Bugün ‘Kürt Dili Bayramı’.
Celadet Ali Bedirhan’ın 1932’de çıkardığı Kürtçe Hawar (Çığlık) dergisinin yayına başladığı gün olan 15 Mayıs, 2006 yılından bu yana 15 Mayıs ‘Kürt Dili Bayramı’ olarak kutlanıyor.
Hawar, aynı zamanda Kürtçe’de Latin alfabesinin ilk kez kullanıldığı dergi. Fransızca ve Kürtçe ağırlıklı dergide, Kurmancînin yanısıra Zazakî ve Soranî lehçelerinde de yazılar yayımlanmıştır.
***
Bu tarih, Kürtçe’nin edebi ve kültürel dil olarak kabul görmesine adanmış bir gündür.
Kürt dilinin ve kültürünün önemini vurgulamak açısından önemli bir vesile olarak Kürtlerin kültürel ve toplumsal yaşantısında kayda değer bir yere sahip. Bu bayramda, Kürtçe edebiyat ve sanat yaratılarının paylaşılmasının yanı sıra dilin korunması ve geliştirilmesi adına yapılan çalışmalar da yapılıyor.
Kürt dilinin zengin bir tarihi ve kültürel mirasa sahip olduğunu hatırlatmak, Kürtçe’nin sadece bir iletişim aracı olmanın ötesinde bir kimlik ve kültür taşıyıcısı olduğunu da vurgulamak, Kürt dilinin korunması ve geliştirilmesi doğrultusunda farkındalık yaratmak ve bu alandaki çalışmaları teşvik etmek açısından da önem taşıyor.
***
Her toplum ve her insan için anadilinin ayrı bir önemi vardır. Anadili, dünyaya gözünü açışından itibaren kişinin bütün ruhsal ve duygusal dünyasının, bilgilerinin oluştuğu ortamdır. Başka bir deyişle: Bir kişi birçok dil biliyor olabilir ama onun dünyayla ilişki kurmaya başladığı ilk döneminden itibaren kimlik gelişiminin, duygu ve zihin gelişim süreçlerinin temeli anadilidir. Yani kişinin anadili kendisi ve kimliği kadar hayati değerdedir.
Bilim insanları, dili sadece bir iletişim aracı olarak görmez. Çünkü dil aynı zamanda bir düşünme aracıdır da. Bir toplumu, bir halkı bir araya getiren kültürel ve tarihsel bir zenginliktir.
Bir anadilinin yaşatılması, dille birlikte dile bağlı kültürel ve kimlik bazlı değerlerin de yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması için insanların anadillerini serbestçe konuşmaları olmazsa olmaz bir şarttır; fakat yeterli de değildir. Bunun için her şeyden önce insanların kendi anadilleri üzerinde yetkinliğe sahip olabilmelerinin, dilleriyle yeni değerler üretebilmelerinin sağlanması ancak eğitimle mümkündür.
Sosyal bilimciler ve dil bilimciler, dili bir kültürün içinde varlığını sürdürdüğü bir çevre olarak da yorumluyor. Bir insanın dil edimini nasıl kazandığı biyolojik ve felsefi bir soru olarak varlığını sürdürse de dil insanın en mahrem parçalarından biri olarak görülüyor.
Farklı kültüre dayalı bir kimliğin kendini ifade olanaklarının engellenmesi de doğadan bir rengin silinmesi anlamına gelir.
Her türlü kimliğin temel ve zorunlu öğesi dildir. “Dil-kimlik” ilişkisini ünlü tarihçi F. Bradulel, “Kimlik eşittir dil” özdeşliği olarak kurar.
***
Konunun uzmanlarına göre devletlerin diller konusunda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi hükümlerinin yanı sıra, Roma Sözleşmesi’nin, Avrupa Konseyi’nin, Helsinki Nihai Senedi’nin ve taraf olduğu tüm öteki sözleşmelerin kendisine verdiği sorumluluk ve yükümlülükleri var.
Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre de herkes, anadiliyle eğitim-öğretim yapma, bu yolla anadilini öğrenme ve geliştirme, aynı zamanda anadiliyle bilim, sanat ve yaratma özgürlüğünü kullanma hakkına sahiptir.
Bağrında değişik kültürler barındıran toplumlarda demokratikleşme; bu farklı kültürlerin varlığının kabul edilmesi ve onlara gelişimlerini sürdürebilecekleri olanakların sağlanmasına bağlıdır.
Her dil güzeldir, bir başka evrendir. Bir dili başka bir dil üzerinde baskı unsuru olarak kullanmak, o dile de yapılmış bir haksızlıktır.
Oysa değişik kültürler çok kültürlü bir yapılanmada birbirlerine karşılıklı olarak, yeni boyutlar, yeni nitelikler kazandırırlar. Bu sayede çağın ve yaşamın gereklerine uymayan, birlikte var olmayı zorlaştıran ve gelişmeyi önleyen öğelerin ayıklanması da kolaylaşır.