Kürt meselesinin şiddet zemininden siyaset zeminine taşınacağı tarihsel zamanlardan geçiyoruz. Çelişkili duyguların ve sorgulamaların bolluğu doğal olarak belirsizliği besliyor. İnisiyatif alan özneler çelişkileri bertaraf etmekle boğuşuyor.
İnisiyatiflerle yürüyen süreç, Kürtlerin hukukunun yanı sıra çoklukların stratejik rolünün de bir o kadar kritik olduğu bir süreç. Çokluklar ne yapmalı, nerede durmalı gibi sorulara verilecek yanıtlar gelecek siyasetine ışık tutuyor.
Üçüncü Yol siyasetinin sürekliliği
Dönüşen, dönüştüren bu siyasal konjonktürde tüm dinamikler saflarını güncelliyor. Ezilenler açısından safların tahkimatı yeni yaşamın kaldıracı olan Üçüncü Yol siyasetini yeniden tartışmaya açıyor.
Üçüncü Yol siyaseti mümkün olanı arzulamayı kesintisiz öneren stratejik bir yol. Üçüncü Yol’dan yürüyerek yapılan siyaset, bir yandan “sürekli devrim” ilkesini esas alarak savaş toplumundan barış toplumuna geçişin imkan ve olanaklarından yararlanmayı; diğer taraftan sistemsel eleştiriyi canlı tutarak mega toplumsal yapıların dönüşümünü kolaylaştırabilir. Böylece barış toplumuna geçiş eşiğinde zihniyet devrimiyle dirilen teorik ve pratik kavga, yeni siyasal araçların takviyesiyle yeni bir aşamaya geçme şansını yakalamış olur.
Üçüncü Yol siyaseti, kavgası verilerek kazanılan her mevzinin tahkim edilmesini öneren devrimci siyasetin yoludur. Aynı şeyleri yapmayı değil, farklı ve yeni olanı arzular ve örgütler. Arzular “ilkelerden” güç alır. İlkeler dönemsel değil tarihsel hataların ve deneyimlerin sonucunda varılan ortak aklın yasalarıdır.
İlkelerin yağmalandığı eşiklerde tüm örgütlenmeler çark eder; kaçınılmaz olarak kavgası verilen her şey yeniden hortlar; bir sefer delindi mi delik büyür, birikim o delikten akıp çöpe gider. O zaman tarih tüm yanılgıları ve hatalarıyla, günahı ve sevabıyla yeniden tekerrür eder. Tekerrür eziyetin şiddetini büyütür. Bir daha hatırlamak gerekirse; Üçüncü Yol siyasetinin temel hedeflerinden biri de ezilenlerin bedeninde süregelen tekerrürün şiddetini kırmaktır.
Devlete, iktidara, sermayeye, dinciliğe karşı inşa edilen devrimci bariyerler niceliğin niteliğe, keyfiliğin ilkelere dönüşmesiyle başarıldı. Ancak hiçbir devrim salt bariyerlerin arkasına saklanılarak korunamaz, büyütülemez. Bu konuda sağ ve sol iktidar deneyimleri öğreticidir. Birikimin veya bariyerlerin arkasına saklandıkça en değme demokrasiler, en değme yapılar iktidara, sermayeye, devletçiliğe, dinciliğe saplanıp kaldı.
Üçüncü Yol siyaseti her şart altında dogmatizme ve gericiliğe meydan okuyan özgürlükçü aklın ürünüdür. Yeni toplum örgütlenmesinin motorudur.
Üçüncü Yol siyasetinde niceliğin niteliğe dönüştüğü eşikler devrimci eşiklerdir. Niceliğin nicelikle sınırlı kaldığı yerde -yukarda bahsedildiği üzere- ilkeler askıya alınır, yerleşik düzeneklerin baskısı artar ve başa dönülür. O zaman aşiretçilik, erkeklik, devletçilik, dincilik yeniden hortlatılır.
Başka bir deyişle yol zayıf ise toplumun bedeninde açılan yaralar genişler, krizler büyür, tekerrür kırılmaz. Ezilenlerin kafası okşanır, iradeleri istismar edilir. Düzenin çarkında aktör değişse bile düzen kaldığı yerden kötülük üretmeye devam eder.
Yol güçlü ise demokratik toplum mümkündür. O zaman güçlendirilmiş; ilkeli, kararlı, tutarlı, kapsayıcı bir Üçüncü Yol siyaseti ile demokratik toplum inşasına sarılmak gerekir. Kaldı ki kimsenin diğerini ezmediği demokratik toplum düzeni ancak ezilenler ve sömürülenlerin özne olduğu kolektif bir diziliş ile inşa edilebilir.
Üçüncü Yol’un öznesi çokluklardır. Çokluğun dinamikleri savaş koşullarında olduğu gibi barış koşullarında da konjonktürel tuzaklara takılmadan siyaseti devrimci lenslerle, kesintisiz bir inanç ve kararlılıkla yapabilme kapasitesine sahiptir ve gecikmeden bu iradi kapasiteyi harekete geçirebilmelidir.
Kürt barışı toplumun lehine olan kültürel, siyasal ve iktisadi dönüşümün kaldıracıdır. Ortak düşman üreten değil düşmanlık mefhumuna karşı esaslı sorunların çözümünü ve esaslı dostluğu hedefler. Kürt barışının sömürü düzeneklerine teslim edilmemesi; cins, doğa ve toplum kırımına onay verecek bir barış olmamasının ön koşulu barışın yükünü çoklukların omuzlamasından geçer. Tarihsel olarak da halkların barış içinde yaşaması için teorik ve pratik işçilik kadın hareketlerinin, sosyal demokratların, emekçilerin, sosyalistlerin, etik-politik sorumlulukları arasındadır.
Kürt barışının etki alanı geniş olduğu için kurucuları da çoklu olacaktır. Bu nedenle otoriter barış yerine demokrasiyle yükselmesi gereken barışı kurmak için çokluklar her zamankinden daha fazla inisiyatif almalı. Kuşkusuz ilkesel olarak da barışı istiyorsak barışın inşacısı olabilmeliyiz. Özellikle çokluğun ezilen dinamikleri Kürt barışının asıl inşacıları olabilmeli. Onurlu barışı, eşit yurttaşlığı ve müreffeh yaşamı siyasete Üçüncü Yol’dan bakarak kurabiliriz.