Almanya’da 23 Şubat 2025 günü yapılan erken genel seçimlerin sonuçları belli oldu. Seçim öncesi yapılan anketlerin gösterdiği gibi merkez sağcı Hıristiyan Demokratlar seçimlerden birinci parti olarak çıkarken, Sosyal Demokratlar tarihi bir yenilgi aldı. Ancak seçimlerin ardından en çok ve en uzun süre boyunca Almanya İçin Alternatif Parti’nin (AfD) oylarını katlayıp, ülkenin ikinci büyük partisi haline gelmesi konuşulacağa benziyor.
Bizim ve uluslararası literatürde onlara aşırı sağcı dense de, kolayca faşist diyebileceğimiz partiler, son yıllarda Avrupa’da yükselişe geçti. Nitekim koalisyonun büyük ortağı olarak İtalya’da iktidardalar. Fransa’da gelecek cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma potansiyeli taşıyorlar. Avusturya’da birinci parti haline geldiler. Macaristan’da uzun süredir iktidarlardalar. Şimdi de Almanya’da ikinci parti haline geldiler. Kurulması olası bir sağ-sol büyük koalisyonunun çökmesinin ardından Almanya’da yapılacak seçimlerin ardından AfD’nin birinci parti olabileceğini ummak için bir kahin olmaya gerek yok.
AfD üzerine tahliller ve tahminler yapıladursun, sizlere “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş” denmemesi için size bir kitap önermek istiyorum. Kronik Yayınları’ndan çıktı ve birkaç yıldır Türkiye’de kimi üniversitelerde ders kitabı olarak da okutulan bir eser. Zaten kitabı da yayınlayan ünlü Cambridge Üniversitesi. “Almanya’nın Kısa Tarihi” isimli bu kitap -kısaca- ne diyor?
Almanya, dünyayı değiştiren fikirlerin doğduğu bir ülke. Hayranlık bırakan Bavyera Alplerinden Kuzey Denizi’ne, verimli Ren Vadisi’nden Yukarı Pomeranya’ya uzanan topraklarıyla Almanya, dünya tarihini aslında derinden etkilemeyi başardı. İhtişamlı geçmişine zaman zaman vuran kara lekelerle Almanya, bilim, teknik, felsefe ve sanayide dünyaya damga vurdu.
Kutsal Roma İmparatorluğu’nun temellerini atan Charlemagne, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun en güçlü lideri Frederick Barbarossa, zekası ve siyasi manevralarıyla Alman prensliklerini birleştirmeyi başaran Otto von Bismarck, Kilise’nin etkisini kırarak yepyeni bir mezhep ortaya çıkaran Martin Luther, fikirleriyle hem siyaseti hem de felsefeyi derinden etkileyen Marx, Nietzsche, Hegel ve Schopenhauer gibi çağları aşan isimler, tarihçi Mary Fulbrook’un usta kalemiyle tekrardan hayat buluyor.
Binlerce yıllık tarihi titizlikle inceleyen Fulbrook, Almanya’nın geçmişindeki ve bugünündeki karmaşık konuları da mahirane şekilde aktarıyor. Roma’ya kök söktüren Germen kabilelerini, Kutsal Roma İmparatorluğu’nu, Hohenstaufen ve Hohenzollern Hanedanlarını, Alman İmparatorluğu ve Prusya’yı, Weimar Cumhuriyeti, Nazi İmparatorluğu ve Almanya Federal Cumhuriyeti’ni yakından tanıma şansı yakalayacağınız bu kısa tarih, dünyaya damga vurmuş bu millete dair geniş ve kapsamlı bir anlatı sunuyor.
Cambridge University Press tarafından yayımlanan ve Kronik Kitap Kısa Tarih Dizisi’nin yeni üyesi olan Kısa Almanya Tarihi, Avrupa ve Almanya’nın tarihi ve kültürünü anlamak isteyen herkesin mutlaka okuması gereken bir giriş kitabı. Mary Fulbrook’un uzmanlığı ve Sabri Gürses’in yetkin çevirisi, bu kitabı paha biçilmez bir kaynak ve Almanya’nın zengin tarihini keşfetmek için bir atlas haline getiriyor.
Ancak kitabın bence asıl önemi, AfD’nin ve elbette Almanya Komünist Partisi’nin dönüştürülmüş hali olan Die Linke’nin (Sol Parti’nin) niçin esasen eski Doğu Almanya’da başarılı olduğunun temellerini anlatmasıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrasından 1990’lı yılların başlarına kadar Demokratik Almanya Cumhuriyeti adıyla, Batı Almanya’dan ayrı yaşayan Almanların, 45 yıllık ayrı yaşamlarının adeta ayrı bir ulus haline gelmelerinin sadece epeyce içselleştirilmiş komünist kültürden değil, şimdi Doğu Almanya eyaletleri haline gelmiş olan ve esasen Katolik olan Batı eyaletlerine karşı Protestan olan eski Prusya prensliklerden kaynaklandığını göstermesi son derece öğretici oldu; en azından benim için…