Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilim, 1947’de Hindistan’ın bölünmesiyle başlayan ve Keşmir sorunu etrafında şekillenen tarihsel bir çekişmenin devamı. Ancak 23 Nisan 2025’te, Hindistan kontrolündeki Cammu ve Keşmir’deki Baisaran Vadisi’nde gerçekleşen ve çoğunluğu Hindu turist olmak üzere, 27 kişinin öldüğü saldırı, yeni gerilimi tetikledi.
Direniş Cephesi (TRF) önce saldırıyı üstlenirken sis perdesi kalkmış değil. Hindistan, Pakistan’ı saldırının destekçisi olmakla suçladı. Pakistan ise bu iddiaları reddetti ve bir savaş hilesine dikkat çekerek, saldırının “sahte bayrak” operasyonu olabileceğini belirtti. Ancak saldırı, iki nükleer gücü bir kez daha savaşın eşiğine getirmiş görünüyor.
Elbette gerilimin tarihsel arka planı var. Ancak gelişmeleri emperyal güçlerin hesaplarından, bölgesel güç dengelerinin yeniden dizaynından ve savaş sanayisinin hesaplarından bağımsız düşünmek olası değil. Güncel krizin nedenlerini, iç, bölgesel ve küresel faktörlerde aramak gerek. Özellikle ABD ve Çin ile Rusya gibi küresel güçlerin rolü olası bir yeni hakimiyet savaşının dinamiklerine işaret ediyor.
Keşmir sorunu, artan diplomatik ve askeri gerilim, bölgesel ve küresel etkenler
Keşmir, 1947’deki Hindistan-Pakistan bölünmesinden bu yana iki ülke arasında temel anlaşmazlık konusu oldu. Hindistan’ın 2019’da Keşmir’in özel statüsünü kaldırması, bölgedeki gerilimi artırmıştı.
23 Nisan saldırısından sonra Hindistan, Pakistanlı diplomatları sınır dışı etti, vize hizmetlerini iptal etti, sınırları kapattı ve İndus Suları Anlaşması’nı askıya alarak su paylaşımını bir baskı aracı olarak kullanmaya başladı. Pakistan, bu hamlelere misilleme tehdidiyle yanıt verdi.
7 Mayıs 2025’te Hindistan’ın Pakistan’daki hedeflere yönelik hava saldırıları ise çatışmayı yoğunlaştırdı. Bu durum aynı zamanda nükleer riski gündeme getirmiş oldu. Her iki ülkenin nükleer silahlara sahip olması, gerilimin bölgesel ve küresel bir krize dönüşme potansiyelini artırıyor.
Trump’ın yeni döneminin Hindistan-Pakistan gerilimindeki rolü
Donald Trump’ın ikinci döneminde ABD’nin, Hindistan’ı Çin’e karşı dengeleme stratejisinde kilit bir ortak olarak görmesi, Hindistan’ın kendine güvenini artırdı. Modi iktidarı, içeride ve bölgede ABD’nin jandarması olmaya aday görünüyor. ABD Başkanı Trump, Hindistan-Pakistan gerilimine ilişkin “uzun süredir devam eden bir çatışma” diyerek “güncel” olanı gizlemek istese de ABD’nin Hindistan’a verdiği stratejik destek dikkat çekiyor. Ayrıca Hint kökenli figürlerin Trump kabinesindeki etkin rolü de atlanmamalı. Trump yönetiminde Hint asıllı isimlerin önemli mevkilerde bulunması, kabinedeki Yahudi etkisinin İsrail’e etkilerini akla getiriyor.
FBI Direktörü Kash Patel ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in Hindu eşi ilk akla gelenler. Trump yönetiminde etkili pozisyonlarda Hindu isimlerin olması, Hindistan’ın aşırı sağcı politikalarına dolaylı destek olarak yorumlanıyor. Ayrıca yapılan yorumlarda JD Vance’in Nisan 2025’teki Hindistan ziyareti, gerilimin tırmanışıyla ilişkilendiriliyor.
Ayrıca, “Ticaret ve Stratejik Politikaları” alanı bu gerilimde önemli bir yere sahip olsa gerek. Trump’ın, “korumacı ticaret politikaları” ve Çin’e yönelik yaygın yaptırımları, küresel şirketlerin operasyonlarını Hindistan’a kaydırmasına neden oldu. Bu, Hindistan’ın ekonomik ve jeopolitik özgüvenini güçlendirdi, ancak Pakistan’ı rahatsız ettiği de biliniyor.
Güney Asya’daki gerilimde ABD ve Çin rekabetinin etkisi
Çin-Pakistan İttifakı’nın ABD’nin dikkat merkezinde olduğu biliniyor. Zira Pakistan, Çin’in bölgedeki en yakın müttefiklerinden biri. Ayrıca Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) gibi projeler, Pakistan’ı Çin’in stratejik ortağı haline getiriyor. Yine, Hindistan-Pakistan gerilimi, ABD’nin Çin’i çevreleme politikasıyla kesişiyor. Bu tabloya göre Hindistan, ABD’nin Güney Asya’daki vekili olarak görülürken, Pakistan’ın ise Çin’in desteğini arkasında hissettiği biliniyor.
ABD’nin Hindistan’ı desteklemesi ve Güney Asya’dadaki hareketlenme Ortadoğu’dan Pasifik’e uzanan hesaplara işaret ediyor. ABD, Çin’in Asya-Pasifik’teki etkisini dengelemek için Hindistan’la askeri ve ekonomik bağlarını her geçen gün güçlendirdi ve bu Hindistan’ın Pakistan’a karşı daha agresif bir tutum sergilemesine zemin hazırladı.
Ticaret savaşları ve küresel dinamikler
Trump’ın, Çin’e karşı ticaret savaşları, bölgenin iki ezeli düşman yönetimleri olan Hindistan ve Pakistan’ı küresel ticaretin yeniden şekillendiği bir arenada karşı karşıya getirdi. Çin’in, Hindistan ve Pakistan üzerinden ticaret kapılarını koruma çabası, iki ülke arasındaki gerilimi bir vekalet savaşına dönüştürme riski taşıyor.
Giderek, Ortadoğu’ya benzeyen bir Güney Asya tablosu çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Zira Hindistan-Pakistan gerilimi, bu küresel güç mücadelesinin bir yansıması olarak görülmeli ve iki ülke arasındaki ilişkilerin ötesinde bir hesabın ürünü olarak işlev görebilir. Hindistan-Pakistan geriliminin 2025’teki alevlenmesi, Keşmir’deki turistlere yönelik saldırı ve tarihi rekabetin yanı sıra, küresel güç dengelerindeki değişimlerle yakından bağlantılı olarak değerlendirilmelidir.
Trump’ın Hindistan’a stratejik desteği ve Çin’e karşı süren politikaları, Hindistan’ın Pakistan’a karşı daha “cesur” adımlar atmasını teşvik ederken, Çin’in, Pakistan’la ittifakı ise gerilimi derinleştiriyor. Ve giderek artan ABD-Çin rekabeti, bölgesel çatışmaları vekalet savaşlarına dönüştürme potansiyeli taşıyor.
Bu durum, nükleer silahlara sahip iki komşu ülke arasındaki gerginliği küresel bir risk haline getiriyor. Dolayısıyla Hindistan-Pakistan geriliminin ABD-Çin ticaret savaşlarıyla bağlantılı olduğunu, Rusya’nın bölgeye yönelik hesapları da düşünüldüğünde vekalet savaşları riskini artırdığını vurgulamakta yarar var.