Rejimin dönüşümü bir kritik fazı daha kolayca geride bırakıyor. Bir engelle karşılaşmadıkça son birkaç aya yayılan büyük saldırı dalgası kalıcı hukuki pratiklere dönüşecektir. Son olarak HDK soruşturmasıyla birlikte açık ve meşru hatta yasal olan her türlü siyasal faaliyetin hedef alındığını öngörmek zor olmasa gerek.
İktidar ortaklarının bu saldırıları korku ya da acizlikle gerçekleştirdiğini ifade etmenin bir anlamı yok. Öyle bir dünyada yaşamıyoruz. Aksine gerçek bir güç gösterisine, rahatça manevra alanına sahip bir iktidarın meydan okumasına tanıklık ediyoruz.
Halkçı siyasal alanın halen tasfiye olmayan ama büyük oranda halktan kopmuş bir şekilde ideolojik alana hapsolmuş konumu beraberinde birtakım patolojik belirtileri getiriyor. Bu patolojileri kabaca iki kavramla açıklamak isterim. Birincisi tefsirdir: Basın açıklamalarında, medya demeçlerinde, röportajlarda, propagandalarda iktidarın, düzen içi muhalefetin, anaakım siyaset figürlerinin söz ve eylemlerinin anlamlarını açıklama çabasının rutin bir siyasal eyleme dönüşmesidir. İkincisi teşhirdir. Düzenin soyguncu, sömürücü, öldürücü, süründürücü doğasını açık etmenin de rutin ve kendinden menkul bir araca dönüşmesidir.
Sosyalistler başta olmak üzere tüm halkçı siyasal güçlerin aslında gündelik siyasal faaliyetlerinin olmazsa olmazı olan bu iki aracı nasıl olur da patolojik olarak niteleyebiliriz? Fazla ileri gitmiyor muyuz?
Gitmiyoruz. Kendimize karşı daha acımasız ve toleranssız olmalıyız. Kendimizi acımasızca eleştirmeli, içinde bulunduğumuz gerçekliği her boyutuyla kavramalıyız. Siyasal araçlarımızı kaybettiğimiz, ideolojik alana hapsolduğumuz ve egemenlerin uyguladıkları peş peşe şoklarla sersemlediğimiz gerçekliğiyle yüzleşmeliyiz. Bu tikel bazda herhangi bir parti ya da hareketi hedef alan bir eleştiri değil. Katliamcı düzenin altında inim inim inleyen kitlelerin içerisinde kurulmayı bekleyen ve kurulmaması için ayak direnen ittifakın tüm muhataplarına karşı bir eleştiridir.
Tefsir ve teşhir birer güçtür, etkili araçlardır eğer etkili bir siyasal aygıtınız var ise. Burada bu iki faaliyetin fetişleştiği gerçekliğiyle yüzleşmemiz gerektiğini söylüyorum. Bu fetişleşme, düzenin teşhirinin gerçek bağlamından kopmasının, bir programa, bir hedefe, bir siyasal ufka, bir paradigmaya ve kitleleri örgütleyecek bir siyasal örgütlenmeye bağlı olmamasından ileri gelen bir kopukluktur. İşte bu araçlara sahip olmadığımız için bu düzeni teşhir etmek için yaptığımız her konuşma, bizleri kitlelerle bağ kurmak yerine ters orantılı bir şekilde bizleri kitlelerden biraz daha uzaklaştırıyor.
Dünya üzerinde muhtemelen en büyük toplumsal bunalımların, en büyük siyasal belirsizliklerin, en arsız sömürü düzeninin olduğu ülkelerin başında geliyoruz. Bu nesnellik sanırım hem bir sarhoşluk hem de bu yolla sorumluluktan kaçış eğilimi yaratıyor. İdeolojik alanımızda neden bir ittifak kuramadığımızın gerekçelerini sıralarken etrafımızdaki çemberin daraldığını görüyoruz. 6 bin kişilik listelerin dolaştığı, daha kapsamlı bir saldırı dalgasının ufukta göründüğü bir ortamda gerçeklerle yüzleşmek için neyi bekliyoruz acaba? Tefsir ve teşhir yanına önce kendimize teşhis koymayı ardından da bu teşhisler çerçevesinde hiçbir görevimizi tehir etmeden teşkilatlanmaya başlamak iyi bir yol olabilir. Kitlelerin içerisinde bir yerlerde bir ittifak örgütlenmeyi, ete kemiğe bürünmeyi ama en önemlisi bir siyasal ufka doğru yürümeyi bekliyor. Düzenin doğasını propaganda malzemesi haline getirmek ancak bundan sonra anlam kazanabilir.