Dersim Tertlesi’nin 88. yılında Dersimliler gazetemize konuştu:
Eda Pınar: Bir ruh sağlığı çalışanı olarak şunu söyleyebilirim ki, kolektif yaslar ancak kolektif bazı yaptırımlarla düzenlenebilir, sağaltılabilir. Bunun en önemli kaynağı yüzleşme pratikleridir. Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayma ve üstünü kapatma deneyimleri hasıl oldu
Umit Karabulut: Kemalist rejim ülkeyi konsolide ederken kendine çok problemli gördüğü unsurlara yönelmiştir. Bunun başında da Dersim vardır. Devlet Dersim’de Kızılbaşları köklerinden söküp atma niyetiyle bir hareket yapmıştır
Duygu Kıt
Dersim Katliamı’nın başlangıcı kabul edilen ve “Tunceli Tedip ve Tenkil Harekatı” isimli 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu Kararı’nın üzerinden 88 yıl geçti. Bugün katliama ilişkin Google’da kullanıcıların yaptıkları aramalar bir yanıyla da yüzleşme ihtiyacına işaret ediyor. Zira “Dersim Alevi mi?”, “Dersim Kürt mü?”, “Sabiha Gökçen Dersim’i neden bombaladı?”, “Dersim neden ayaklandı?” soruları en sık arananlar arasında bulunuyor. Resmi verilere göre; 13 bin 160 kişinin öldürüldüğü, 11 bin 818 kişinin sürgün edildiği askeri harekat, binlerce kişinin hayatını kaybettiği, binlercesinin sürgün edildiği, yüzlerce köyün boşaltılıp yakıldığı, yüzlerce kız çocuğunun kaybedildiği katliam Dersimliler için en önemli gündemlerden biri. Acı kuşaklar boyu sürerken devletten resmi özür bekleyen Dersimliler bugünden geriye nasıl bakıyor? Farklı alan ve disiplinlerden gelen Dersimliler katliama ilişkin gazetemize konuştu.
‘Kimlik kurucu bir öge’

Psikoterapist Eda Pınar katliama ilişkin tanıklığına dair, “Büyük ana ve dedelerimin sürgüne tabi olmaları ve onlar tarafından aktarılan bilinçdışı anılar kuşkusuz doğrudan tanığı olmasak da II. ve III. kuşaklar olarak diaspora belleğini devralmayı gerektiriyor” değerlendirmesinde bulundu.
Katliama uğrayan ailelerin yaşadıklarına dair konuşan Eda Pınar, şunları dile getirdi:
“Tertele kişisel benliğimin kurucu unsurlarından olduğu için çocukluğumdan beri üzerimdeki etkilerini adım adım takip ettiğim bir konu. Orta çocukluğumda Cemal Süreya’nın sürgün şiiri ile dimağıma kazınan ve daha sonraları babamın kimliğinde doğum yeri olarak yazan ‘Konya’ yazısını anlamlandırmaya çalışmamla başlayan bu sürecin etkilerini hala izliyorum. Büyük çaplı kitlesel kırımlarda (soykırım), yalnızca kişisel belleğiniz size referans oluşturmuyor, ötekilerin sürece tanıklıkları, onların aktarımları adeta su arar gibi aradığınız yakınlıkların izini sürmenizi gerektiriyor. Bugün sosyal bilimlerden şunu iyi biliyoruz ki, bir çocuğun kimliğini kuran ögelerin başında aile ve kültür geliyor. Benim kişisel tarihime psişik etkisi olduğunu düşündüğüm iki soykırımdan bahsetmek mümkün: 1915 Ermeni ve 1938 Dersim pogromları. 38’de bahsi özel kaynaklarda yer alsa da yine içinde Ermenilerin de yer aldığı özel bir kırım yer alıyor. Bu kısmı benim için ayrıca etkileyici oldu.”
‘Yüzleşme pratiği yok’
Eda Pınar kolektif işlenen suçlarda yetkililerinin pratiklerinin yurttaşların ruhsal durumu üzerinde etkisi olduğunu belirterek 6 Şubat depremlerinde yaşananları hatırlattı. “Bizim 88 yıllık bu tarihte tanığı olduğumuz herhangi bir yüzleşme pratiği yok” diyen Eda Pınar şöyle devam etti:
“Bir ruh sağlığı çalışanı olarak şunu söyleyebilirim ki, kolektif yaslar ancak kolektif bazı yaptırımlarla düzenlenebilir, sağaltılabilir. Bunun en önemli kaynağı yüzleşme pratikleridir. Fakat Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayma ve üstünü kapatma deneyimleri hasıl oldu. Bir toplumun, bireyin elinden yüzleşme ihtimalini aldığınızda, yası ile ölene kadar yaşamasını ve üstelik bunu kendi başına yapmasını bekliyor olursunuz. Bu düpedüz kötülüktür. Kötülüğün kolektivizasyonu ise, toplumların acılarının dağılgan enerjilerle yüklenmesini ve benlik inşasını yeniden var etmesini güçleştirir. Bugün Dersim’in delileri ile anılması tesadüf değil. Ermeni etnomüzikolog Gomidas’ın 1915 sürgününde ruh sağlığını kaybetmesi tesadüf değil.”
Devletin manipülasyonu

Dersim Kültür ve Doğa Derneği Başkanı Ümit Karabulut, Dersimlilerin ‘38 değerlendirmesinin iki boyutu olduğunu belirterek, “‘38’in bir inançsal temizleme hareketi olduğu noktasında hala netlik yok” dedi. Karabulut şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dersimlilerin bir kısmında yaşadıkları soykırımı devletin de manipülasyonlarıyla birlikte kendi içlerindeki ‘suçlulara’ yöneltme durumu söz konusu. Bu devletin bir dönem Atatürk üzerinden de çeşitli manipülasyonlar yaptığı, bir bilinç bulanıklığı yarattığı bir süreç. Devlet bu süreçten sonra belli başlı unsurlara veya kendine ‘problemli’ olarak gördüğü aşiretlere yöneliyor. Şöyle bir algı oluşuyor bir süre sonra: ‘Biz bunu hak ettik. Bizimkiler rahat durmadı. O yüzden de devlet gelip bunu yaptı.’ Devletin manipülasyonun yanında özellikle sol hareketlerle birlikte solun siyaset yapabilme argümanına dönüşen bir isyan söylemi var. Oysa pratikte Dersim’de söz konusu olan bir meşru müdafaadır, isyan değildir. İnsanlar kendilerine yönelen ordu gücü karşısında kısmi düzeyde bir meşru müdafaa yapmışlar.”
‘İmha hareketidir’
Köklerinden sökmenin amaçlandığına işaret eden Karabulut sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dersim’de ‘38’e yaşlı neslimiz Kokvetene, Tertele der, bir ağacı köklerinden söküp atmak hareketidir bu. Kemalist rejim ülkeyi konsolide ederken kendine çok problemli gördüğü unsurlara yönelmiştir. Bunun başında da Dersim vardır. Diğer bölgelerde bu denli bir yaklaşım, bu denli bir soykırım uygulanmıyor. Mesela Şeyh Said olayında kitlesel, çocuklara varan bir katliam söz konusu değil. Doğuda diğer bölgelerde yapılan katliamlar bu denli geniş, topyekûn bir imha hareketine dönüşmüyor. Devlet Dersim’de Kızılbaşları köklerinden söküp atma niyetiyle bir hareket yapmıştır.”
Devlet ve toplumun yüzleşmesi
Ümit Karabulut, Dersimlilerin toplumsal olarak da bir yüzleşmeye ihtiyaçlarının olduğunun altını çizdi. “Dersimliler henüz kendilerine devlet neden bizi öldürdü sorusunu sorup sağlıklı bir cevap verebilmiş değiller” ifadelerini kullanan Karabulut şunları dile getirdi:
“Devletle yüzleşme ayrı bir şey, bir toplumun kendisiyle yüzleşmesi ayrı bir şey. Dersim toplumu bir yerde soykırımla yüzleşme fırsatı da bulamadı. ‘37-38’de bir soykırım gerçekleşiyor. İnsanların büyük bir kısmı açlıkla, yoksullukla baş başa kalıyorlar. ‘45’lere doğru kısmi bir köye dönüş affı çıkıyor. Sonrasında 68 Hareketi başlıyor. 68 Hareketi ile birlikte sol düşünceler toplumu yönlendirmeye başlıyor. Solun da çok ciddi anlamda bir alan araştırması ve tarih değerlendirmesi yapmadan devletin isyan şablonunu alıp kullanma durumu mevcut. Bir isyan hikâyesi ile insanlarla bağ kurma, insanları örgütleme işin kolayı oluyor ve bu belli bir yerde karşılık da buluyor genç nesilde. Sonra insanlar araştırma ve okumalar yapmaya başlayınca, bütün gücüyle buraya saldıran devlet erkine karşı insanların yaşamlarını koruyabilmek adına cılız bir nefs-i müdafaada bulundukları ve bunun da çok bir sonuç vermediğini, insanları kurtarmadığı şeklinde bir gerçek ortaya çıkıyor.”
‘Doğru argümanla anlatabilmek gerekir.’
İlerleyen kuşaklarda katliam gerçeğine ekonomik ve sosyal yetersizliklerin etkisiyle de bir duyarsızlaşma geliştiğine dikkat çeken Ümit Karabulut şu ifadelere yer verdi:
“Günümüzün şöyle bir yıkıcı özelliği var. Her şey çabuk unutuluyor, çabuk tüketiliyor. İnsanlarda genel anlamda bir duyarsızlaşma var. Yaşam koşulları zor. Ekonomik şartlardan ötürü ayakta kalma mücadeleleri gittikçe zorlaştı. İnsanlar ayakta kalma mücadelesinden ötürü bu tip şeylerle çok ilgilenmiyorlar. Dersim’de bir katliam olduğuna dair bir duyum var fakat katliamın nedenselliği üzerine kafa yorma, oraya yönelik bir pratiğin içinde olma çabası maalesef yok. Özellikle genç nesil bu tip politik meselelere çok ilgi duymuyor. Bu meselelerde uğraşan, bu meselelerde bir hassasiyet yaratmaya çalışan insanlar veya kurumlar toplumla çok ilişki kuramıyorlar. Mesele doğru argüman ve doğru yolla insanlara gidip anlatabilmekten geçiyor.”
Resmi özür bekliyorlar
Dersim katliamının yıldönümünde yurt içi ve yurt dışında birçok anma etkinliği düzenleyen Dersimliler, devletten resmi özür bekliyor. 1937/38/39 sürecine dair bütün arşivlerin ve hakikatin kamuoyuyla paylaşılmasını isteyen Dersimliler her 4 Mayıs’ta, “Kayıpların nerede oldukları araştırılsın, öldürülenlerin kimliklerinin tespiti için araştırma yapılsın, Seyit Rıza ve idam edilenlerin mezar yerleri açıklansın, Dersim Katliamı, soykırım olarak tanınsın” demeye devam ediyor.