1968 kuşağı, kapitalist sistemin son finansal krizinin yaşandığı döneme denk gelir. Sistemin yarattığı buhran, durmadan çoğalan anti demokratik yaklaşımlar ve bununla bağlantılı doğan hukuksuzluklar, öğrenci gençleri sistemi sorgulamaya ve aşmaya zorlamıştır. Başkaldırı önce üniversite kampüsünde başlar ve tüm dünyaya yayılır.
Sistem an itibariyle bir kriz daha geçiriyor. Ancak bu kez küresel çapta çok etkili olmamasına rağmen, bölgesel etkisi çok daha fazla etkili durumda. Şu anki sistemin tamamında yapısal krizler yaşansa da sosyal reform ağırlıklı değişimi dayatan Ortadoğu oluyor. Özellikle son iki yüzyılda yöneticilik vasfını üstüne alan sol, sağ ve tek başına “İslam” mevcut krizi aşmaktan uzak kaldı. Ulus devlet mantığı, kutsal sayılan ırklar ya da mezhepler gibi anlam dünyasından uzak ve mantığı zorlayan mantık dışı yaklaşımlar, yeni gençliği, yani Z kuşağını alternatif yaratmaya zorlamış durumda. Belki 1968 kuşağı kadar eylem yapıcı değiller ama onların da Pikachu’ları, tencere sesleri, ıslık sesleri, oturma eylemleri, TOMA’da duş alma yarışları ve çok ama çok güzel pankartları var. Çoğu, ‘polis amcalarının’ su sıkmasına anlam vermese de aslında bir anlam da aramıyor. Aradığı tek şey, ortada haksızlığın olup olmamasıdır.
Bazen sohbette denk gelirler. Genç ve gözleri çakmak çakmak bir arkadaşa sormuştum. “Bu eylemle hükümetin nasıl bir adım atmasını hedefliyorsunuz? Bir yasa değişikliği mi istiyorsunuz” diyerek çok apolitik ve gündemden uzak bir soru sormuştum. Verdiği cevap şöyle; “biz önce o yasaların yeniden ve daha çok bizi anlayan bir yasaya dönüşmesini istiyoruz. Ve sonra da o yasaların eksiksiz ve herkese eşit uygulanmasını istiyoruz.”
Aslında bu gençliğin yükü 68 kuşağının yükünden daha ağır. 68 kuşağı var olan yapısal krizi daha çok insanlar arasında oluşan haksızlığı gidermek için aşmak istiyorlardı. Fakat Z kuşağının hedefleri daha geniş ve kapsayıcı duruyor. Z kuşağı sadece insan haklarını değil, hayvan haklarını, kadın haklarını, çocuk haklarını, kimlik haklarını, engelli rampası olmayan hastanenin sorununu ve engelli hakları gibi dev ve ciddi gözlem isteyen sorunlarla uğraşmak, takip etmek ve eylem koymak zorunda kaldılar. Bu bağlamda; İdeolojik kökeni 1993’lere kadar inen, ancak son yıllarda daha fazla eylemleşen paradigmanın en çok savunanı ve anlayanı Z kuşağıdır dersem galiba abratmamış olurum.
Fakat bu gençliğin tamamen donanımlı olduğunu da söyleyemiyor insan. Siyasi partilerde yer alan gençler konuya daha fazla hakimken, herhangi bir siyasi partinin aktif militanı olmak istemeyen, ama her eylemde en önde olan sol parti sevdalısı gençler, hala da siyaseti okuma sıkıntısı çekiyorlarmış gibi geliyor. Ve bence bunun en büyük nedeni de düşüncesini savunduğu partinin aktif çalışanı olmadığından kaynaklanıyor. Bunun en basit örneği de son Saraçhane eylemleri oldu.
Kürtlerin kendine daha çok yakın gördüğü DEM Parti, Saraçhane eylemi için katılım çağrısı yapmazken, CHP ve sevdalısı gençler ise daha önce Kürt gazetecilerin tutuklanmasına, DEM Parti’ye yapılan operasyonlara tam destek çağrısı yapmamıştı. Van kayyumu ve benzeri yerlerde sayın Özgür Özel boy gösterse de çok daha açıktan ve cesurca yaklaşımlar sergileyemediği için ve Saraçhane’de toplanan gençlerin tamamının CHP’nin aktif çalışanı olmadığından kaynaklı, kendi tabanında tam anlaşılamadı. Bu da aslında şu anda en çok hukuksuzluğa ve haksızlığa uğrayan, iki dev tabanı (en azından hukuksuzlara karşı da olsa) birleştirmeyi başaramadı.
Bir noktayı daha önemle belirtmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Siyasi partiler oy oranlarına göre değil yaptığı açıklamalar ile kendi tabanlarını yönlendirebilirler. Çünkü oy veren her genç ya da yeni Z kuşağı aynı dikkatle partinin programına ve gündemine hakim değildir. Bu durum DEM Parti seçmeni için çok geçerli değilse de CHP ve benzeri sol partiler için oldukça geçerli bir tespittir. Bu yüzden, bu parti liderleri kendi tabanına dost ve müttefik güçleri daha açık dille işaret etmeleri gerekir, diye düşünüyorum.
Türkiye’nin geçtiği bu dar boğazdan böylesine güçlü ve politik bir gençlik birleştirilebilir mi, bu sorunsallık aşılır mı? Bence iktidar birimizi “hırsız” ya da kent uzlaşısı ile diğerimizi de doğrudan “teröristlikle” suçlayana kadar bu birleşme biraz zor olur, diye düşünüyorum. Fakat ve gayet tabii Z kuşağı bu. Ne yapacağı belli olmaz. Ve durumları kudretlidir.
Belki siyaseti daha hızlı okurlar diyerek şunu belirtmekte fayda var. PKK liderleri “biz PKK’yi fesih etmeyeceğiz demiyoruz. Şartlar oluşturulmalı. İki şart var. Önderliğimizin bir şekilde katılması ve güvenlik sorunu. Ancak süreç ilerlemezse biz de böyle durmayacağız” açıklaması yaptılar. İktidar, İmamoğlu’nu gündeme getirerek hem süreci ötelemeye çalışıyor hem de İmamoğlu’nu yalnızlaştırıp mahkum etmek istiyor. Eğer bu ülke hepimize ait ise -ki öyle olmak zorunda-, hep bir ağızdan bağırmamız lazım. Onlar “terörist” değil ve onlar “hırsız” değil diyerek yüksek ses çıkarmak gerekiyor.