PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Foza Yusif, tarihi Kürt konferansını ve etkilerini gazetemize değerlendirdi:
Rojava Kürdistanı ile Kuzey ve Doğu Suriye bugüne kadar izledikleri siyasi duruş ve politikalarla Suriye’nin toprak bütünlüğünün teminatıdır. Kuzey Doğu Suriye’deki güçlerin siyasi duruşu olmasaydı, Suriye 2011’de parçalanacaktı
Nezahat Doğan
27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum çağrısı Türkiye’de olduğu gibi Ortadoğu ve Suriye’de de büyük bir değişim ve dönüşümün kapılarını açıyor. Çağrıdan tam iki ay sonra 26 Nisan’da Qamişlo’da gerçekleşen “Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı” bu değişimin en önemli adımlarından birini oluşturdu. Kürt partilerinin ve siyasi çevrelerinin birliğini sağlayan konferans sonunda Suriye ve Kürt ulusal alanları hakkında, anayasada Kürtçenin Arapça ile beraber resmi dil olarak tanınması, Kürtçe eğitim ve öğrenimin sağlanması, Kürtlerin devletin yasama, yargı, yürütme ve güvenlik kurumlarına katılımını gerçekleştirilmesi gibi çok sayıda hedef kararının yer aldığı bir belge onaylandı ve demokratik Suriye için ortak bir yol haritası belirledi. Kürt bölgelerinin federal bir Suriye çatısı altında bütünleştirilmesi iradesinin yer aldığı belgede Suriye’de ademi merkezi bir yönetim biçiminin gerekliliği belirtilirken Suriye’nin bütünlüğünün esas aldığı dile getirildi. Konferansın ardından DSG Komutanı Mazlum Abdi de “biz Suriye’nin bütünlüğü için mücadele” ediyoruz açıklamasında bulundu. Buna karşılık Türkiye’de süreci başlatan isimlerden Devlet Bahçeli’den konferansa sert tepki geldi. Bahçeli, Kürtlerin “hayati önemde” gördüğü konferans hakkında “bölücü taleplerin dillendirildiği bir platform haline geldi” dedi ve Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne aykırı kararların alındığını iddia etti. Bahçeli’nin bu açıklamasının barış ve demokratik toplum sürecine karşı duran odaklara yönelik bir iç siyaset stratejisi olup olmadığı sorusu ise yanıtsız kaldı. Şam yönetimininde yapılan açıklamalar da Ankara’nın kulağına fısıldadığı sözlerin tekrarından ibaretti.
Konferans Kürtlerin birliğini simgeliyor ve Kürtlerin artık stratejik bir aktör olarak Suriye’nin geleceğinde önemli bir yere sahip olacağını ortaya koyuyor. Peki, bu gelişmeler Türkiye’de de Kürt sorununun çözümünde ve barış sürecinde daha somut adımlar atılması noktasında ne tür etkiler yaratacak? Bundan sonraki adımlar ne olacak? Kürtleri nasıl bir değişim ve dönüşüm bekliyor? Zaman bir özgürlük zamanına dönüşecek mi? Rojava modeli nasıl yayılacak?
Konferansı ve tüm bu konuları PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Foza Yusif ile konuştuk.
- 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısından sonra 26 Nisan’da yapılan Rojava Ulusal Tutum Konferansı bir ilk… Bu aşamaya nasıl gelindi?
Rojava Kürdistan’ında gerçekleştirilen Ulusal Tutum Konferansı’yla ilgili sözlerime başta özgürlük şehitleri ve bütün şehit ailelerini kutlayarak başlamak istiyorum. Halkımız ve Kürdistan’ın dört parçası bu birliğin oluşması için büyük bedeller ödedi ve bu bedeller olmasaydı bugün özgür bir halk olarak bu konferansı gerçekleştiremezdik. Ayrıca bu konferans Kürt halkının soykırım pençesinden kurtulması, özgürce yaşaması için Önder Apo’nun yıllardır verdiği emek ve mücadelenin ve doğrudan Önder Apo’nun başlattığı demokratik toplum hareketi sürecinin bir sonucudur. Zira Önder Apo’nun başlattığı bu hamle, onun geliştirdiği inisiyatif ve çağrı, siyasal dengelerin değişmesine, Türk devletinin ve bazı Kürt güçlerinin bu adıma karşı koydukları engellerin ortadan kalkmasına olanak tanımıştır. Dolayısıyla bu konferansın İmralı’da başlayan çağrı ile paralel gerçekleştiğini görüyoruz. Çünkü doğrudan bağlantılıdır.
- Abdullah Öcalan’ın geçmiş dönemlerde de Ulusal Birlik için güçlü vurguları vardı. Bugün Kürtler nasıl bir yolda ve zamanda? Yeni Suriye’de hangi adımlar atılmalı?
Ortak belgenin yayınlanmasının ardından, Suriye sorununa ortak bir çözüm vizyonu doğrultusunda bir heyet oluşturulmalı ve bu temelde müzakereler yürütülmelidir. Dolayısıyla bizim için ilk önemli husus, yeni Suriye anayasasında Kürtlerin statüsünün ne olacağıdır. Şam hükümetinin hazırladığı yeni anayasa, Kürtlere yönelik Baasçı bir yaklaşım ve politikayı, Suriye’nin çeşitliliğini dikkate almayan merkeziyetçi sistemi ve Kürt sorununu hâlâ inkâr eden bir sistemi sürdürüyor. Geçiş dönemi yasası kabul edilirken de mutlaka Suriye’deki Kürtlerin hakları garanti altına alınmalıdır. Bu temelde komiteler kurulmalı, müzakereler yapılmalı, mücadele verilmeli; aynı zamanda bu karar ve ilkelerin hayata geçirilmesi için çaba sarf edilmelidir.
- Rojava, verilen mücadelenin sonucu bir model oldu. Yeni Suriye’nin genelinde kimliklerin ve halkların kendi öz yönetimlerini kurma ve yönetmesinde demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma nasıl yaşam bulmalı?
Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de bir özerklik modeli oluşmuş durumda. Biz bu modelin tüm Suriye için en iyi model olduğunu görüyoruz. Zira Kuzey ve Doğu Suriye’nin, Suriye’deki durumun bir prototipi olduğunu söyleyebiliriz. Suriye’de yaşayan tüm bileşenler bu bölgede varlar. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de nasıl ki hep birlikte toplumsal bir sözleşme inşa etmişsek, toplumsal barış içinde yaşıyorsak, bu modeli Suriye’nin diğer bölgelerine de yaymaya çalışmamız çok önemlidir. Çünkü şu anda Suriye’deki birçok diğer şehrin ve orada yaşayan halkın bunu talep ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla Kuzey ve Doğu Suriye için uygulanan bu modelin tüm Suriye için model haline gelmesi gerekiyor. Halkların haklarını, kadınların haklarını, din özgürlüğü hakkını korurken aynı zamanda var olan çok renkliliği ve çok dilliliği de korursunuz. Bu temelde Suriye için en doğru ve en uygun modelin, Kuzey ve Doğu Suriye’de tesis edilen özerk yönetim sistemi olduğuna inanıyoruz.
- Geçici Şam Hükümeti yıkılan Baas rejiminin kalıntılarını tekçilik ve mezhep üzerinden sürdürmeye çalışıyor. Bu durum Suriye’deki halklar ve Kürtler için nasıl tehlikeler içeriyor?
Sadece Kürtlerin değil, Suriye’nin bütün bileşenlerin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olmasının birinci nedeni, mevcut hükümetin merkezi bir sistemde ısrar ediyor olmasıdır. Bu tek elden yönetmeye çalışan bir sistemdir ve bu büyük bir tehlikedir. Suriye kıyılarında yaşanan durum bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. İşte bu nedenle Kürtler olarak haklarımızın garanti altına alınması yönündeki irademizi ortaya koymamız çok önemlidir. Tek bir ses, tek bir tutum olduğunda, bunun hem Suriye kamuoyunda hem Suriye hükümetinde hem de uluslararası toplumda mutlaka önemli bir etkisi olacaktır.
- Nasıl bir yol haritası var önünüzde?
Öncelikle bir heyet oluşturulmalı, ardından ortaya konulan prensipler doğrultusunda bir yol haritası hazırlanmalıdır. Bu yol haritası aynı zamanda bir kriz haritası, nasıl bir müzakere olması gerektiğinin haritası olacaktır. Yine bu temelde hukuk alanındaki heyet üyelerinin hukuki bir çalışma geliştirmeleri ve Şam yetkililerine talepleri iletilmesi gerekiyor. Bu nedenle önümüzdeki günlerde konferans sonuçlarının, konferansta yapılan tartışmaların, konferans katılımcılarının önerilerinin ortak bir komisyona sunulması; bu temelde hazırlanan dokümandaki eksikliklerin ve hataların düzeltilmesi; oluşacak heyetin çalışmalarına başlaması gerekmektedir.
- Abdullah Öcalan’ın “Zaman Kürtlerin zamanı, zaman Kürtlerin özgürlük zamanı” dediği yer aynı zamanda bir yol gösterme midir?
Önder Apo, 50 yıllık emeği ve mücadelesiyle Kürtleri Ortadoğu’da gerçekten stratejik bir güç haline getirmiştir. Kürtler bugün artık bir denge gücü haline gelmiş durumda. Bugün Ortadoğu’da hiçbir siyasetin Kürtler olmadan, Kürtlerin gücü hesaba katılmadan başarıya ulaşması mümkün değildir. Herkesin artık bu konuda tutum ve tavır koyması mecbur hale geldi. Önder Apo bu açıklamayı yaptığında tüm dünya ülkeleri bunu sevinçle karşıladı. Bu Önder Apo’nun verdiği mücadeleyle Kürt sorununu küresel bir sorun haline getirdiğini de göstermektedir. Dolayısıyla bugün hiçbir hegemonik ya da bölgesel güç Kürtler olmadan bir politika ve strateji belirleyip uygulayamaz.
- Herkes stratejisini oluştururken Kürtleri hesaba katmak zorunda diyorsunuz?
Evet… O nedenle Önder Apo’nun “Zaman Kürtlerin zamanıdır, zaman Kürt özgürlük zamanıdır” sözü çok yerinde bir sözdür. Bu aynı zamanda Kürtlerin öncü bir güç olduğunu da gösteriyor. Kürtler, demokratik hareketlerini yönlendirerek Suriye’de değişimin öncüsü olabilirler. İnsanlar bunun bazı işaretlerini görebiliyorlar. Zira bugün Suriye ve Ortadoğu halklarının tamamının gözü Kürtlerin tecrübesi ve yürüttüğü stratejidedir. Zira halk demokrasisini esas alan, kadın özgürlüğünü esas alan, ekolojik yaşamı esas alan Önder Apo’nun paradigması çok geniş ve çok kapsamlı bir perspektif yaratmakta ve Kürtlerin toplumsal ve siyasal alanda öncü rol üstlenmesine, Ortadoğu’da yeniden canlanmanın gücü haline gelmesine imkân tanımaktadır. Dolayısıyla bu aynı zamanda bize ufuk da açıyor. Eğer biz Kürtler olarak doğru politikayı izlersek, dayanışmamızı korursak gerçekten de 21. yüzyılı Kürtlerin yüzyılı yapabiliriz. İşte bu nedenle Önder Apo’nun sözlerinin çok tarihi bir gözlem olduğunu vurguluyorum. Bu yüzyılda Kürtler Ortadoğu’nun demokratik ve özgür geleceğinin bir parçası olacaktır.
- Kürtlerin birliği Ortadoğu ve Suriye’nin de birliğini ve demokratikleşmesini nasıl sağlayacak?
Ortadoğu’da Kürtler, Medler gibi çok etkili olduklarını gösterdiler. Çünkü Ortadoğu’nun dört büyük devletinde yer alıyorlar. Dolayısıyla barışçıl ve özgürlükçü olan Kürtler demokratik temelde bir araya gelip birlik oluştururlarsa Kürdistan’ı işgal eden dört devleti gerçek anlamda etkileyebilirler. Bu nedenle Kürt birliğinin, Kürtlerin güçlü, bağımsız, iradeli ve diğer bileşenlerle güçlü ortaklaşma oluşturmasının; toplumun geri kalanıyla birlikte kendini yönetmesinin önünü açacağına inanıyoruz. Çünkü bir millet eğer kendi içinde bölünmüşse, özgürlükçü ve demokratik bir stratejik bakış açısına sahip değilse, diğer halklarla gerçek anlamda birlik ve ittifak kuramaz. Barışı kendi içerisinde sağlamayan bir halk başka halklarla da barışı sağlayamaz.
- Suriye’nin bütünlüğü için merkezi olmayan çoğulcu yönetim modeli diyorsunuz… Ancak Kürtlerin birliğinden rahatsız olan kesimler tarafından Suriye bölünüyor diye bazı provokatif açıklamalar da yapılıyor. Neden korkuluyor?
Kürt dayanışması diğer bileşenlere karşı değildir. Suriye’nin bölünmesi için değil, tam aksine Suriye halkıyla gerçek birlik ve beraberliği daha da ileriye taşımak, Suriye’de daha gerçek ve samimi bir birlik inşa etmek için bu dayanışma ve tutum birliği yaratıldı. Bu konuda çok fazla spekülasyon ve yalan propaganda yapılıyor. Elbette ki bunu kabul etmemek gerekiyor. Çünkü bizim Suriye krizinin başından bu yana tavrımız netti. Rojava Kürdistanı ile Kuzey ve Doğu Suriye bugüne kadar izledikleri siyasi duruş ve politikalarla Suriye’nin toprak bütünlüğünün teminatıdır. Kuzey Doğu Suriye’deki güçlerin siyasi duruşu olmasaydı, Suriye 2011’de parçalanacaktı. Bu yüzden bilinçli olarak yapılan bu propagandalarla Kürtlere karşı savaşmak ve ırkçı ve şovenist politikaları yaygınlaştırmak istiyorlar. Kürtlerin Suriye topraklarının ve Suriye halkının birlik ve beraberliğinin harcı olduğu son on dört yıllık süreçte çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
- Suriye’de inkâr edilen, sistem dışında bırakılan Kürtler, Abdullah Öcalan’ın da çağrısında olduğu gibi halkların kardeşliğini ve üçüncü yolu mu esas alıyor? Kürtler Suriye’nin ortak birliğini ve yaşamını nasıl inşa edecek?
Bugün Kuzey ve Doğu Suriye halkı birçok bileşenden oluşuyor ve birlikte barış içinde yaşıyorlar. Onun için, bu coğrafyanın bütün halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler, Asuriler, Türkmenler, Ermeniler ve Suriye’nin parçası olan diğer halklar olarak birliğimizi sağlamalı; kenetlenmeli, birbirimizi tanımalı, anlamalı, birlikte ortak tutum göstermeli ve çalışmalı; nasıl bir Suriye’de yaşayacağımızın yol haritasını birlikte oluşturmalıyız. Bu çok önemlidir. İşte bu yüzden diğer bileşenlerle ve diğer şehirlerle ilişkilerin çok önemli olduğunu söylüyoruz. Zaten Baas rejimi geçmişte aramıza çok büyük bir mesafe koydu. Bizim birbirimizle alışveriş yapmamıza bile izin vermediler, hatta iş yapmamızı bile yasakladılar. Suriyeliler olarak birbirimizi anlamamız da çok önemli… Bir Kürt kendi haklarını koruduğu gibi, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin, Türkmenlerin haklarını da korumak zorundadır. Aynı şekilde demokrat bir Arap, kendi haklarını savunduğu gibi diğer halkların haklarını da savunmak zorundadır. Eğer biz Suriye halkı olarak, Suriye’nin ayrı bileşenleri olarak yaşarsak, birbirimizin kimliğini, birbirimizin dilini kabul etmezsek şovenizme, faşizme ve diktatörlüğe kapı açarız. Suriye halkaları onlarca yıldır bu olmasın diye mücadele ediyor. Bu nedenle diyoruz ki, Kürt halkı arasında yaratılan bu birlik, Suriye’nin tüm bileşenleri arasında birlik oluşturmanın da temelidir. Çünkü biz demokratik ve barışçıl ilkelere dayanıyoruz. Biz bu birlikteliğin Suriye’deki bütün halklara büyük bir güç vereceğini düşünüyoruz. Bu temelde diyoruz ki Kürt birliği tüm Suriye toplumunun birliğinin önünü açacaktır.
- Yapılan konferanstan Kürtlerin geleceği için nasıl kararlar alındı? İlk adım ne olacak? Kürtler ne istiyor?
Ana konular görüşüldü. Birincisi Suriye’nin merkezi olmaması lazım. Suriye, Kürtler de dahil olmak üzere tüm halkların haklarını garanti altına almalıdır. Kürtlerin kendilerine has özellikleri vardır ve bu özelliklerin korunması gerekir. Diğer önemli ve esas konu ise özgürce yaşayabilmemiz için özyönetimin çok önemli olduğudur. Bunun için de özyönetim meselesinin çok iyi ele alınması gerekiyor. Farklı bir toplum ve halk olduğumuz için kendimizi yönetebilmemiz gerekiyor ve elbette bu hukuk olarak da tanınmalı. Diğer önemli konu ise savunma meselesidir. Savunma bir halk için temel ve hayati bir konudur. Savunma olmadan özgürlüğümüzü ve varlığımızı koruyamayız. Dil konusu da önemlidir zira Kürtçe bu toprakların anadilidir. Bu dilin korunması, biçimselleştirilmesi ve hayatın her alanında kullanılması bizim için hayati önem taşıyan; gözardı edilemeyecek bir konudur. Kadın özgürlüğü meselesi büyük bir meseledir ve kırmızı çizgimizdir. Yani kadın özgürlüğü, kadının her alanda siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel haklarının korunması bizim için çok önemlidir.
- Değiştirilen bir demografik yapı da söz konusu. Efrîn, Serêkanî ve Girê Spî’ye geri dönüşler nasıl sağlanacak?
Efrîn meselesi en temel konulardan bir tanesi ve bunlar aynı zamanda kırmızı çizgimizdir. Halk henüz geri dönememiştir. Efrîn, Serêkanî ve Girê Spî halkımız güvence altına alınmalı, korunmalı ve yaşatılan demografik değişim tersine çevrilmeli, insanların evlerine ve memleketlerine dönmelerine izin verilmelidir. Ayrıca Şam hükümeti ile Baas hükümeti tarafından Kürtlere karşı geliştirilen ittifaklar ve anlaşmalar, yani Kürtlerin haklarına karşı oluşturulmuş her türlü ittifak, Kürt halkına yönelik komplolar ortadan kaldırılmalıdır. Bunlar mutabık kalınan konulardır.
- Şam’daki geçici anayasa selefi ve mezhepçi bir yapıyı ortaya koyuyor. Yeni anayasada hakların korunması ve demokratikleşme için nasıl bir diplomasi söz konusu olacak?
Bu geçici anayasa şüphesiz ki merkeziyetçi, anti-demokratik bir anayasadır. Dolayısıyla yapılacak anayasada bizim ilk talebimiz yukarda belirttiğim ilkelerin geliştirilmesidir. Bu ilkeler sayısal demokrasiye değil, mutabakat esasına dayanmaktadır. Elbette mutabakatla karara bağlanması gereken bazı konular var. Bu da müzakere heyetinin ele alması gereken bir konu. İkinci konu, oluşturulacak anayasa komitesinde Kürtlerin yeterli ve adil bir şekilde temsil edilmesinin gerekliliğidir. Bu konuda bugüne kadar sürdürülen inkâr ve ihmal politikasının son bulması gerekiyor ve Kürtlerin yeni Suriye’nin inşasının her aşamasına dahil edilmesi gerekiyor. Bu da atılması gereken önemli bir adımdır. Aslında halkımız tavrını ortaya koymuş, mevcut anayasayı kabul etmemiştir. Çünkü varlığımızı, kimliğimizi ve bizim irademizi yansıtmıyor. Bu nedenle yürüyüşler düzenlendi, protestolar gerçekleşti ve açıklamalar yapıldı. Geçmişe dönülmemesi, Suriye’de var olan kimliğin, tüm çeşitliliğinin tam olarak tanınmasının yeniden tesis edilmesi ve bu temelde Suriye’nin gelecekteki anayasasının yeniden yazılması çok önemlidir.
- Kürt Ulusal Birliğin oluşmasında diğer devletlerin bilgisi ışığında mı oldu?
ABD ve Fransa gibi büyük devletler de anlaşmaya destek vermiş ve anlaşma yönünde çalışmalar yürütmüşlerdir. Ve bu konuda olumlu bir rol oynadılar.
- Ateşkes yapılıyor ama öte taraftan Aleviler katlediliyor, Dürziler de hedefte. Bu birlik içinde olan partilerin ileri zamanlarda çekilme durumları olabilir mi? Nasıl kalıcı hale getirilecek?
Ateşkes var ama henüz kalıcı hale gelmedi. Kuzey ve Doğu Suriye’de diplomasi çalışması yürüten güçler bunu kalıcı hale getirmek için çalışıyor. Hem içeride Şam hükümetiyle, hem bölge devletleriyle, hem de uluslararası koalisyon devletleriyle. Tişrîn ve Qerekozax barajlarında yaşanan bu savaşın Suriye topraklarına, Suriye topraklarının birliğine ve bütün Suriye halklarına karşı yapıldığını görüyoruz. Aynı şekilde biz de Suriye’nin kıyı şehirlerinde yaşanan vahşete karşı tavrımızı çok net ortaya koyduk. Sahilde yapılanlara, halkları katleden bu politikalara son verilmeli ve Suriyeliler olarak bu politikalara karşı birlik ve beraberlik içinde durmalıyız. Bu saldırılar nedeniyle sadece Aleviler değil, Kürtler, Dürziler, demokrat ve özgürlükçü Araplar da tehdit altındadır. Bu da üzerinde çalışılan temel konulardan biri. Orada yaşanan insanlık dışı olayların ve soykırımın sona ermesi gerekiyor.
- Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, Kürt sorununun çözümünde ve demokratikleşmede Ortadoğu’ya, dört parça Kürdistan’a ve dünyaya nasıl bir kapı aralıyor?
Önder Apo’nun yaptığı çağrının tüm Kürdistan ve Ortadoğu’da büyük yankı uyandıracağına inanıyoruz. Ve şimdiden etkisini görüyoruz ki sonuçlar gerçekten etkileyici. Bu çağrı, sorunun artık savaşla ve öldürmeyle çözülemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. İkinci olarak sorunların demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesi gerektiği belirtiliyor. Bu noktada Türkiye’nin Kürt sorununu kendi içinde çözmesi ve krizini çaresiz bir şekilde diğer ülkelere taşırmaması gerekiyor. Dolayısıyla Kürt sorununun barışçıl, demokratik bir şekilde çözülmesi halinde bunun Şam hükümetini, İran ve Irak’ı da etkileyeceğini düşünüyoruz. Zira bugün Kürdistan’ın dört parçasında Kürt sorununun çözümünü engelleyen başlıca güç Türkiye’dir. Ve dolayısıyla aslında Önder Apo’nun bu çağrısı, Önder Apo’nun geliştirdiği hamle, Kürt sorununun her yerde çözümünün anahtarı olacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bunun göstergelerinden biri de bu konferansın başarısıdır ve konferansın başarısı büyük ölçüde Önder Apo’nun yaptığı çağrıdan kaynaklanmaktadır. Bu da gösteriyor ki, bundan sonra bu çağrı, Suriye’deki sorunun çözümünde önemli bir etki yaratacaktır.
- Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı Abdullah Öcalan kadınların rönesansı olacak diye ifade etti. 21. yüzyıl kadınların direnişi ve mücadelesiyle yeni bir çağ olacaktır diyor kadınlar. Bu, sizin deyiminizle nasıl bir “özgürlük bahçesi” olup diğer topraklara yayılacak?
Gerçekten de bugün kadın devrimi Ortadoğu çölünde adeta bir özgürlük bahçesi gibidir. Ayrıca savaşın, krizin her yerde olduğu Ortadoğu cehenneminde, Kuzey ve Doğu Suriye’nin bu cehennemin içinde bir cennet parçası olduğu söylenebilir. Özellikle kadınlar açısından kazanılan haklar, kadın devriminde atılan adımlar, kurulan sistem, geliştirilen mutabakat tarihi adımlardır. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan bu kadın sisteminin Suriyeli kadınlar arasında çok iyi karşılandığını görüyoruz. Nitekim İran’da gelişen “Jin Jiyan Azadî” kadın devrimi de, İranlı kadınların Kürt kadın devriminden büyük ölçüde etkilendiğini ortaya koymuştur.
- Ortadoğu cehennemi ve Ortaçağ zihniyetinde kadınları katleden vahşete karşı bir mücadele hattı gelişiyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan kadın sistemi kadınların durumunda nasıl değişimler yaşanmasını sağlıyor?
Elbette kadınlara yönelik çok sayıda cinayet ve katliam yaşanıyor ama aynı zamanda çok önemli adımlar da atılıyor. Bunu Suudi Arabistan’da görebilirsiniz, İran’da görebilirsiniz, Ortadoğu’nun birçok yerinde görebilirsiniz… Yani şu anda kadın ayaklanması yaşanıyor ve kadınlar artık birçok yönden haklarını elde ediyor. Bunu devrimimizin etkisi, mücadelemizin etkisi olarak görüyoruz. Bu kadın devriminin giderek tüm bölgeye yayılacağına inanıyoruz. Aslında Önder Apo Ortadoğu coğrafyasında bir kadın rönesansı yarattı ve bu gelişmeye Kürt kadınları öncülük etti. Çok güçlü bir paradigma ve çok ilginç bir özgürlük perspektifi olduğu için yirmi birinci yüzyılın gerçek anlamda kadın devriminin ve kadınların yüzyılı olacağına inanıyoruz. Bunun izlerini birçok yerde görmek mümkün.
Gazeteci arkadaşım Mahsum Sağlam’a çevirideki emeği için teşekkürler….