılandı. Tüm güvensizliğe rağmen yeniden barışa dair bir umut da yarattı. Diğer yandan buna ek olarak bölgedeki gelişmeler ve görüşmelerin de yansıttığı olumlu bir hava var. Bu sürecin nereye evirileceğini asıl belirleyecek olan elbette Abdullah Öcalan’ın yapacağı ifade edilen açıklama veya çağrıdır. Bu açıklamaların etki gücünü belirleyecek olan gelişmelerden birisi de bölgedeki yeni güç dengeleri olacak. Kürt halkına yönelik baskı politikalarına karşı, bu halkın kendini var etme direncine baktığımızda; Kürtler zaten bu tarihin çoktan kazananı oldular. Yani Kürt halkının varlığı, yaşanılan anı ve konjonktürü aşan bir noktadadır artık. Tam da bundan dolayı Kürtler bölgede önemli sonuçlar yaratabilecek bir konumda görünüyor. Yani önümüzdeki süreçte Kürtlerin olası pozisyonları ve gelişimi bölgenin rengini de gösterecek diye düşünüyorum” dedi.
‘Yeni bir aşama kaydedilecek’
Yapılacak çağrının etkisine değinen Mahmut Memduh Uyan, “Bu kadar yıldır hapiste olan bir insanın halen gündemi belirliyor olması, söyleyeceği sözün, bölgedeki gelişmeler için anlam taşıması gösteriyor ki, söyleyecekleri, hem Kürt toplumu açısından hem de bu bölgede çıkarları bulunan güçler açısından dikkate alınıyor. Bu açıdan söylenecek sözün her durumda önemli bir etkisi olacaktır. Burada mesele, aslında yepyeni bir başlangıç ya da bitiş değil. Yani çağrının yapılması ve ardından muhatabın hemen bir şeyi yerine getirmesi gibi bir durum söz konusu olmayacak. Dolayısıyla meseleyi, söz ve ardından gelecek anlık eylem gibi teknik bir ilişki olarak değil; tarihsel bir zorunluluk, dinamik bir süreç olarak okumak gerekiyor. Yani ancak karşılıklı bir tartışma süreci yaşanarak, görüşme ya da ilişki biçimleri üretilerek bir aşama kaydedilecek gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
‘Savaşın faydası olmayacak’
Bu süreçte diyalog ve müzakerenin önemine değinen Mahmut Memduh Uyan, “Kandil yaptığı açıklamalarda çağrının video ya da yazılı olmasının çözücü olmayacağını belirtip Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılması, dolaysız iletişim yolunun açılması gerektiğini ifade ediyor. Bu rezerve rağmen sürecin bütün Kürt aktörleri politikanın, sözün, tartışma ve müzakerenin temel önemini teslim ediyor. Buradan anladığım süreç karşılıklı iletişim, bilgi ve olabildiği kadar müzakere ile ilerleyecek. Siyasete alan açma, karşılıklı bir görüşme, tartışma ve bugünü ve geleceğe dair fikir üretme, kısaca bu şeylerin konuşulması önemlidir. Sözün bittiği yerde savaş başlar ve bunun halklara hiçbir faydası olmayacaktır” diye konuştu.
Bahçeli’nin el sıkma nedeni
“Erdoğan, Bahçeli gibi iktidar sözcüleri Kürtlere dair tarihten alıntı yaparak, kardeşlikten, birlikte yaşamaktan söz ediyorlar. Tarih o kadar örnek alınacak durumda değil” diyen Mahmut Memduh Uyan, Bilinen ve yaşadığımız tüm zamanlar egemen iktidar yapılarının baskı ve yok etmeye varan katliamlarıyla dolu. Yakın tarih ve günümüzde yaşananları birlikte değerlendirmemiz gerekir. Cezaevindeki insanlar özgürleşmelidir. Kültür, kimlik, haklar özgürce ifade edilmelidir. İktidar-devlet yapısı içerde kardeşlikten dem vururken, bölgede emperyalist hedeflerden, Misakı Milli kavramını bölgesel hegemonyayı da ima eder biçimde genişleterek kullanmaktan söz ediyor. Bahçeli’nin el sıkması ve Abdullah Öcalan’a çağrı yapmasıyla gelişen süreci başlatan nedenler her ne ise devletin, iktidar güçlerinin bunları hatırlamasında fayda var!” dedi.
Silah bırakma tartışması
“Devrimciler olarak ya da sosyalistler olarak benim bulunduğum yerden, egemen iktidar güçleriyle çatışan herhangi bir tarafa ‘silahı bırak’ ya da ‘silahı bırakma’ deme hakkını kendimde görmüyorum” diyen Mahmut Memduh Uyan, “Bunu söyleyenler varsa, yani ‘bu işler silahla olmaz, siyasetle olur’ diyenler varsa onların, bunu söyledikleri noktada ortaya çıkabilecek sonuçları karşılayabilecek, gereklerini yerine getirebilecek güce sahip olmaları gerekir. ‘Silahlı mücadeleyi bırak’ dendiğinde ve bırakıldığında, o zaman yaşanacak olan sonuçları en demokratik ve en insani biçimde, söylenen ne ise onun yapılacağı konusunda garantör olunması gerekir. Hiçbir yerde böyle açık garantörlük yok. Dolayısıyla silah, savaş, mücadelenin nasıl olacağı konusunda, bu işin doğrudan muhatabı olan kesimler, yani diyelim ki Abdullah Öcalan’dan tutalım, ülke içindeki, ülke dışındaki, Kandil’deki ya da SDG ise kendileri ya da başkaları… Kendileri tartışıp, kendileri her istediği sonuca varabilir. Çünkü mücadeleyi yürütenler ve araçları kullananlar, bu kararı verme hakkına sahiptir. Yani dışarıdan çok fazla laf söylemeyi benim bulunduğum yerden doğru bulmuyorum” diye belirtti.
Demokratikleşme süreci
Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değil denildiğini hatırlatan Mahmut Memduh Uyan, “Toplumun, sistemin demokratikleşmesi, Kürt sorunu çözülürse mümkün olur deniliyordu. Ancak şimdi, “Sorunu çözeceğiz, çözüyoruz, Abdullah Öcalan konuşsun ya da Kandil silahları gömsün” diye başlayan tartışmalar, aslında “Demokratikleşme olmadan Kürt sorunu çözülmez” cümlesini somut hale getiriyor. Her türlü şiddeti ve yok saymayı, yani “Kürtler vardır, ama sorun yoktur”, “Kürtler ancak bizim söylediğimiz şekilde var olabilir”, “Silahlarınızı bırakın, bu şahıslar buraya gitsin” gibi koşullar, aslında sorun çözme değil, Kürtleri yok sayan ve kimlik ve kültür anlamında rencide eden, her düzeyde şu anki durumun bile gerisine götüren yaklaşımlardır. Bu anlamda, demokratikleşmeyi içermeyen, bir bütün olarak demokratikleşen bir yaklaşımı anlatmayan her tür politika, Kürt sorununu çözmez, bu sorunun artarak devam etmesine neden olur. Bu nedenle, halihazır devam eden diyalog zemininin yaratacağı olumlu gelişmeleri bu demokratikleşmenin önemli tarihsel bir parçası olarak görmek gerekir. Yine tam da bu nedenle yaşananlar, başlayan ve biten bir süreç olarak değil, aksine demokratik siyasetin ve toplumun güçlü bir şekilde örgütlenmesi ve büyütülmesi anlamında tarihe, şimdiye ve geleceğe müdahil olma çabası olarak sürdürülmelidir” ifadelerini kullandı.
HABER MERKEZİ