Kürdistan devrimiyle dünya devrimi başladı. Kürdistan devriminden dünya devriminin tamamlanmasına giden yolda Türkiye devrimi nerede duruyor? Sanırım Kemal Pir’in sözüydü, Kürdistan devrimiyle Türkiye devriminin ikiz devrim olacağı
İsmail Özaydın
Hegel’in Tinin Görüngübilimi, Önsöz Paragraf 11 böyle başlıyor. Her çağın, her öznenin narsisizmi vardır, (öz)gücünü fark edişi ve sorumluluğu eline alışı… Şimdi bizim çağımız, biz varız; Abdullah Öcalan: “Yeni bir çağ açıyorum, yeni bir mücadele dönemi başlatıyorum!” Onun bu sözünü İmralı heyetinden Cengiz Çiçek, haftalık Atılım gazetesindeki söyleşisinde aktarıyor. Gelecekte tarih, İmralı 27 Şubat 2025 Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı yeni Sosyal Evren’in Bigbang’i olarak yazacak!
Çocukluğumdan beri Kürtleri tanıyorum. Ama ancak sekiz dokuz ay önce gördüm: Artık Kürt kadını, Kürt ulusu, yalnızca Türkiye’nin, Ortadoğu’nun değil, insanlığın, tüm dünyanın öncüsü, umudu durumunda! Bir yandan da, Kürt ulusu soykırım niyeti ve girişimiyle karşı karşıya!.. Bakur’un sömürgecisi, Rojava’nın bir bölümüne de, Başur’un bir bölümüne de yerleşmiş durumda. Son hedef mutlaka Rojhilat’tır. “Dünyanın neresinde olursa olsun bir Kürt oluşumu, bizi ilgilendirir ve hedefimizdir!” sözünü kim, ne zaman söyledi? Bir uçta tüm insanlık öncülüğü, bir uçta aynı insanlık önünde yok edilme! Hangisi gerçekleşecek? Tarihte görülmeyen en iyi durumun olasılığının ve en kötü durumun olasılığının birbirine eşit olduğu, en duyarlı, en önemli, en belirleyici andayız!
Kürdistan devrimiyle dünya devrimi başladı. Kürdistan devriminden dünya devriminin tamamlanmasına giden yolda Türkiye devrimi nerede duruyor? Sanırım Kemal Pir’in sözüydü, Kürdistan devrimiyle Türkiye devriminin ikiz devrim olacağı. Türkiye sosyalist hareketi, Kürdistan devrimini anlayamadı. (Tersi de söylenebilir: Kürdistan devrimi, kendini Türkiye sosyalist hareketine anlatamadı.) Kürdistan devrimi, dünya devrim tarihin(d)e devrim olarak başladı ve sürüyor. Şimdi ikinci devrimi, kendinde devrimi yapma eşiğinde. Türkiye devrimi, onun hızına yetişemiyor; birinci Kürdistan devrimini anlayamamışken, ikincisiyle yüz yüze!
Dünyadaki tüm insan-insan çelişkilerinin, sorunlarının, tüm insan-doğa çelişkilerinin, sorunlarının çözümü, belki de bundan sonra devrimle değil, barışla olacak. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı bunu mu söylüyor? Yüzyıllar öncesinden ulusumun Yunus’u “Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz” demişken, Türkiye’de bir barış hareketi bile yok! Deminki soruyu şöyle mi soralım: Kürdistan barışından dünya barışına giden yolda Türkiye barışı nerede duracak?
Devrim ya da barış hangi yoldan ilerlenirse; acaba dünyada her yerde ve tüm sorunlar çözüldükten sonra mı Türkiye sorunları çözülecek? Kim bilir, askerdeki “Kandıra’lı, sen de dur!” öyküsü belki de bize çocukluğumuzda bunun için anlatıldı! Türkiye’nin özgücünü (ya da “özoluşunu”) fark etmesi ve küresel sorumluluğunu ele alması gerekiyor. Türkiye bunu yapabilir. Ama nasıl? Bunun yanıtını aramalıyız Türkler, Kürtler ve başka halklar…
Uygulanacaksa; fesih çağrısı evrenseldir. Aklıma 20. yüzyıl başları, Lenin ve Ekim devrimi, 1908 devrimi, Freud, Pavlov, Einstein, Kuantum fiziği, penisilinin keşfi, Gerçeküstücülük, Dada geliyor. Ama bu daha fazlası: Dünyadaki her şey feshedilmelidir ve yeniden yaratılmalıdır! Abdullah Öcalan’ın çağrısı, tüm insanlığa bu ödevi ve olanağı sunmaktadır. 1989’da mıydı, Glasnost ve Perestroyka sırasında “Eskiden politika politikayı deviriyordu, şimdi politika devriliyor” diye yazmıştım ve dünyada tüm insanların politik olarak eşitlendiğini, her insanın düşünmesi ve düşüncesini iletmesi gerektiğini hissetmiştim. Bu durum asıl şimdi geçerli ve zorunlu.
Çağrı, Türk-Kürt ittifakı için yapılsa da, insan-insan ittifakı içindir ve insan-doğa ittifakı içindir. Dünyadaki tüm insanlara, tüm canlılara ve tüm evrene!.. Abdullah Öcalan sanki annesi meraktayken, köydeki tüm çocukları toplayıp dağ tepe koşturuyor. “Bir yetişkin, çocukluk hayallerine ihanet etmemişse, asla kötü bir insan olmaz”; onun bu mealde bir sözü var. “Yüklendim” sözü de onun. Glasnost-Perestroyka zamanında Haydar Kutlu’nun “Tarih, bir sınıfa bir kez görev verir” dediğini hatırlıyorum. Bu kez tarih bir ulusa görev verdi. O ulus; Kürt ulusu. Kürt ulusu ve Abdullah Öcalan, tek başına dünyanın tüm yükünü yüklenmiş durumda.
İngiltere’de sürgünde Marx öldüğü zaman, oradaki yoldaşları onu defnettikten sonra, Engels mezarın başında bir konuşma yapar. “Darwin nasıl organik doğanın yasasını bulduysa, Marx da toplumun yasasını buldu…” gibi sözlerle, Marx’ın tarihteki yerini tanımlar. Konuşmanın başında şöyle bir cümle var: “Bugün insanlığın boyu, bir kafa boyu eksildi.” Kapital’in birinci cildinin önsözünde Marx, yapıtı konusunda “bilimsel eleştiriyi hoşgörüyle karşılayacağını” belirterek, “fakat kamuoyunun önyargılarına gelince, büyük Floransa’lının (Dante) sözünü” aktarır: “Segui il tuo corso e lascia dir le genti!” (Sen yolunda yürü, bırak ne derlerse desinler!) İzninizle; ben bunu en büyük bireyci Marx’tır diye yorumlarım hep!
Hepimiz, her insan öldüğü zaman, insanlığın boyu bir kafa boyu eksilmiş olacak. Her bir insan önemlidir ve değerlidir. Abdullah Öcalan hepimizi, yeryüzündeki her bir insanı düşünmeye, hissetmeye, sözümüzü söylemeye ve eyleme, yaşama çağırıyor. Onun fiziki özgürlüğü bir an önce sağlanmalıdır; umut hakkı uygulanmalıdır. Söylediği ve muştuladığı “Yeni bir çağı” ve “Yeni bir mücadeleyi” onunla birlikte gerçekleştirebiliriz!