Kürt sorununda çözümün tartışıldığı bugünlerde merak edilenlerin başında dünya örnekleri geliyor. Dünyanın birçok yerinde çatışmalı süreçler, tarafların karşılıklı adımlarıyla sonuca ulaştı
Küresel ve bölgesel gelişmelerin yakıcı bir hal alması üzerine Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar da yeni bir sürece evrildi. Kürt sorununun çözümünde kilit konumda bulunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 27 Şubat’ta “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” yaparak, hem Kürt sorununun çözümü hem de ülkenin demokratikleşmesi noktasında yeni bir kapı araladı.
Çatışmalı sürecin sonlanmasını içeren çağrıda, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir” vurgusu öne çıktı.
Devlet/iktidar, çağrının üzerinden 2 ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen herhangi bir somut atmadı. Hükümet yetkilileri, yaptıkları açıklamalarında “silahsızlanma” vurgusu yaparken, sürecin gerekliliklerine dair tek bir söz kurmuyor.
Sürece dair tartışmalar devam ederken, gözler benzer özellikler taşıyan dünya örneklerine çevrildi. İngiltere’den Kolombiya’ya, El Salvador’dan Filipinler’e, Güney Afrika’dan Endonezya’ya dünyanın birçok yerinde geçmiş dönemlerde taraflar arasında barış ve çözüm görüşmeleri yapıldı. Bazı yerlerde çatışmalar son buldu ve süreç barışa evrildi, ancak bazı yerlerde hedeflenen sonuçlar ortaya çıkmadı.
Güney Afrika
Güney Afrika ile Afrika Ulusal Kongresi (ANC) arasında yapılan görüşmeler, birçok açıdan Türkiye’de yaşanan sürece benzerlik gösteriyor. Uzun yıllar kolonyal güçler arasındaki savaşlara sahne olan Güney Afrika coğrafyasında 1600’lü yılların ortalarında başlatılan direnişler kanlı bir şekilde başlatıldı. Birleşik Krallık, 1910 yılında Güney Afrika’nın bazı bölgelerinin idaresini bölgedeki beyaz yerleşimcilere teslim etti. Söz konusu tarihlerde Güney Afrika’da 27 milyon siyah ve 4,5 milyon beyaz yaşıyordu. Ancak beyazlar, ülkenin bütün kaynaklarının yüzde 70’inin üzerine hükmediyordu.
ANC, 8 Ocak 1912’de kurularak, sömürgecilere karşı Afrika halkların birleştirmek üzerine kendisini yapılandırdı. ANC, farklı etnik kökenler arasındaki hasımlığı ortadan kaldırmak için ailelerle toplantılar düzenledi ve Güney Afrika’nın özgürleştirilmesi için mücadelenin yol ve yöntemlerini tartıştı. Büyük ailelerin ileri gelenlerinin de ANC yönetiminde yer almasıyla örgüt gelişti, büyük kampanyalar örgütlendi.
“Apartheid” olarak bilinen rejime karşı verilen mücadele, 21 Mart 1960 tarihinde siyahlara özel kimlik taşımayı protesto ettikleri sırada 69 siyahın polislerce öldürülmesi üzerine farklı bir boyuta evrildi. Hükümet, bu protestolara ANC ve önde gelen diğer siyah örgütlerini kapatarak yanıt verdi. 1950’lerden itibaren ANC’nin önde gelen isimlerden biri haline gelen Nelson Mandela ve arkadaşları, 1963’de yakalanarak, ömür boyu hapis cezası ile Robben Adası’na gönderildiler. Mandela, cezaevi sürecinin ilk yıllarında çok sağlıksız, dünyadan kopuk koşullarda tutuldu ve 13 yıl taş ocağında taş kırmak zorunda bırakıldı. 1980’li yıllarda ANC lideri Oliver Tambo’nun girişimiyle, “Mandela’ya özgürlük” kampanyası başlatıldı.
‘Mandela ile yönetim arasındaki ilk temas’
Bu kampanyayla siyahların ülke içinde silahlı direnişleri güçlendi. Güney Afrika hükümetinin uluslararası alanda yalnızlaşmaya başlaması ve Mandela’ya olan ilginin artması sonrası ırkçı beyaz yönetim ile Mandela arasında ilk temas kuruldu.
Mandela, görüşmeler ilerledikten sonra Mart 1982’de Cape Town yakınlarındaki Pollsmoor Cezaevine nakledildi. Bu süreçten sonra zaman zaman çatışmalar patlak verdi. Ağustos 1989’da devlet başkanlığına F. W. De Klerk’in gelmesiyle görüşmeler yeniden başladı. Mandela, 27 yıllık tutsaklığın ardından 11 Şubat 1990’da 71 yaşında serbest bırakıldı. Mandela’nın cezaevinden çıkışı, sadece Güney Afrika için değil, dünya genelinde ırkçılığa karşı verilen mücadelede de sembolik bir zafer olarak kabul edildi.
Nobel Barış Ödülü, ilk siyahi devlet başkanı
Şubat 1990’da siyasi yasaklar kaldırıldı, siyasi mahkumlar serbest bırakıldı. 1993’te geçici anayasa ve seçimler konusunda anlaşmaya varıldı. Dönemin Güney Afrika Cumhurbaşkanı F.W. de Klerk ile Mandela, 1993’te Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Mandela, 1994 yılında yapılan ilk seçimlerde ise ülkenin ilk siyahi devlet başkanı seçildi. Bu seçim, ülkenin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edildi. Mandela, yönetimi döneminde ülkede ulusal uzlaşıyı sağlayarak, farklı renklerin ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşadığı bir toplumun inşasına önemli katkılar sağladı.
İngiltere-İrlanda
İngiltere ile İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) arasında uzun yıllara yayılan yoğun bir çatışma süreci yaşandı. İngiliz ve İskoç yerleşimcilerin İrlanda’ya yerleştirilmesi sorunun temel kaynağıydı. İngiltere, 1542’de adayı kendi toprağı olarak ilan etti. Adaya yerleştirilenlerin tamamı Protestan, İrlanda halkı ise Katolikti. İrlandalılar birçok kez İngiltere’ye karşı ayaklandı ve 19’uncu yüzyıla gelindiğinde bağımsızlık taleplerini daha güçlü bir şekilde dillendirmeye başladı. Fenian ve İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği (IRB), bağımsızlığın silahlı direnişle elde edilebileceğini savunarak, silahlı mücadeleye başladı. 1916’da kurulan İRA ise, aynı yıl İngiliz yönetimine karşı gerçekleştirilen Paskalya Ayaklanması’nda büyük rol oynadı. Ayaklanmanın kanlı bastırıldı. 73 milletvekili çıkaran Sinn-Fein Partisi, bunun üzerine İngiltere Parlamentosu’na katılmayı reddederek, İrlanda geçici hükümetini ilan etti.
İngiltere, hükümeti tanımadı ve Katoliklere karşı büyük bir askeri saldırı başlattı. İRA’nın verdiği direniş 2 yıl sonra sonuç verdi. Lloyd George hükümeti ile İrlanda adına Michael Collins ve Arthur Griffith’in liderlik ettiği heyetler, “Anglo-Irish Anlaşması”na imza attı. Adanın güneyinde bağımlı devlet statüsünde Serbest İrlanda Cumhuriyeti kuruldu. Mezhepsel açıdan ikiye bölünmüş durumda olan adanın kuzeyinde ise Kraliyete bağlı Kuzey İrlanda kuruldu.
1960’lı yıllarda kuzeyde yaşayan Katolik İrlandalılar, İngiltere’den ayrılıp birleşik bir İrlanda devleti kurmak amacıyla IRA’yı yeniden kurdu. IRA, 1970’lerde silahlı saldırılarını artırdı ve İngiltere kentlerini de hedef aldı. IRA, Katolik İrlandalılar arasında örgütlendi. İngiltere ile birlik yanlısı Protestanlar arasında “Gönüllü Ulster Güçleri” adlı paramiliter grup ortaya çıktı. Böylece kanlı bir çatışmanın fitili ateşlendi.
İRA silah bıraktı, ortak hükümet kuruldu
1981’de Kuzey İrlanda’dan bağımsız milletvekili olarak İngiltere Parlamentosu’na giren Bobby Sands’in cezaevinde açlık grevinde hayatını kaybetmesi çatışmaların daha da şiddetlenmesine neden oldu. İşçi Partili Tony Blair’in 1997’de İngiltere başbakanı olması sonrası görüşmeler başladı. Önceki hükümetin aksine herhangi bir ön şart koymadan Sinn-Fein Lideri Gerry Adams’la görüşen Blair, 1998 Paskalya’sından iki gün önce imzalanan Mübarek Cuma Anlaşması’nda etkili oldu. Anlaşmada IRA’nın silahları bırakması maddesine yer verildi.
Yine IRA mahkumlarının serbest bırakılması, İngiltere’nin Kuzey İrlanda’dan askerlerini çekmesi, Kuzey İrlanda’ya yerinden yönetim hakkı verilmesi de anlaşmada yer aldı. Anlaşmayla 1972’de kapatılan olan Kuzey İrlanda Parlamentosunun tekrar açılması, tarafların Kuzey İrlanda konusunda halkın çoğunluğunun rızasını kabul etmesi, İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda’nın birleşmesinin her iki toplumun ortak iradesi ile gerçekleşebileceğine karar verildi.
2005’te İRA’nın silah bırakma kararı alması ile çatışma süreci resmen sona erdi. 2007’de Kuzey İrlanda’da Katolikler ve Protestanlar arasında bir ortak hükümet kuruldu.
Kolombiya
Çözüm görüşmeleri sonucu silahların bırakıldığı bir başka yer ise Kolombiya oldu. Marksist-Leninist Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile Kolombiya arasında 1964’te başlayan çatışmalar, 2016’da imzalanan anlaşma ile sona erdi.
Kolombiya’da 1948 yılında Liberal Parti liderinin bir suikast sonucu öldürülmesi sonrası iç savaş patlak verdi. “La Violencia (Şiddet)” dönemi olarak adlandırılan bu iç savaş döneminde Komünist Parti ve sol örgütler yoksul köylüler arasında güç kazanmaya başladı.
Marksist-Leninist Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) da böylesi bir ortamda ortaya çıktı, ülkedeki fakir ve topraksız köylülerin haklarını koruma hedefiyle mücadeleye başladı. 1964’te bir kırsal bölgede Marquetalia Cumhuriyeti olarak adlandırılan bir komünal alan oluşturuldu.
Ordunun saldırıları üzerine direnişçiler ormanlık alanlara çekildi ve silahlı mücadeleye başladı. FARC’ın oluşumunu sağlayan bu gelişme sonrası çatışmalı süreç başladı. 50 yılı aşkın bir süre devam eden çatışmalarda yaklaşık 220 bin kişi yaşamını yitirdi.
1980’lerden 2000’lere kadar çeşitli barış süreci denemeleri yaşandı, ancak bunlar başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra 2011’de gizli görüşmeler yapıldı. Ağustos 2012’de ise Devlet Başkanı Santos, FARC’la görüşmeler yapıldığını kamuoyuna açıkladı.
2012’den sonra görüşmeler kamuoyuna açık şekilde sürdürüldü.
Ateşkes süreçleri
FARC, tek taraflı ateşkes ilan etti. Bu ateşkes ilanı 19 Kasım 2012’de geldi. Hemen ardından Kolombiya ordusu da örgüte yönelik operasyonlarını durdurdu. Dönem dönem çatışmalar patlak verdi ancak müzakere masası devrilmedi.
Kolombiya devleti uzun süre boyunca çift taraflı ateşkesi kabul etmedi. Kasım 2012’de Küba’nın başkenti Havana’da başlayan barış görüşmeleri, 26 Ağustos 2016’da imzalanan anlaşma sonuçlandı. 6 ana başlık hakkında süren görüşmeler, toprak reformu, siyasi katılım, savaş mağdurları, uyuşturucu maddeler, çatışmanın sonlandırılması ve barışın uygulanması konusunda yapılan anlaşma ile sonlandı. Buna göre topraksız köylülere toprak dağıtılması konusunda anlaşma sağlandı.
Çatışmalarda mağdur olan insanlara belli haklar verilmesine karar verildi. FARC’ın silah bırakması ve FARC üyelerinin siyasal zeminde mücadele etmelerinin önü açıldı. Aynı yıl halkoylamasına sunulan anlaşma yüzde 49,8 evet oyuna karşı yüzde 50,2 hayır oyu ile reddedildi. Fakat Juan Manuel Santos hükümeti ve FARC yönetimi anlaşmayı rafa kaldırmayıp, kararlılık göstererek anlaşmada küçük değişiklikler yapıp meclise sundu. Anlaşmanın mecliste onaylanmasının ardından da uygulamaya konuldu.
FARC gerillaları, BM gözetiminde silahları bıraktı.
Endonezya
Endonezya ve Açe bölgesinin bağımsızlığı için savaşan Özgür Açe Ordusu (GAM) arasında 26 yıl süren ve 15 bin kişinin yaşamını yitirdiği çatışmalar, 2002-2003’te gerçekleştirilen müzakerelerle sona erdi. 2002’de hükümet ile GAM arasında imzalanan “Düşmanlıkları Durdurma Anlaşması” kapsamında Endonezya ordusu, Açe bölgesinde saldırı pozisyonundan savunma pozisyonuna geçmeyi, GAM da “barış bölgeleri olarak tanımlanan alanlarda silahlarını depolara bırakmayı” kabul etti.
Çatışmalar düşüşe geçti, ancak 2003 yılının Nisan ayında süreç tıkandı. GAM’ı silahsızlanmada “başarısız” olmakla suçlayan hükümet, askeri operasyonlara başladı. 2004 Aralık ayında Açe bölgesini etkileyen tsunami felaketinden sonra GAM tek taraflı ateşkes ilan etti. Felaketin ardından görüşmeler yeniden başladı. GAM bağımsızlık talebinden vazgeçtiğini açıklarken, hükümet ise ilk adım olarak Açe bölgesindeki olağanüstü hal uygulamasını kaldırdı.
Açe bölgesine özerkliği içeren anlaşma
Anlaşma sonrası tutuklu GAM üyeleri serbest bırakıldı. GAM tüm silahlarını teslim ederken, Endonezya ordusu da Açe bölgesinden 24 bin askerini geri çekti. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu, Açe bölgesinde siyasi parti kuruluşuna izin çıktı. Açe bölgesine özerkliği içeren anlaşmanın maddeleri hayata geçirildi. Daha sonra Açe’de özerklik ilan edildi. GAM üyelerinin kurduğu siyasi parti seçimleri kazandı ve yerel yönetim bu partiye geçti.
El Salvador
El Salvador’da 12 yıl süren ve onbinlerce kişinin hayatını kaybettiği iç savaş, 1990-1992 yılları arasında hükümet ile Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi (FMLN) arasında gerçekleştirilen barış görüşmeleriyle son buldu. FMLN, ülkede 1980 yılında başlayan iç savaş sürecinde direnişe başladı ve ülkede bazı bölgelerde yıllarca kontrolü elinde tuttu. FMLN, görüşmelerde silahsızlanmanın tartışılmasından önce “tam bir politik anlaşmaya gidilmesini” koşul olarak öne sürdü.
Silahsızlanma aşamasından önce genel af çıkarıldı ve bir barış anlaşması imzalandı. Barış anlaşması, ordu içinde “kirli savaşta” yer alan görevlilerin ayıklanması ve etkinliklerinin azaltılması, Ulusal Sivil Polis Teşkilatı’nın oluşumu, askeri istihbarat servislerinin feshedilmesi, milis organlarının lağvedilmesi, yargı sisteminde değişiklik, seçim sisteminde değişiklik, FMLN’nin bir siyasi parti haline gelmesi maddelerini içerdi.
Anlaşmanın ardından silahların imhası başladı. FMLN siyasi parti olarak varlığını sürdürmeye başladı. FMLN’nin adayları, 2009 ile 2014’de yapılan seçimleri kazandı.
Filipinler
Filipinler’in güneyinde Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile ordu arasındaki çatışmalar, 2014’te imzalanan anlaşmayla son buldu. Yaşanan çatışmaların kaynağında, sosyoekonomik eşitsizlik, etno-dinsel ayrımcılık, siyasal temsil eksikliği gibi sorunların yanı sıra topraksızlaşma/mülksüzleşme sorunu yatıyordu.
MILF öncesi kurulan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) ile yapılan görüşmeler sonucunda, 1975’te ateş kes ilan edildi. 23 Aralık 1976’da imzalanan Trablus Anlaşması’nda, “Bangsamoro anavatanı” olarak görülen 13 vilayete özerlik verilmesi kabul edildi. 25 Mart 1977’de “1628 sayılı bildiri” ile Güney Filipinler’de özerklik ilan edildi.
Ancak sonraki süreçte yeniden çatışmalar başladı. MILF ile Filipinler arasında 40 yıl devam eden çatışmalı süreçte 120 bin kişi hayatını kaybetti. Başkent Manila’da 15 Ekim 2014’de barış anlaşması imzalandı. Malezya’nın arabuluculuk yaptığı görüşmelerde, çoğunluğu Katolik olan ülkenin güneyinde Müslüman azınlık tarafından idare edilecek özerk bir bölge kurulması konusunda anlaşıldı. Silahsızlanma sürecini Uluslararası Bağımsız Silah Bırakma Organı yürüttü. MILF silah bırakırken, bölgesel bir polis gücü kurulması, Filipinler ordusunun Bengsamoro bölgesindeki askerlerinin sayısını azaltması ve bu bölgedeki özel silahlı grupların dağıtılması kararları alındı.
Haber: Tolga Güney \ MA