• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
18 Mayıs 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Mezopotamya’nın kalbine sahip çık

Cudi Dağı: Savaşın gölgesinde yok olan bir ekoloji ve hafıza coğrafyası-1

18 Mayıs 2025 Pazar - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Mezopotamya’nın kalbine sahip çık

Cudi’de bugüne dek yalnızca sınırlı sayıda ve yüzeysel düzeyde bilimsel araştırma yapılabilmiş olmasına rağmen, eldeki veriler ve yerel halkın tanıklıkları, tüm sistematik tahribata rağmen buranın hâlâ Kürdistan’ın en zengin yaban hayatı alanlarından biri olduğunu ortaya koymaktadır

Agit Özdemir

Kürdistan coğrafyasının kalbinde, Şırnak’ta yükselen Cudi Dağı; Mezopotamya ovasına hâkim konumuyla, tarihi Kasrik Boğazı’ndan Hezil Çayı’na kadar uzanan ve birden çok sıradağdan oluşan geniş bir yapıya sahiptir. 2.000 metreyi aşan zirveleri, çağlayan suları, meşe ormanları ve endemik türlerle bezeli doğasıyla yalnızca önemli bir ekosistem değil; aynı zamanda Kürt, Keldani ve Süryani halklarının ve farklı inançların binlerce yıllık kültürel birikimini ve kolektif direniş hafızasını taşıyan kadim bir yaşam alanıdır. Nuh’un Gemisi’nin bu dağa oturduğuna dair inanç, Cudi’ye kutsal bir anlam yüklemiş, onu yalnızca coğrafi değil, tarihsel ve mitolojik bir referans noktasına da dönüştürmüştür. Ancak 1990’lardan bu yana süregelen savaş, sistematik orman yangınları, köy boşaltmaları ve son yıllarda artan kontrolsüz madencilik faaliyetleri, bu zenginlikleri tehdit etmektedir. Ekosistem artık kendini yenileyemez bir hale gelmiş; Cudi, geri dönüşü zor bir “ekolojik eşik” noktasına ulaşmıştır. Bu yıkım yalnızca doğayı değil, dağın taşıdığı kültürel ve toplumsal hafızayı da yok olma riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Cudi, Kürt halkı başta olmak üzere bölgedeki halklar için aynı zamanda sürgün, yas, dönüş ve direnişle örülmüş bir bellektir. Onlarca köyün boşaltıldığı, ormanların yakıldığı bu coğrafyada doğaya yönelen tahribat, aynı zamanda kimliğe, hafızaya ve toplumsal varoluşa yönelik sistematik bir müdahale haline gelmiştir. Bu nedenle Cudi’yi savunmak, sadece ekolojik değil; tarihsel ve politik bir sorumluluktur.

Hayvan türleri ve bitkiler

Dağın coğrafi yapısı, çok çeşitli habitatlara ev sahipliği yapar. Dağın korunaklı vadileri ve sulak alanları, göçmen kuşların rotası üzerinde yer alırken, 2.114 metreye ulaşan zirvesinin çevresinde endemik bitki türleri ve nadir canlılar barınır. Örneğin yalnızca bu bölgede görülen Centaurea davisii ve Primula davisii gibi bitkiler ile çöl varanı (Varanus griseus) ve yaban keçisi (Capra aegagrus) gibi hayvan türleri, Cudi Dağı’nın taşıdığı biyolojik önemin somut göstergeleridir. Bununla beraber 2024 yılında Cudi Dağları’nda çok ender rastlanılan pars ile yine nesli tükenme tehdidi altındaki sırtlan karşılaşmasının görüntülere yansıması buradaki zengin biyoçeşitliliği gösteren örneklerden sadece biridir. Cudi’de bugüne dek yalnızca sınırlı sayıda ve yüzeysel düzeyde bilimsel araştırma yapılabilmiş olmasına rağmen, eldeki veriler ve yerel halkın tanıklıkları, tüm sistematik tahribata rağmen buranın hâlâ Kürdistan’ın en zengin yaban hayatı alanlarından biri olduğunu ortaya koymaktadır. Çatışma, savaş ve özel güvenlik bölgesi uygulamaları nedeniyle Cudi Dağı üzerine yapılacak bağımsız bilimsel çalışmalar neredeyse tamamen engellenmiş durumdadır. Ne ekolojik izleme yapılabilmekte ne de arkeolojik kazılar veya kültürel envanterler hazırlanabilmektedir. Bu nedenle Cudi’nin hem doğaya hem topluma dair taşıdığı zenginlik, yeterince açığa çıkarılamamıştır. Dağın değerini ancak halk hafızası ve yerel tanıklıklar aracılığıyla kavrayabilmekteyiz.

Nerdüş deresi ve kadim varlığı

Cudi Dağı’nın zirvesinden doğarak eteklerinden süzülen Nerdüş Deresi, yalnızca Dicle Nehri’ne ulaşan bir su hattı değil, bölgenin can damarlarından biridir. Bu kadim su varlığı, hem çevresindeki tarım alanlarını sulamakta hem de birçok köyün içme suyu ihtiyacını karşılamaktaydı. Dolayısıyla dere ekosisteminin korunması, sadece doğa için değil, bölge halklarının yaşamı, tarımsal üretimi ve inanç sistemlerinin sürekliliği açısından da hayati önemdedir. Ancak Nerdüş Deresi, günümüzde çok yönlü tehditlerle karşı karşıyadır. Öncelikle çevresinde yoğunlaşan madencilik faaliyetleri, dereyi hem kirletmiş hem de kuruma noktasına getirmiştir. Kömür ocaklarından sızan atık sular, derenin ekolojik dengesini bozmuştur. Bu nedenle toplu balık ölümleri yaşanmış, sudan içen birçok hayvanın zehirlenerek öldüğü köylüler tarafından ifade edilmiştir. Derenin taşıdığı yaşam, adım adım yok edilmektedir.

Bu yetmezmiş gibi, 2025 yılında Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından başlatılan yeni bir baraj ve Hidroelektrik Santral (HES) projesiyle, dere şimdi de topyekûn bir yok oluşun eşiğindedir. Ocak 2025’te kamuoyuna duyurulan projeye göre, hem enerji üretimi hem de sulama amacıyla kullanılacak bir set inşa edilmesi planlanmaktadır. Bu kapsamda malzeme ocakları, kırma-eleme tesisleri ve beton santrali gibi yapılarla birlikte devasa bir şantiye alanı kurulmaktadır. Proje, yalnızca sermayeye hizmet eden bir enerji yatırımı değildir; aynı zamanda devletin güvenlikçi stratejilerine entegre edilmiş, çok amaçlı bir kontrol projesidir. Barajın inşasıyla birlikte Nerdüş Deresi’nin doğal akışı kesilecek, bu da ekosistemi kurutarak çevredeki yaşam alanlarını çoraklaştıracaktır. Halkın itirazları da tam olarak bu noktada yükselmektedir: Zira bu proje, bölge halklarının yaşam hakkına ve suya erişim hakkına yönelik açık bir saldırı niteliği taşımaktadır.

Üstelik projenin tahribatı yalnızca ekolojik değildir. Planlanan baraj gölü altında kalacak alanlar arasında, tarihî ve kültürel değeri yüksek olan Şax ve Hebler köyleri de bulunmaktadır. 1990’lardan bu yana güvenlik gerekçesiyle halka kapatılan bu köyler, şimdi ise baraj sularına gömülerek fiziksel olarak da haritadan silinmek istenmektedir. Bu durum, binlerce yıllık kültürel belleğin yok edilmesi anlamına gelmekte ve yalnızca doğayı değil, insanlığın ortak tarihini de hedef almaktadır. Nerdüş Deresi’ne yönelik bu proje, doğaya, insana ve tarihe karşı topyekûn bir tahribatı ifade etmektedir. Sermaye ve güvenlik politikalarının birleştiği bu baraj girişimi, ekolojik yıkımı derinleştirirken, aynı zamanda Kürtdistan’daki yaşam alanlarının sistematik olarak tasfiye edilmesinin bir parçası olarak da okunmalıdır.

Kutsal bir anlamı da var

Cudi Dağı’nın önemi yalnızca eşsiz doğasından değil, binlerce yıllık tarihsel, toplumsal ve kültürel birikiminden de gelmektedir. Mezopotamya’nın kalbinde yer alan bu dağ, Sümerlerden Asurlulara, Akadlardan Babillere dek birçok uygarlığın izlerini taşımakta ve çok katmanlı medeniyetlerin kesişim noktası olarak öne çıkmaktadır. İslam’da Nuh’un Gemisi’nin tufan sonrası Cudi’ye oturduğuna inanılması, ona yalnızca coğrafi değil, kutsal bir anlam da yüklemiştir. Dağ çevresindeki antik su bentleri, kayalara oyulmuş yapılar, manastırlar ve kale kalıntıları, Cudi’nin bir doğa parçası olmanın da ötesinde, bir ortak geçmişin mekânsal taşıyıcısı olduğunu göstermektedir. Örneğin, Cizre yakınlarındaki Kasrik’te yer alan su yapıları ve kaya kabartmaları ile Şax köyü çevresindeki kültürel varlıklar, bölgenin tarihinin Asur uygarlığına kadar uzandığını gösteren önemli örneklerden sadece birkaçıdır.

Cudi’nin eteklerinde yüzyıllar boyunca birlikte yaşayan halklar, bu dağın kültürel mozaiğini şekillendirmiştir. Kürt halkının yanı sıra, Keldani ve Asuri toplulukları da bu topraklarda köyler kurmuş; kilise, manastır ve mezarlıklarla kendi inanç yapılarını oluşturmuşlardır. Silopi ilçesine bağlı Herbol köyünün (Aksu) tamamı Keldani nüfusa sahipti. Hesena (Kösreli) köyü ise Asuri-Keldani kimliğiyle bilinir ve içinde geçmişi yüzyıllara dayanan dini yapılar barındırır. Sadece bu iki köy bile, Cudi Dağı’nın çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü yapısının somut ve inkâr edilemez birer kanıtıdır. Ancak 1990’lı yıllarda yoğunlaşan güvenlikçi politikalar ve çatışmalı süreç, bu kadim halkların yaşam alanlarını doğrudan hedef aldı. Cudi ve çevresi, askeri operasyonların merkezine dönüşerek halkların zorla yerinden edilmesine sahne oldu. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre 1990’lar boyunca yaklaşık 4000 köy ve mezra boşaltıldı; Cudi eteklerindeki Şax, Hebler, Gundik Remo, Herbol (Aksu) ve Hesena gibi onlarca yerleşim bu süreçte tamamen insansızlaştırıldı. Herbol köyünde 1990’lar öncesi 2 binden fazla Keldani nüfus yaşarken, boşaltılmanın ardından neredeyse tamamı Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kaldı. 1993 yılında zorla tahliye edilen Hesena köyü, boşaltmanın ardından çatışmalı sürecin gölgesinde kaderine terk edildi; köyde bulunan kiliseler, mezarlıklar ve diğer tüm kültürel varlıklar ise zamanla tahrip oldu, bakımsızlık ve yok oluşla karşı karşıya bırakıldı.

Bugün bu köylerin büyük bir kısmı hâlâ ‘özel güvenlik bölgesi’ statüsünde tutulmakta ve sivillerin girişine tamamen yasak durumdadır. Kültürel sit alanı ilan edilen Şax köyü halka kapalıyken; Hebler ve çevresindeki diğer yerleşimler de 1990’lardan bu yana yasaklı statüsünü korumaktadır. Oysa bu alanlar halkların tarihsel yaşam alanlarıdır. Ancak her gün yeni yasak kararlarıyla bu topraklar insanlara değil, sermayeye açılmaktadır. Bölge halkının dağa girişi yasaklanırken, maden şirketlerine devlet eliyle yol, enerji ve altyapı desteği sağlanmaktadır. Dağın kalbine kadar karakol/kalekollar için asfalt yollar açılmakta, dinamitle patlatılan vadiler madencilik uğruna adım adım yok edilmektedir. Bu uygulamaların yalnızca halkın kendi toprağıyla bağ kurmasını değil, o toprağın belleğini ve varlığını da yok etmeye yönelik olduğunu bilmemiz gerekir.

Köy boşaltmaları ve madencilik

1990’lı yıllarda uygulanan “köy yakma ve köy boşaltma” politikaları, Cudi Dağı’nın toplumsal ve ekolojik dokusunu derinden tahrip etti. Bu yıkım, günümüzde orman yangınları, sistematik ağaç kesimleri ve madencilik faaliyetleriyle farklı biçimlerde devam etmektedir. Güvenlik gerekçesiyle çıkan ya da çıkmasına göz yumulan orman yangınlara uzun yıllar boyunca müdahale edilmedi. Son dönemde ise bu ormansızlaşma süreci, korucular eliyle ve herhangi bir yasal prosedür —ihale ya da izin— işletilmeden gerçekleştirilen ağaç kesimleri ile sürdürülmektedir. Farklı stratejilerle yürütülen bu sürekli tahribat, dağın orman örtüsünü her geçen yıl daha da yok etmektedir. Aynı zamanda, bölge halkına yasaklanan alanlar maden şirketlerine rahatlıkla açılmaktadır. Dağ, dinamitle parçalanarak doğal dengesi geri dönülmez biçimde bozulmaktadır. Bir zamanlar çatışmaların bombalarıyla sarsılan Cudi Dağı, şimdi sermayenin çıkarı için patlatılan dinamitlerle parçalanıyor. 1990’lardaki zorla yerinden edilme politikaları bugün, doğaya yöneltilen sistematik bir şiddet biçimiyle devam etmektedir.

Son yıllarda Cudi Dağı’nı tehdit eden en büyük unsurlardan biri, güvenlik politikalarının gölgesinde kuralsız ve denetimsiz biçimde yürütülen bu madencilik faaliyetleridir. Bölgedeki kömür, asfaltit ve taş ocaklarına dair rezervler uzun süredir bilinmesine karşın, geçmişte bu alanlar sınırlı ölçüde işletilebiliyordu. Ancak özellikle 2020 yılından itibaren, devlet ile sermaye arasında kurulan açık işbirliğiyle Cudi Dağı’nın hem etekleri hem de zirvesine uzanan geniş alanlar, yoğun şekilde maden şirketlerine tahsis edilmeye başlandı. Bugün dağın neredeyse tamamı, bu ortaklığın sonucu olarak ruhsatlandırılmış maden sahalarına dönüştürülmüş durumdadır. Hazırlanan maden haritaları, Cudi Dağı’nın yaklaşık %95’inin ruhsatlı maden sahası olarak projelendirildiğini, yani neredeyse tamamının madencilik için işaretlendiğini ortaya koymaktadır. Bu da parçalı değil, bütünsel bir sömürü ve yok etme planının devrede olduğunu açıkça göstermektedir.

Her gün tonlarca dinamitin patlatıldığı maden ocakları, dağın zirvelerini adım adım düzleştirirken, oluşan sarsıntılar ve kimyasal sızıntılar yeraltı su varlıklarını da kirletmektedir. Maden açmak için yapılan yoğun ağaç kesimleri, Cudi’nin doğal örtüsünü geri döndürülemez biçimde tahrip etmektedir. Patlamaların ve ağır iş makinelerinin yarattığı gürültü ve yıkım, nesli tehlike altındaki başta yaban keçileri olmak üzere birçok canlının yaşam alanlarını da yok etmektedir. Bir zamanlar dağın kayalıklarında özgürce gezen bu canlılar, uzun süre çatışmaların ve bombaların yarattığı gürültüyle, tahribatla yuvalarını terk etmek zorunda kaldı. Bugün ise maden ocaklarında patlatılan dinamitlerin sarsıntıları ve sesleriyle aynı kaderi yaşamaya mahkûm ediliyorlar.

Yarın: Cudi Dağı’nda ekolojik yıkım ve barışın ekolojisine dair bir çağrı

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Bir konuşmadaki gerçekler ve yarattığı şüphe

Sonraki Haber

Suriye’de ABD’nin etkisi artacak

Sonraki Haber
Suriye’de ABD’nin etkisi artacak

Suriye’de ABD’nin etkisi artacak

SON HABERLER

76 yaşındaki hasta tutsak Yıldızın durumu kötüye gidiyor

76 yaşındaki hasta tutsak Yıldızın durumu kötüye gidiyor

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

Gözaltında işkence dosyasında 6 yıldır ilerleme yok

Gözaltında işkence dosyasında 6 yıldır ilerleme yok

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

Arap Birliği Zirvesi’nden Gazze için ateşkes ve yeniden inşa çağrısı

Arap Birliği Zirvesi’nden Gazze için ateşkes ve yeniden inşa çağrısı

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

Barış bir mücadele sorunudur

Barış heba edilemez

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

Suriye’de ABD’nin etkisi artacak

Suriye’de ABD’nin etkisi artacak

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

Mezopotamya’nın kalbine sahip çık

Mezopotamya’nın kalbine sahip çık

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır