Suriyeli Gazeteci Abir Naeseh Bilgin ile Suriye’de Alevilere yönelik katliamı ve tanıklığını konuştuk:
Açıklanan son rakam 1500 kişinin yaşamını yitirdiği yönünde. Saldırıları sürüyor. Bu sayı artabilir. İnsanlar kendilerini güvensiz hissediyor ve korkuyorlar. Başlarına bir şey gelirse şikayet edecekleri, onları muhatap alacak bir kurum yok gibi hissediyorlar
Hüseyin Kalkan
Suriye’de HTŞ’nin Şam’ı elegeçirmesi ile birlikte başta Aleviler olma üzere farklı toplumsal kesimler ciddi bir risk altında. Geçtiğimiz haftalarda Lazkiye başta olma üzere Alevilerin yoğun yaşadığı yerlerde büyük katliamlar yaşandı. Risk artarak devam ederken, bölgeden sağlıklı bilgi almak da güçleşiyor. Biz de bölgeyi yakından takip eden Suriyeli gazeteci Abir Naeseh Bilgin ile neler yaşandığını konuştuk.
Abir Naeseh Bilgin, Esad rejimi düştüğünde Suriye’de belli bir rahatlama yaşandığını, Alevilerin de yeni yönetime kısmi bir kredi açtığını ama zamanla bu kredinin kaygıya ve paniğe dönüştüğünü söylüyor. Bilgin, katliama giden süreçle ilgili şu belirlemelerde bulunuyor. “Ben aralık ayında Medyascope ekibi ile Suriye’ye gittim. Halep’i gezdik, Şam’ı gezdik, Lazkiye’yi gezdik. Özellikle Alevilerin yaşadığı bazı mahalleleri gezdik. Esad’ın köyünü ziyaret edip insanlarla sohbet ettik. Şu izlenimleri edindik. İnsanlar kesinlikle çok rahatlamış. Artık Esad rejiminin bir çıkmaza girdiğinin farkındaydılar. Onlar da çok yorulmuş, çok yıpranmıştılar. Hiçbir yere varmayan bu savaşta çok şey kayıp etmişlerdi. Evlatları savaşta yaşamını yitirmişti. Ailesinde asker olmayanlar ise açlıkla, sefaletle mücadele ediyordu. Herkes ama herkes Esad rejiminin diktatör bir rejim olduğunun farkındaydı. 8 Aralık’a gelindiğinde herkes bir umutla uyandı. Çünkü ‘Artık eski dönem bitti yeni bir döneme giriyoruz’ diye düşündüler. Ama umutla birlikte herkesin içinde bir kaygı da vardı. Bu kaygının nedeni de yeni gelenlerdi. Yeni gelenlerin geçmişi bilindiği için, içinde kanlı selefi, cihatçı gruplar olduğu için, herkes aynı zaman inanılmaz kaygılıydı. Ama yeni yönetim azınlıkları koruyacağını, herkese eşit davranacağını, ülkeyi refaha ve güvenliğe taşıyacaklarını söylüyordu. Suriye halkının da istediği şeyler bunlardı zaten. Onun için herkes bu söylemi benimsedi ve umutla baktı. Ancak kaygının gittikçe büyümesine neden olan olaylar yaşandı.”
‘Tedirginlik nedensiz değil’
Bilgin, Alevi mahallelerinde daha fazla kaygı olduğunu söylüyor. Bunun nedensiz olmadığını belirten Bilgin, kaygı verici ortamı şöyle anlatıyor: “Alevilerin ve azınlıkların yaşadığı mahallelerde daha fazla kaygı olduğunu görebiliyorduk. Bunu pekiştiren olaylar oluyordu. Ev basmalar, keyfi tutuklamalar, ara sıra düzenlenen sözde güvenlik operasyonlarında sivillerin öldürülmesi, kaçırma olayları, faili meçhul cinayetler, mezhepçi saldırılar, hakaretler vs vs. Yönetim başta bu olayları ‘münferit olaylar’ olarak adlandırdı. Sorumlulardan hesabını soracağını açıkladı. Fakat zaman geçtikçe olaylar artıyordu. Arttığı gibi devamında faillerin tespit edildiğini ya da yargılandığını göremedik. Bu durum insanların içindeki kaygıyı daha da artırıyordu. Öte yandan düzenlenen güvenlik operasyonlarında aranan kişi listesi açıklanmıyordu. Dolayısıyla aranan mahallede yaşayan insanlar kimin arandığını bilemeden öldürülüyor, şiddete ve hakarete maruz kalıyorlardı. Üstelik Aleviler, ‘Biz rejim kalıntılarını reddediyoruz. Eski rejime bağlı tüm gruplara karşıyız. Aramızda onları istemiyoruz. Huzur ve güven içinde yaşamak istiyoruz. Bunun için ne yapmamız gerekiyorsa ona hazırız’ diyor.”
Kayıp askerler
HTŞ’nin iktidarı ele geçirdikten sonra onbinlerce askerin silahını teslim ettiğini söyleyen Bilgin, şunları ekliyor: “8 Aralık’tan sonra uzlaşma merkezleri kuruldu. Birçok asker silahını teslim etti. Medyascope ekibi ile Lazkiye’de ziyaret ettiğimiz bir uzlaşma merkezinde, merkezin sorumlusu bize son bir hafta içinde on yedi bin askerin silahını teslim ettiğini söyledi. Sadece bir merkez bir hafta içinde bu kadar silah teslim edildiğine göre, gerisini düşünün. Lazkiye’de onlarca merkez vardı. Fakat gel gör ki uzlaşma yapmasına rağmen bu askerlerin binlercesi sonradan düzenlenen güvenlik operasyonlarında tutuklandı. Üstelik yargısız tutuklanmaya devam ediyorlar. Aileleri onların hakkında bilgi alamıyor.”
Keyfi işten çıkarmalar
Yeni yönetimin keyfi işten çıkarmalar uyguladığını belirten Bilgin, bu durumu açıklarken aynı zamanda Suriye’nin sosyolojik bir gerçeğinin altını çiziyor: “Esad rejimi zamanında özellikle Alevilerin yoğun yaşadığı sahil bölgesinde sanayi, özel sektör hiç teşvik edilmedi. O bölgelerde gençlerin çalışabileceği hemen hemen özel sektöre ait bir işyeri yoktu. Dolayısıyla tek seçenek devlet memuru olmaktı. Elbette bundan faydalanıp hak etmediği halde yolsuzlukla memur olmuş bir kitle var. Yalnız bahsettiğim son işten çıkarma uygulamaları belli bir veriye dayanmıyordu. Kimi neye göre işten çıkarıldığı açıklanmıyordu. Bu durum insanlarda büyük bir mağduriyet hissi yarattı. Ayrıca uzmanlar şimdiki hükümetin zaten geçici olan bu süreçte sadece işleri yürütmekle mükellef olduğunu, toplu işten çıkarma gibi karar alma yetkisine sahip olmadığını söylüyorlar. Yeni yönetimin ilgili bakanları devlet kurumlarında 400 bin bankamatik memur olduğunu söyleyerek binlerce kişiyi işten çıkardı. Üstelik ellerine hiç yazılı bir karar sunmadan. Sadece sözlü olarak bu işten çıkarmalar uygulandı. Ülkenin zaten %90’ı yoksulluk sınırı altında, insanlar aldıkları 15-20 dolarlık maaşla ancak ekmek alabiliyor. Şimdi ise o bile yok.”
Aleviler damgalandı
Alevilere karşı başlatılan son saldırıların böyle bir atmosfer içinde geldiğini söyleyen Bilgin, şöyle devam ediyor: “Zamanında uzlaşma sürecinde silahını teslim etmekten imtina eden bir grup vardı. Bunlar genellikle Esad zamanında savaş suçlarına bulaşmış gruplar. Dolayısıyla teslim olurlarsa cezalandırılacaklar. Bunların bir kısmı ülke dışına kaçabilmişken diğer bir kısmının sahil bölgesindeki dağlara sığındığı söyleniyor. Yalnız sahil bölgesindeki halk bu silahlı gruplara karşı olduğunu, onları aralarında istemediklerini, bu silahlı grupları kucaklayan bir yapı olmadığını her fırsatta dile getirdi. Ayrıca yönetim de daha önce düzenlediği farklı operasyonlarda aranan bu kişilerin bir kısmını yerel halkın yardımı ile tutukladığını duyurdu. Bu atmosferin içinde 6 Mart’a geldik. 6 Mart’ta Lazkiye’ye bağlı Ceble ilçesinde ve başka noktalarda güvenlik ve asker güçlere karşı pusular kuruldu. Kurulan pusularda 20 görevli hayatını kaybetti. Ardından Savunma Bakanlığı sahil bölgedeki ‘rejim kalıntılarına’ karşı en büyük askeri ve güvenlik operasyonu başlattığını duyurarak binlerce askeri bölgeye gönderdi.”
Cihad çağrısı yapıldı
Bilgin, askeri operasyonlarla birlikte, sahil bölgesine yakın Humus, Hama, Halep ve İdlib gibi farklı şehirlerde, bazı camilerde cihad ve seferberlik çağrıları yapıldığını söylüyor. Ayrıca bazı sosyal medya hesaplarında da aynı çağrıların yapıldığını belirten Bilgin, Alevi katliamına dair şu bilgileri veriyor: “Sahile on binlerce silahlı insan geldi. İçinde Savunma Bakanlığı’na güvenlik birimlerine bağlı birlikler, ayrıca cihad çağrısına gelen sivil militanlar da vardı. Tanıklar saldırıyı gerçekleştiren grupların içinde hem yerel hem yabancı uyruklu gruplar olduğunu anlattı.”
Yardım çığlıkları geliyordu
İlk gün yeteri kadar bilgi akışı olmadığını söyleyen Bilgin, daha sonra yardım çığlıklarının yükseldiğini ekliyor. Bilgin, durumu şöyle özetliyor: “7 Mart Cuma öğleden sonrasına kadar çok net bilgi alamıyorduk. Çünkü iletişim kurmamız çok zordu. Ama cuma öğlenden sonra videolar gelmeye başladı. Yardım çığlıkları gelmeye başladı. Ama her yerden, Lazkiye’nnin kırsal bölgesinden, Ceble, Snaubar, Elkabu, Muhtariye, Brabişbo, Şerrife, Eşşir, Tartus’un kırsal bölgesinden, Banyas ilçesinden, Hayılkusur, başka başka şu an aklıma gelmeyen bir sürü mahalleden ve köyden yardım çağrıları gelmeye başladı. Yardım çağrıları yapanlar, gelen grupların ev ev gezdiklerini, önüne çıkan herkesi öldürdüklerini, mezhebini sorup Alevileri direk öldürdüklerini, öldürülenler arasında kadın, çocuk ve yaşlılar olduğunu anlattı. Tanıklar ayrıca bazı köylerde özellikle erkekleri öldürüldüğünü anlattılar. Öldürülen erkekler arasında uzlaşma yapmış askerler olduğu gibi, askerlikle alakası olmayan çok sayıda sivil olduğu söyleniyordu. İnsanların genellikle evden çıkmadığı, bazılarının da kırsal bölgelere ve mağaralara saklandığı, evlerinde öldürülmekten korkan bu ailelerin günlerce arazilerde açıkta kaldıkları, susuz, ekmeksiz korku içindeki bekledikleri gelen haberler arasında. İnsanlar bu bekleyişleri ‘ölüm bekleyişi’ olarak tarif ediyordu. Tanıklar ayrıca, saldırıya maruz kalan bölgelerde, evlerin yağmalandığını, altın, para ve araba gibi değerli her şeyin çalındığını, bölgedeki dükkanların, eczanelerin ve marketlerin yağmalandığını ya da yakıldığını anlattı.”
Veriler katliamı işaret ediyor
Tarafsız gözlemcilerin verdiği bilgileri hatırlatan Abir Naeseh Bilgin, bütün verilerin Alevi katliamını işaret ettiğini söylüyor. Bilgin şöyle devam ediyor: “Şimdi biraz veri konuşalım. Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi (SOHR) diye bir kurum var. Bu arada bu kurum yıllar boyunca Esad’ın farklı bölgelerde yaptığı katliamların verisine dair en önemli kaynaklardan biriydi. Yani zaten 2-3 kaynak vardı Suriye’de. Bu da başlarında yer alıyordu. Aynı şekilde Alevi bölgelerinde yapılan katliamlarla ilgili açıklamalar yapmaya başladı. Verilerden bahsetmeye başladı. Onu da yaftaladılar. Yani onun da aslında yalan söylediğini söylemeye başladılar. İnanılmaz bir inkar hamlesi ilk günden beri yürütüldü. Şimdi bu gözlem evi en son açıkladığı rakam, 1500 üzerinde kişinin öldüğü şeklindeydi. Saldırıları sürüyor. Bu sayı daha artabilir. İnsanlar kendilerini güvensiz hissediyor ve korkuyorlar. Emniyet birimlerinin çalışanlarının büyük bir kısmının işine son verildi. Dolayısıyla bu birimlerde büyük bir boşluk oluştu. İnsanlar başlarına bir şey gelirse şikayet edecekleri, onları muhatap alacak bir kurum yok gibi hissediyorlar. Bu da onları daha da çok kaygılandırıyor.”
YARIN: Aleviler nasıl güvende olacak?