Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum çağrısını sahada ete kemiğe büründüren bu ev ziyaretleri; örgütlü olduğumuz her ilde, dört bir yanda yürüttüğümüz bir siyasal irade gösterisidir
Zeyno Bayramoğlu
“Yola düşenler bilir… Her ev bir durak değil, bir yol arkadaşıdır.”
Bir arabanın camından dışarı bakan gözler, geleceği kurmaya giderken geçmişi de selamlar. Yol uzun, hava bazen gri, ama içimizde hep bir parıltı var: O evlerin içinde bizi bekleyen insanlar…
Bugün yine yollardaydık. Kimi zaman bir tebessüm, kimi zaman yorgun bir “hoş geldiniz” yankılandı kulaklarımızda. Ama her seferinde umut, koltuğun bir kenarına ilişti.
Her ev bize yeniden fısıldadı: Bu topraklarda masallar “bir varmış bir yokmuş” değil, “bir direnmiş, bin olmuş” diye başlar.
Arabadaki o selfie belki sadece bir an gibi görünür… Ama o anın içinde kilometrelerce yol, saatlerce sohbet, iç içe geçmiş kaderler ve paylaşılmış umutlar gizlidir.
İyi ki bu yolları birlikte yürüyoruz.
İyi ki her evde, her yüzde, her hikâyede çoğalıyoruz.
Yol açık… Umut hep yan koltukta.
Bu yazının ilhamı sadece yollarda geçen saatlerde değil; çaldığımız her kapının ardında bizi bekleyen, anlatılmaya hazır hikâyelerde gizli.
Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum çağrısını sahada ete kemiğe büründüren bu ev ziyaretleri; örgütlü olduğumuz her ilde, dört bir yanda yürüttüğümüz bir siyasal irade gösterisidir.
Bize “Barış masa başında sağlanır” dediler. Oysa biz biliyoruz: Barış, evlerin içinden başlar. Kapısı açık bir ev, yüreği açık bir halkın simgesidir.
Ve biz o kapılardan içeri girdiğimizde yalnızca gündelik kaygılara değil; halkın ortak hafızasına, ortak acısına ve ortak hayaline misafir oluyoruz.
Bu ziyaretler birer “karşılaşma” pratiği.
Sadece sesimizi duyurmak için değil, halkın sesine kulak vermek; o sesi duymaktan öte, hissetmek için gidiyoruz.
Halının ucunda oynayan bir çocuğun gözlerinde barışa dair kocaman sorular var. O sorular, ekranlarda değil, ancak diz çöküp göz hizasına indiğimizde cevap bulabiliyor.
Ev ziyaretleri yalnızca sosyalleşme değil; siyasal bir hat örme biçimi.
Devletin yukarıdan inşa etmeye çalıştığı her şeye karşı, biz yerelden, ev ev, sokak sokak ilerleyen bir karşı inşayı örüyoruz.
Bu nedenle bu ziyaretler bir “program” değil; bir halk iradesinin yeniden yazımıdır.
Her defasında bir kadın açıyor kapıyı, çoğu zaman.
Elinde bir bez, yüzünde yorgunluk ama gözlerinde sönmemiş bir inatla:
“Buyrun geçin,” diyor.
Biz geçiyoruz. Ama aslında, o kadınlar bizim içimize geçiyor.
O evlerde öğreniyoruz en çok:
Direniş, halının ucunda başlayabilir, bir çayın sıcaklığında büyüyebilir.
Barışa giden yol sadece coğrafi değil; duygusal, siyasal ve toplumsal bir yolculuktur.
Bizim yol arkadaşlarımız artık yalnızca yolda yürüyenler değil; evini açan, yüreğini açan, inadını açan halkımızdır.
Her ilde, her sokakta, her evde o büyük barış fikrini yeniden kuruyoruz.
Çünkü biz inanıyoruz:
Masallar artık prensesleri değil, direnen kadınları yazacak.
Tarihler artık savaşları değil, halkların barışla ördüğü yolları anlatacak.
Ve o tarih, belki bir gün şöyle başlayacak:
Bir varmış, bir yokmuş değil…
Bir direnmiş, bin olmuş.