Suriye hükümeti bir yandan kendini batıya entegre etmeye çalışıyor ama Şam’daki uygulamaları hiç de batı yanlısı değil. Senelerce selefi bir hareket içinde bulunanlardan kurulu bir hükümetin nasıl batı yanlısı olacağı çok düşündürücü bir konu olsa gerek. Suriye’de Alevilere uyguladıkları soykırım devam ederken, kadınları köle gibi gören anlayışa sahipken, demokrasiden uzak şeriat ile yönetilmek istenirken, batılı ülkeler ne bekliyorlar ve bu hükümet nasıl batıya entegre olacak. Kamusal alanlarda bile cinsiyet ayırımcılığı yapan böyle bir hükümetin Suriye’yi yönetmesi çok zor görünüyor. Batı olarak Türkiye’yi örnek alıyorlarsa çok yanılıyorlar. Türkiye büyük bir hızla batıdan uzaklaşarak İslami bir yolda ilerliyor. Türkiye’nin bu yeni Suriye hükümetinin oluşumundaki rolünün ne olduğunu batı devletleri de gayet iyi biliyor. Batının bildiği başka bir şey daha var ki, Türkiye bundan çok rahatsız. Suriye’de kendi yaşam hakları adına savaşan Kürt halkının çağdaş bir toplumun nasıl inşa edildiğini gösteren yapılanması var. İktidar, bu yapılanmadan çok rahatsız olduğu için Kürtleri terörist olarak tanıtmaya çabalıyor hala. Şam geçici hükümetine de bu konuda yardımcı olmaya çalışıyorlar. Şara ile Mazlum Abdi görüşmelerine de karşı çıkıyorlar. En son yapılan açıklamada Şam’ın Kürt konferansına yönelik tehdit eden açıklamaları devam ediyor. Bu açıklamanın Türkiye’nin haberi olmadan yapılmayacağı da içeriğinden belli. Ama dünya devletleri SDG’yi terörist olarak kabul etmiyor ve en önemlisi Orta Doğu’da böyle bir yapılanmadan övgü ile bahsediyorlar. AKP-MHP iktidarı SDG’nin Kürtlerin birliğini sağlayan görüşmeleri de kabullenemiyor. Son gelişmelerde Kürt birlikteliğinin Kürt halkına olumlu yansıması son derece önemlidir.
Türkiye kamusal alanda büyük bir çöküş içinde. Adalet, özgürlük, demokrasi ve hukukun bir kişinin dudakları arasında olduğu bir dönem yaşanıyor. Türkiye Adalet Bakanı’nın açıklamaları “biz nerede yaşıyoruz acaba?” sorusunu akla getiriyor. Bakan beyin açıklamasını aynen aktarıyorum: “Türkiye hukuk güvenliği noktasında en güvenli ülkelerdendir ve yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında her zamankinden daha yargımız bağımsız ve tarafsızdır.’’ Bu ülkenin en önemli bakanlıklarından biri de Eğitim Bakanlığı’dır. Bakan Yusuf Tekin bakın ne demiş: “20 yıl önce ilkokul bile yoktu, şimdi lise var hem de kaloriferli.’’ Ben 50’li yıllarda Suadiye Taş Mektep’te okudum eğitim yıllarımın ilk dönemini. Liseyi de 60’lı yıllarda Mardin lisesinde okudum hem de kaloriferli. Acaba bakan bey kaç yıllarında hangi ilkokuldan ve liseden mezun oldu, dediği gibi o okullar yoksa nasıl okuma yazma öğrendi? Bu hükümetin tek yaptığı şey imam hatip okullarını, camileri ve medreseleri çoğaltmak oldu. Ayrıca hükümette yaşı tutanlar hangi ilkokullardan mezun oldular ve eğitim diplomalarını nasıl aldılar? Bir AKP’li milletvekili olan Leyla Şahin Usta da bunu demişti: “2002’den önce traktör yoktu bu ülkede.” Benim bildiğim Uzel ailesine ait Massey Ferguson marka traktör fabrikası vardı. Bir de cumhurbaşkanının eski zaman konuşması var; “Türkiye’de 15 sene önce acaba evlerde biz fırın bulabiliyor muyduk, acaba buzdolabı bulabiliyor muyduk, çamaşır makinesi bulabiliyor muyduk?’’ sözlerini de unutmamak lazım. İnsanlar 17-25’i, ayakkabı kutularını, vergi aflarını, özelleştirmeleri, deprem yardımlarını da unutturmayacaklar.
Bu ülkede bir Diyanet İşleri Bakanı var hani Audi ve Mercedes lüks arabalarıyla gündeme gelen, Londra’daki gayrimenkullerin sahibi, bir de Hristiyan dünyasının lideri Papa var geçtiğimiz günlerde vefat etti ve kendisine ait hiçbir mal varlığı olmadığı açıklandı. Hatta maaşını da ihtiyaç sahiplerine verdiği söylendi. Biri Müslüman Türkiye dini lideri diğeri de Hristiyan dünyasının lideri. Birisi itibarda israf olmaz derken, diğeri de itibar için israf yapılmaz diyor yaşam pratiğiyle. Müslümanları dinden ettiniz.