Bir gün, beton dökülen bir inşaat alanında yaşanan iş kazası Hasan için değişimin başlangıcı oldu. O an, inşaat işçilerinin yalnızca sömürülen değil, aynı zamanda unutulmuş bir kesim olduğunu, iş cinayetlerinin en çok gerçekleştiği, sakat kalındığı bir alan olduğunu fark etti
Nihat Demir
Hasan arkadaşımızın adı, inşaat sektöründe çalışan işçilerin arasında her zaman saygı ve güvenle anılır. Ama onun öyküsü yalnızca bir işçi öyküsü değil, aynı zamanda bir mücadele ve değişimin öyküsüdür. Ve yaşadığı bu değişim ile genç yaşına rağmen kısa sürede sınıfsal bilince kavuşmuştur. Bu değişim sonucu sendika yöneticisi olarak bir yandan içinde bulunduğu işçi sınıfının hakları için politik mücadele yürütmüştür, bir yandan ise köyden kente gelen her Kürt genci gibi kişisel yaşam mücadelesini yürütmüştür.
İşçi sınıfı kendi tarihinden aldığı ideolojik birikim ile en zor dönemlerde dahi her zaman yılmaz önderler çıkarmayı bilmiştir. Hasan arkadaşımız sendika yöneticiliği yaptığı dönemde yürüttüğü görevleri sınıf tarihinden aldığı bilinç ile layıkıyla yerine getirmiştir. Ve kısa ömrüne sığdırdığı mücadele birikimi ile inşaat işçilerinin simgesi olmayı başarmıştır.
İnşaatlarda, işçi haklarının en zayıf olduğu, çalışma koşullarının en ağır, güvencelerin neredeyse sıfır olduğu bir dönemde, Hasan arkadaşımız, tüm bu karanlık koşullara karşı dik durmuştur.
Kürdistan’ın Batman emekçi kentinden metropollere büyük umutlarla adım atarken, ne kadar büyük bir değişim mücadelesine gireceğini belki de bilmiyordu. İlk zamanlar, inşaat sektöründeki işçilerin çoğu gibi, o da yalnızca günlük iş gücünün bir parçasıydı. Asimilasyonla, kültürel soykırımla karşı karşıya kalmıştı. Kısa süre sonra işçi haklarının ihlali, kimliğine yönelik ötekileştirme siyasetini, düşük ücretler ve uzun çalışma saatleri gibi problemlerle karşılaştı. Ancak o, diğer işçiler gibi sessiz kalmayı reddetti. Sessiz kalmanın her zaman daha kolay olduğunu bilen Hasan, fark etti ki; eğer hiçbir şey yapılmazsa, daha pek çok işçi gibi aynı çıkmazın içinde sıkışıp kalacaktı. En korkuncu benliğinden ve kimliğinden giderek uzaklaşacaktı.
Bir gün, beton dökülen bir inşaat alanında yaşanan iş kazası Hasan için değişimin başlangıcı oldu. O an, inşaat işçilerinin yalnızca sömürülen değil, aynı zamanda unutulmuş bir kesim olduğunu, iş cinayetlerinin en çok gerçekleştiği, sakat kalındığı bir alan olduğunu fark etti. Ve gözü doymayan bu müteahhitlere karşı gelebilmenin tek yolunun sendikal mücadeleden geçtiğine karar verdi. Sonrasında ise sendika mücadelesinin onurlu bir militanı olarak yaşanan tüm haksızların karşısında yer almaya başladı.
Hasan arkadaşımızın en büyük üzüntü duyduğu şey ise Kürt siyasetiyle sonradan tanışmasıydı.
Hasan, zorluklarla mücadele ederken, işçilerin yanında durmanın sadece bir görev değil, aynı zamanda bir sorumluluk olduğunu düşündü. Onun için bu mücadelenin başında sadece kendi hakları değil, tüm işçi sınıfının geleceği yatıyordu. Her yeni adımında, her yeni toplantısında, yalnızca sözle değil, eylemle de gösterdi kararlılığını. Her iş cinayetinin, her geciken ücretin, her gasp edilen hakları, her çalınan alın terinin, her kötü çalışma koşulunun örgütlülükle, beraberlikle, birliktelikle, dayanışmayla hesabını sormaya başladı. Çalışma şartlarını iyileştirmek için mücadele ederken, hep “hep birlikte” dedi. Çünkü biliyordu ki, tek bir işçinin sesiyle değişim mümkün olmazdı. Bu yüzden girdiği şantiyelerde işçilerle beraber büyük direnişlerde de yer aldı.
3. Havalimanı şantiyesinde servis çalışma ve barınma koşullarına karşı gerçekleştirilen büyük eylemde yer aldı, 2018 İkitelli Şehir Hastanesi’nin (şimdiki adı Çam Şakura Hastanesi) şantiyesinde kötü yemek, barınma ve çalışma koşullarına karşı 4000 işçinin katıldığı etkili eylemi örgütleyenlerdendi. Eylem sonucunda işveren şantiyedeki insani olmayan koşulları düzeltmek zorunda kaldı. Yine 2020 yılında Galataport şantiyesinde Covid önlemleri alınmadan, bir maske dahi verilmeden çalıştırılan işçileri örgütleyerek büyük bir direniş örgütlemiş, ne yazık ki kendisi de bu şantiyede yakalandığı Covid hastalığı sonucunda genç yaşta hayatını kaybetmişti.
Hasan arkadaşımızın zamanla kazandığı saygı, sadece işçilerin değil, aynı zamanda işverenlerin ve devletin de dikkatini çekmeye başlamıştı. Bu, inşaat işçilerinin haklarında ve sendikal haklarında azda olsa birkaç değişime sebep olmuştu.
Bugün, Hasan arkadaşımızın adı anıldığında, sadece bir sendika yöneticisi olarak değil, aynı zamanda inşaat işçisinin haklarını savunmuş bir kahraman olarak da hatırlanacaktır. Onun mücadelesi, sadece inşaat sektöründe değil, bugün tüm işçi sınıfı için bir simge haline gelmiştir.
Ve belki de Hasan Oğuz’un gerçek gücü, bir işçi olarak başladığı yolculuğun sonunda, hiçbir zaman yalnız olmadığını fark etmesindedir. Her zaman birlikte daha güçlü olduklarına inanmış ve bu inançla mücadele etmiştir.
Bununla birlikte, Hasan Oğuz’un öyküsü bir son değil, bir başlangıçtır. Her yeni bir inşaat işçisi, onun izinden giderek, haklarını savunma ve daha iyi koşullar için mücadele etme kararlılığını taşır.
Hasan arkadaşımızı ve onun sınıf mücadelesine olan emeğini saygı ve minnetle anıyor, mücadelesinin ışığında daha adil bir dünya kurma yolunda ilerleyeceğimizin bir kez daha sözünü veriyoruz.