Sırrı Süreyya Önder, bir ömür boyunca kelimeleriyle, duruşuyla, mizahıyla ve en çok da cesaretiyle iz bıraktı. O, zor zamanların adamıydı; korkunun sıradanlaştığı günlerde bile gerçeği haykırmaktan geri durmadı
Hamdiye Çiftçi Öksüz
Sırrı Süreyya Önder, bu topraklarda bir dönemin değil, bir umudun adıdır. Onun ardından söylenen sözler, yalnızca bir veda değildir. Bu; bir halkın, bir coğrafyanın, Türklerin ve Kürtlerin ortak hafızasında yankılanan bir ağıt, bir teşekkürdür. Evet, dünyadan bir Sırrı geçti. Kaç insan için bu kadar içten, bu kadar ortak bir dille böyle denebilir? Pek azı için. Çünkü o, enderdi.
Sırrı Süreyya Önder, yıllardır kan ve öfkeyle örülmüş bir coğrafyada barışın dili oldu. Ne radikal bir Kürt, ne de milliyetçi bir Türk kimliğine sığdı. Onun duruşu bir kimlikten değil, vicdandan besleniyordu. Mizahı, zekâsı, sempatisi ve dirayetiyle, olmazı olur kılan bir dil geliştirdi. Sadece siyaset yapmadı; duvarları aşındırdı, acıya dokundu, sözü merheme dönüştürdü.
İmralı görüşmelerinde vardı. Barış süreçlerinde en öndeydi. Cesaretiyle korkuların üzerine yürüdü. Türk olmasına rağmen Kürt halkının umudu oldu. Çünkü samimiydi, çünkü netti, çünkü çıkarı yoktu. Tek derdi vardı: Anneler ağlamasın, çocukların yüzü gülsün. Herkesin kolaylıkla ateşe odun attığı zamanlarda o, yangını söndürmeye çalıştı. Çünkü barış, haklıyken susabilmeyi, sabretmeyi ve bazen yalnız kalmayı gerektirir. O, bunu göze aldı.
Sırrı Süreyya Önder’i herkes seviyordu; çünkü o kimseyi küçümsemiyordu. Sözünü kırmadan söylüyor, öfkelendirmeden anlatıyordu. Samimiyetiyle dinletiyor, nezaketiyle etkiliyordu. Halkın sesiydi, kulağıydı. Cenazesindeki kalabalık yalnızca bir veda değil, bir halkın ona duyduğu güvenin, minnetin, barışa olan hasretin yankısıydı.
Barış için ölen hiçbir insan ölmez. Bu kana bulanmış topraklarda barışın sıcaklığını, kokusunu, huzurunu kalbiyle arayan bu yıldızları kimse unutmaz. Sırrı Süreyya Önder, barışa yenik düşmedi; barışı omzuna alarak aramızdan geçti.
Şimdi bize düşen çok açık: Sırrı Süreyya Önder’in temsil ettiği barışa, onun verdiği mücadeleye sahip çıkmak. Bu yalnızca onun anısını yaşatmak değil, aynı zamanda onun gibi barış uğruna yaşamını ortaya koyan herkesin mücadelesine saygı duymaktır. Barış istemekle yetinmek değil, barışı yaşamsallaştırmak gerekir. Çünkü barış, günlük hayatın bir parçası olursa gerçek olur.
Elimizi taşın altına koymak, ayrımcılığı reddetmek, hakikati savunmak, sözü barıştan yana kurmak her birimizin sorumluluğudur. Barışı yaşamsallaştırmak, Sırrı Süreyya Önder’i yaşatmaktır. Onun mücadelesini sürdürmek demektir. Çünkü kimse ölmesin diye çabalayanlar ölmez. Yeter ki barış olsun.
Unutulmaz Bir Barış Elçisi: Sırrı Süreyya Önder
Bugün sadece bir siyasetçiyi, bir sanatçıyı, bir düşünce insanını değil… Aynı zamanda bir barış elçisini, vicdanın sesini, halkın yüreğini kaybettik.
Sırrı Süreyya Önder, bir ömür boyunca kelimeleriyle, duruşuyla, mizahıyla ve en çok da cesaretiyle iz bıraktı. O, zor zamanların adamıydı; korkunun sıradanlaştığı günlerde bile gerçeği haykırmaktan geri durmadı.
Barış dedi… Hep barış dedi.
Öyle kuru bir söz olarak değil, bedel ödeyerek, yüreğini ortaya koyarak söyledi bu sözü.
Şimdi o sustu.
Ama ardında bıraktığı hikâyeler, şiirler, direnişler ve umutlar hâlâ bizimle.
Bu ülkenin çocukları, bir gün barış içinde koşarsa sokaklarda…
Bilin ki o çocukların hayalinde Sırrı Süreyya’nın gölgesi vardır.
Barışın dili susmaz.
Onun gibi insanlar hiç ölmez.