Kürdolog Vadim Makarenko, Abdullah Öcalan’ın, Kürtlerin ve Ortadoğu’nun kaderi hakkında düşünmekten, anlamaya çalışmaktan ve değerlendirmekten vazgeçmediğine dikkat çekti
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta deklare ettiği “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı uluslararası alanda tartışılmaya ve desteklenmeye devam ediyor. Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısını ANF’ye değerlendiren Ortadoğu analisti ve Kürdolog Vadim Makarenko Abdullah Öcalan’ın, 26 yıldır tecrit koşullarında Kürtlerin ve Ortadoğu’nun kaderi hakkında düşünmekten vazgeçmediğini belirtti.
‘Kürtlerin kaderi stratejik’
Kürtlerin kaderinin trajik olduğunu belirten Vadim Makarenko, “Kürtlerin geleneksel yaşam biçimlerini savunmak için başlattıkları Şeyh Sait İsyanı (1925), Ağrı Dağı İsyanı (1930) ve Dersim İsyanı (1937-1938) acımasızca bastırıldı. Dersim’de yaşanan kanlı katliamın ardından hiç de şaşırtıcı olmayan ve Kürtlere karşı bir soykırım eylemi olarak değerlendirilmesi gereken karşılıklı düşmanlık ve nefretin tırmanması yaşandı. Kürtlerin ana dillerinin kullanımı yasaklandı, yerleşim yerlerine ve jeofizik yapılara yeni isimler verildi. Bütün bunlar, Kürt sol aydınlarına, yoğun Kürt yerleşim bölgelerinde kurulan askeri-polis rejimini ‘sömürgeci’ olarak değerlendirme ve Kürdistan’ın kurtuluşu için mücadele görevini öne çıkarma olanağı verdi“ dedi.
‘Askeri darbeler işe yaramadı’,
“Siyasi mücadelenin ateşini söndürmesi beklenen 1960 ve 1971 askeri darbeleri de işe yaramadı” diyen Vadim Makarenko, “Bu dönemde etnik yönelimli, çoğunlukla aşırı radikal nitelikteki örgütler (Bozkurtlar) ve partiler ortaya çıkmaya başladı, siyasetçiler ve partiler arasında çatışmalar yoğunlaştı ve siyasal terör (siyasi suikastlar) gelişti. Kürtler de kendi partilerini kurmaya çalıştılar, ancak 1970’lerin sonlarında bunu yasal olarak yapmak neredeyse imkânsızdı.Bu nedenle gelecekteki Kürdistan İşçi Partisi’nin liderleri bir örgütsel toplantı yaptıktan sonra, Ortadoğu’nun bütün ülkelerinden çok sayıda radikal unsurun bulunduğu Suriye’ye kaçmak zorunda kaldılar” diye konuştu.
‘Kürtlerin özbilinci gelişti’
Vadim Makarenko, “PKK yönetimini eleştirmek gibi bir düşüncem yok, geriye dönüp baktığımızda herkes akıllıdır. O zamanlar doğru yolu seçmek kolay değildi. Kahramanca ama eşitsiz mücadele yılları başladı ve bu, kuşkusuz Kürtlerin özbilincinin gelişmesine katkıda bulundu. Ama bu şekilde Türkiye’de olumlu bir siyasal değişim sağlama şansı yoktu. Kürtler, kendilerini bağımsız ve birleşik bir etnik grup olarak tanıdılar, ancak aynı zamanda çok büyük kayıplar verdiler. Türkiye’de Kürt sorunu tamamen yasaklandı. Mecliste Kürtçe konuşan bir milletvekiline 10 yıl hapis cezası verildi. Silahlı çatışmalar ve polis zulmü çok sayıda can kaybına yol açtı; binlerce Kürt, uzun süreler hapiste kaldı ve birçoğu hapishanede öldü. Binlerce Kürt köyü yıkıldı” diye belirtti.
‘Çatışmayı Kürtler başlatmadı’
Vadim Makarenko devamında şu ifadeleri kullandı: “Siyasi mücadelenin realitesi buydu, ama bir an geldi ki PKK, siyasi yöntemleri kullanmaya karar verdi. 2002 yılından sonra PKK’nın faaliyetlerinde büyük değişimler yaşanmış; birçok Kürt siyasetçi, Kürtlerin hakları için hukuk mücadelesine yönelmiştir. Kürtler, aynı zamanda 2015 yılında gerektiğinde kendilerini savunabileceklerini de kanıtladılar, ancak o kanlı yılda çatışmaların başlatıcısı onlar değildi. Türkiye’de koşullar son derece zordu ve hala öyle. Kürtlerin çıkarları için mücadele etmek için cesaret ve kararlılığa sahip olmak gerekiyor. Çünkü Kürt yanlısı partiler yasaklanıyor, kapatılıyor; milletvekilleri ve siyasetçiler uzun süre hapis yatabiliyor. Ama siyasi çalışma durmuyor. Sonuç olarak, Türkiye’de artık Kürt etnik grubunun haklarını ve Türkiye’nin diğer halklarının haklarını gerçekten savunan ve mücadele eden deneyimli partiler var. Bu, halkların demokratik konfederasyonu için pratik mücadeledir.”
Abdullah Öcalan’ın çözümü
“Kürt direnişinin önderi Abdullah Öcalan, çeyrek asırdan fazla bir süredir cezaevinde olmasına rağmen, Kürtlerin ve Ortadoğu’nun kaderi hakkında düşünmekten, bu bölgedeki gelişme kalıplarını anlamaya çalışmaktan, eylemlerini ve görüşlerini eleştirel bir gözle değerlendirmekten vazgeçmiyor” diyen Maralenko, “ Abdullah Öcalan’ın demokratik konfederalizm kavramını ortaya koyması, sözde derinden bölünmüş toplumların- özel liberal ya da sosyalist kisvesi altında ne kadar çekici görünürse görünsün- herhangi bir ideolojik dogmaya tümüyle bağlı kalmayı reddettikleri takdirde nasıl barışçıl ve ilerici bir biçimde gelişebileceklerini anlamak açısından önemli bir adımdır. Gerçek yerel özyönetimde anahtar nokta; farklı bölgelerde yaşayan insanların, milliyetine (etnik kökenine) veya dinine bakılmaksızın, kendi sorunlarını saygılı ve kolektif bir şekilde sağduyuya ve ortak iyiliğe odaklanarak çözmeleridir” diye konuştu.
‘Demokratik Konfederalizm’
Vadim Makarenko, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Türkiye’de Kürtler de dahil olmak üzere, Türk siyasetçilerin gündeminde olan Türk-Kürt uzlaştırma girişiminin bu kez başarıya ulaşmasını ve Abdullah Öcalan’ın, demokratik konfederalizmin pratikte nasıl işlediğini bir kez daha görme fırsatı bulmasını umalım. Türkiye’nin, Ortadoğu toplumlarıyla aynı seviyede kalabilmesi için uzun süredir devam eden ve çok acı veren Türk-Kürt ayrışmasını aşmasının zamanı gelmiştir. Ve bu, tüm Ortadoğu’nun kolektif kalkınmasına önemli bir katkı olacaktır.”
HABER MERKEZİ