‘Yeni Türkiye’ iddiasında olan mevcut iktidarın yapması gereken ilk işlerden biri sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak sosyal adaletin tesis edilmesi olmalıdır. Kürtlere yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalara son verilerek eşit yurttaşlık temelinde Rawls’ın sözünü ettiği eşit temel özgürlükler ve adil fırsat eşitliğinin sağlanması gerekmektedir
Vedat Çağırtekin*
Sayın Abdullah Öcalan’ın “Asrın Çağrısı” ile birlikte Türkiye’de yeni bir döneme girilmiş bulunulmaktadır. İktidarın “Yeni Türkiye” olarak adlandırdığı bu yeni sürecin detayları henüz halk tarafından belirsizliğini koruyor olsa da eşit bir yurttaşlık fikrinin ön plana çıkacağını söylemek yanlış olmaz sanırım. Elbette eşit yurttaşlık fikrinin uygulanabilmesi için yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulacaktır. Ancak Kürt ve Türk halkları arasında eşit bir yurttaşlıktan söz edebilmek için öncelikli ve ivedi olarak “sosyal adalet ilkesi”nin uygulama alanı bulması gerekmektedir.
Sosyal adalet, hukuksal açıdan ilişkileri düzenlemekle beraber, politik ve felsefi açıdan da toplum içinde yer alan çeşitli topluluklar ve gruplar arasındaki ilişkilerde adil ve hakkaniyetli bir sosyal yaşamı oluşturmak adına ortaya çıkmış bir kavramdır. Toplum içerisindeki birey ve grupların ortaklaşa belirlenen ihtiyaçlarını karşılamak için tam ve eşit katılımı ifade etmektedir. Sosyal adaleti sağlamak için zenginliğin adil dağılımını, fırsat eşitliğini, vergilendirmeyi, sosyal güvenliği, kamu sağlığını, kamu hizmetlerini, iş kanunu ve piyasaların düzenlenmesini sağlamak gerekmektedir. Bu bağlamda John Rawls’ın sosyal adalet anlayışına göz atmakta fayda olacaktır.
John Rawls’a göre adalet, toplumsal yapının temelidir. Rawls; devletin, toplumda en dezavantajlı durumda olan bireylerin refahını maksimum hale getirmekle görevli olduğunu belirterek “dağıtıcı adalet” üzerinde durmaktadır. Rawls’ın adalet anlayışının iki temel ilkesi vardır: Bunlar “eşit temel özgürlükler” ve “adil fırsat eşitliği” ilkeleridir. Birinci ilkeye göre; her bireyin, herkese yönelik olan temel bir özgürlük sistemi ile uyumlu, en geniş eşit temel hak ve özgürlüklere hakkı vardır. Bu ilke, kanunlar karşısında herkesin eşitliğini savunmaktadır. İkinci ilkeye göre ise, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler bertaraf edilmelidir. Sosyal ve ekonomik olanaklar hem en dezavantajlıların yararına olacak şekilde düzenlenmeli hem de fırsat eşitliği sağlayacak şekilde kurumlar ve pozisyonlar herkese açık hale getirilmelidir. Rawls’ın adaletinde her bir birey haklara sahip olma ve onu kullanma konusunda eşit haklara sahiptir ve devletin vatandaşlarına bu hakları kullanmalarında sorumluluğu bulunmaktadır.
Türkiye’nin son yüz yılına baktığımızda adalet, en az Kürt kimliği kadar Kürtlerden çalınan bir olgu. Türk devletinin baskı ve imha politikalarıyla birlikte Kürtler hayatın her alanında adaletsizliklerle karşı karşıya bırakılmışlardır. Yüz yıllık süreçte Türk devleti tarafından uygulanan baskıcı politikalar, Kürtlere “ya boyun eğersin ya da yaşamın dışında kalırsın” tehdidi savurmuştur. Bu sebeple Türkiye’de en ağır koşullarda çalışanlar ve getto mahallelerde yaşayanlar hep Kürtler olmuşlardır.
Sosyal adaletsizliğin bir sonucu olarak Kürtler; yargıda, ekonomide, siyasette, sanatta ve sosyal yaşamda eşit haklara sahip olamamışlardır. Sayısız örnekleriyle bildiğimiz üzere ceza yargılamalarında lehe olan delillerin toplanmaması, işkence ve kötü muameleye ilişkin şikayetlerin sonuçsuz bırakılması, yargılamaların sürüncemede bırakılması gibi uygulamalarla hak arama özgürlüğü aktif bir şekilde kullandırılmamıştır. Kürtçe konserler iptal edilmiş, Kürt sanatçılar haksız soruşturmalarla gözaltına alınmış, çeşitli programlarda Kürtçe şarkı söylenmesi yasaklanarak Kürt sanatçıların daha geniş kitlelerle buluşmasının önüne geçilmiştir. Kürt siyasetçilerin medyada kendilerini ifade etmesi engellenmiş, ifade özgürlüğü kapsamındaki demeçlerinden dolayı haklarında soruşturmalar başlatılmış, halk iradesiyle seçilen belediye başkanlarının yerlerine kayyum atanarak Kürt siyasetinin önü kesilmeye çalışılmıştır. Sosyal yaşamda ulusal kıyafetler yasaklanmış, düğünlerde Kürtçe müzik eşliğinde halay çekilmesi tutuklama gerekçesi sayılmıştır. İş çıkışı evine giden Kürtler, GBT uygulamalarına tabi tutularak kriminalize edilmiştir. Sporda Kürt takımlarına ve taraflarına yönelik ırkçı saldırılar örgütlenmiş, Kürt takımlarına seyircisiz oynama ve puan silme cezaları uygulanmıştır. Kürt olmak, işe alınmama; Kürtçe konuşmak, işten çıkarılma gerekçesi haline getirilmiştir. Kürtler, yaşadıkları ülkede özgürce haklarını arayamamış ve adil bir sosyal statü elde edememişlerdir. Bugüne kadar uygulanan politikaların bir sonucu olarak kağıt üzerinde Kürtlere verilen vatandaşlık, uygulamada karşılığını bulamamıştır.
“Yeni Türkiye” iddiasında olan mevcut iktidarın yapması gereken ilk işlerden biri sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak sosyal adaletin tesis edilmesi olmalıdır. Kürtlere yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalara son verilerek eşit yurttaşlık temelinde Rawls’ın sözünü ettiği eşit temel özgürlükler ve adil fırsat eşitliğinin sağlanması gerekmektedir. Sayın Abdullah Öcalan’ın tarihi mesajının Kürtçesi okunurken Türk medyasının “zaten kimse anlamayacak” diyerek sesi kapatmasının ve inkar politikalarını devam ettirmesinin eşit yurttaşlık fikriyle bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır. Platon’un “Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir” hatırlatmasıyla bu durumun mevcut iktidar tarafından iyi kavranması ve yeni sürece uygun politikaların üretilmesi elzemdir. Türkiye’de “adil” bir yönetim anlayışı, ancak ve ancak bu durumda mümkün olabilir.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi, avukat