Sayın Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı yaptığı siyasi ortam, iktidarın demokratikleşme ihtimaline karşı yaptığı sabotaj sonunda ciddi biçimde değişti. Başından beri mevcut sürece, yalnızca kendi iktidar çıkarlarının penceresinden yan bakan Erdoğan, baş rakibi Ekrem İmamoğlu’na karşı giriştiği operasyonlarla, İmralı çağrısının “demokratikleşme+silahsız mücadele” denklemini yıktı. İktidar darbeden geri adım atmadığı ve durumu normalleştirmediği takdirde hiç kimse PKK’nin silah bırakmasını ve örgütünü dağıtmasını beklemesin.
Herkes demokratikleşme yolunda somut adımlar bekler ve Sayın Öcalan’ın özgürleşeceğini umarken, bırakalım Öcalan’ı, Erdoğan bugüne kadar Kürt sorunu dahil, hiçbir temel sorunda ortaya somut bir proje koymayan, sadece kendisinin koltuğunu tehdit eden Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına alarak, var olan rejimden demokrasiye doğru adım atmak şöyle dursun, “muhalefetsiz ve seçimsiz” diktatörlüğe doğru çok tehlikeli bir adım attı.
Tekrar ediyorum; iktidar darbeden geri adım atmaz ve durumu en azından Öcalan’ın çağrı yaptığı koşullara kavuşturmazsa, “barış ve demokratik toplum süreci” hızla “erken seçim” yoluyla iktidarın devrilmesine bağlı kalacaktır. İktidar kendisine Kürt halkı tarafından tanınan son şansı kendi eliyle kaçırmış bulunuyor.
Sanıyorum, Ekrem İmamoğlu’na karşı operasyonu planlayanlar, akılsız bir tahminden yola çıkmış bulunuyorlar. Fiili müzakere sürecinde ağır bir sorumluluk yüklenen ve Kürt halkını Newroz alanlarında Öcalan’ın çağrısı etrafında milyonlar halinde harekete geçiren DEM Parti’nin CHP’ye yönelik darbe yeltenişi karşısında sessiz kalacağını, “kendi gündemine sıkışacağını”, böylece muhalif parti ve kitlelerden izole olacağını, sonuçta iktidarın her türlü dayatmasına açık hale geleceğini hesap etmişe benziyorlar. Bu hesap tutmamıştır. DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan Newroz alanlarından, DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le birlikte çıktığı kürsüden “demokrasi olmadan barış olmaz” diyerek, bu oyunu bozmuşlardır.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel trol ordusunun ve müzmin ulusalcıların “biz burada kan ağlıyoruz, Kürtler bayram yapıyor” kışkırtmalarını elinin tersiyle itmiş, milyonlarca Kürdün alanlarda “demokrasi” haykırışını hatırlatarak, tüm meydanlarda partisinin yaptığı protesto eylemleriyle Newroz kutlamalarının aynı amaçta birleştiğine cesaretle işaret etmiştir.
Birçoğumuz Malazgirt meydanlarından, İstiklal Savaşı cephelerinden söz etse de, ben Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türk halk çoğunluğu ile Kürt halk çoğunluğunun “demokrasi” için aynı anda ilk defa harekete geçtiğini düşünüyorum. Fırat, Dicle, Munzur Kürdistan’da, Kızılırmak, Yeşilırmak, Menderes Türkiye’de aynı anda kabarmış, önündeki ortak barikatı zorlamaya başlamıştır. CHP kendi Cumhurbaşkanı adayına CHP iktidarı için özgürlük istiyor, buna karşı DEM Parti Öcalan’ın özgürlüğünü Türk-Kürt ittifakını yeniden kurmak, savaşa son vermek ve tüm Ortadoğu’da barış, demokrasi ve refah için istiyor olsa da, şimdi bu iki parti isteklerinin karşısındaki ortak engele karşı birleşmenin eşiğinde bulunuyorlar.
Üçüncü defa tekrar ediyorum. Eğer Erdoğan darbe yeltenişinden vazgeçmez ve durumu çağrı öncesi şartlarına geri çevirmezse ülke ya erken seçimde Kürt ve Türk halkının ittifakıyla bu rejimden kurtulacak ya da iç çatışmaların sonunda “seçimsiz” diktatörlüğe ve önünde sonunda çok daha yıkıcı savaşlara sürüklenecektir. Aklıma, devlet içinde bir takım güçlerin, seçmen tabanını kaybeden Erdoğan’a artık ihtiyacı olmadığı ve Öcalan’ın sürekli uyardığı “darbe mekaniğini” çalıştırarak, hem Erdoğan’ı sırtından atacağı, hem de demokrasiye “paydos” diyeceği ihtimalleri bile geliyor.
Darbe aynı anda hem erken seçime hazırlanan CHP’yi ve hem de Öcalan’ın başlattığı “Barış ve Demokratik Toplum” sürecini hedeflemiştir.
Ben her şeye rağmen DEM Parti’nin bir yandan fiili müzakere sürecinde, eğer bu sürece iktidar son vermezse, kendi rolünü daha kuvvetle oynayacağı, devlet Kürdistan’da saldırıya geçmediği durumda Kürt halkını herhangi bir zamansız kalkışmaya sürüklemeyeceğini düşünüyorum ve bu ihtiyatlı tutumu Öcalan’ın duruma müdahale edeceği zamana kadar sürdürmesini akla uygun buluyorum.
Buna karşılık DEM Parti’nin sosyalist bileşenlerine, şu aşamada büyük bir rol düştüğünü sanıyorum. DEM Parti kimlikleriyle sosyalist bileşenlerin, en kısa zamanda ortak bir girişim temelinde metropollerde, tek bir girişim ismi ve logosu altında birleşerek, DEM Parti dışındaki sosyalistlerle ve CHP’yle ittifak halinde darbeye karşı mücadeleye çok büyük bir katkıda bulunabileceğine inanıyorum. CHP içindeki müzmin ulusalcıların ve şu anda CHP’yle “dayanışma” gösteren İyi Parti ve Zafer Partisi gibi ultra milliyetçilerin, iktidara karşı mücadeleyi, onu “İmralı’yla uzlaşmaya” girdiği için suçlayarak rayından çıkarmasını DEM Parti’nin sosyalist bileşenleri önleyebilir. Bu gerçekleştiği zaman Fırat, Dicle ve Munzur’un birleşik Kürdistan ırmağı ile Kızılırmak, Yeşilırmak ve Menderes’in birleşik Türkiye ırmağı, biri Doğu’dan Batı’ya, diğeri Batı’dan Doğu’ya doğru akacak, önündeki bütün faşist, militarist ve bürokratik engelleri demokratik, devrimci bir sel olup süpürecek, ülkeyi pisliklerden temizleyecektir.
Oyları küçümsenen sosyalist hareket tarihi bir rol oynamanın eşiğindedir.