• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
21 Mayıs 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Kültür

Rotinda: Alternatif olmadan geriye gidiş durmaz

21 Mayıs 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Kültür, Manşet, Söyleşi
Rotinda: Alternatif olmadan geriye gidiş durmaz

Sanatçı Rotinda Yetkiner ile sanat yolculuğunu, özgürlük mücadelesini ve Abdullah Öcalan’la tanışmasını konuştuk:

Bizdeki gizli düzene özenme, düzen sanatçıları gibi şan, şöhret ve maddiyat hevesi, cesaretli şekilde ve alternatifini oluşturarak bertaraf edilmedikçe, bu geriye gidiş durdurulamaz. Popülist, maddiyatçı ve sanatı kirleten anlayışlara karşı net tutum almalıyız

Mahsum Sağlam

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarihi “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ile Ortadoğu ve bölgeye kendi çözüm perspektifini sunarken PKK önce ateşkes ve daha sonra 12. Kongresi’ni gerçekleştirerek bu çağrıya karşılık verdi. 52 yıllık Kürt Özgürlük Mücadelesi birçok yönüyle Kürt toplumunun üzerinde büyük etki yarattı. Şüphesiz bu mücadelenin en önemli yanlarından biri sanat çalışmaları oldu. Bu sanat çalışmalarında mücadelesiyle ve üretimleriyle büyük etki etmiş ve şarkıları hep beğenilerek dinlenen Kürt sanatçı Rotinda Yetkiner ile tarihi çağrıyı ve sanat mücadelesini, anılarını konuştuk.

  • Başlarken sizi yakından tanımayanlar için Rotinda Yetkiner kimdir? Ne zaman Kürt mücadelesini tanıdı ve sanat çalışmalarına nasıl, ne zaman başladı?

Ailenin Kürtlük değerleri ile yaşaması ve aşiretin her devirde sömürgeci devletle bağ kurmaması beni doğalında Özgürlük Hareketi’ne sempatizan kılıyordu. 1984 sonrası arayışlarım hızlandı ve 84 atılımı beni çok etkilemişti ama henüz kendimce yeterli nedenim yoktu katılmak için. 1988 yılında “İkibinedoğru” dergisindeki Önderlikle yapılmış olan röportajı okuduktan sonra, tümden ikna olmuş ve katılma isteğimi netleştirmiştim. Bu kararım Amasya’da asteğmenlik yaparken oradaki cezaevinde PKK’li tutsakların açlık greviyle tanışmamla daha bir hızlanmış ve 1989’un onuncu ayında İstanbul’da benim için yeniden doğuş gerçekleşmişti.

1990 yılında açılan Yurtsever Kadınlar Derneği’nde 14, 16 yaşlarında olan genç kızlara koro çalışması yaptım. Yine o dönem Medya Güneşi adındaki bir başka Kürt siyasi derneğinde müzik çalışması yapıyor ve Koma Medya adlı müzik grubunu kurmuştuk. Merdan arkadaşla orada tanıştık. İlk kez Kürt müziği ile 1990 Newroz’unda sahne aldım. Aynı dönemde iki yıl boyunca Timur Selçuk okulunda armoni ve Arif Sağ okulunda bağlama ve koro çalışmalarında eğitim alıyordum.

1991’de Kuzey Kürdistan’ın ilk kültür kurumu olan Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) kuruluşunda yer aldım ve 1994 yılının 3. ayına kadar orda çalıştım. Merdan arkadaşla beraber kurumun ilk resmi müzik gurubu olan Koma Mezrabotan ve çocuk korosu Gulên Mezrabotan’ı kurdum. MKM’nin ilk müzik çalışması olan Çar Sterk kasetinin tüm eserleri benim bestelerimdi ve Koma Mezrabotan’ın da ilk çalışması olarak yaptık. MKM’de iken, çocuk korosunun 1992 ve 1994’teki iki kasetinin tüm eserleri bana ait olan iki çalışması ve Koma Mezrabotan’ın 1993’teki ikinci kaseti ‘Kedkar’ı yapmıştık.

MKM’de müzik dersleri veriyordum, özelikle çocuk eğitimine odaklıydım. 1994 yılının altıncı ayında gerilla yaşamını tanımak, o yaşamı sanatımla anlatabilmek için kendimi dayatarak dağlara gittim. Garzan alanında 5 ay kaldıktan sonra, MKM çalışmalarına yeniden döndüm. Gerillaya gidişim deşifre olduğu için Avrupa’ya gitmek zorunda kaldım. Arkadaşların önerisiyle ilk Kürt televizyonu olan Med TV’ye gönderildim. Burada 20 ay çalıştım, haftada beş program yapıyordum. Zimanê Huner, Zaroken Welatê Rojê, Şox û Şeng, Baxçê Zarokan, Welate Roj û Agir adıyla.

  • Abdullah Öcalan’la ne zaman tanıştınız? Abdullah Öcalan’ın üzerinizdeki etkisi ne oldu?

1996 yılının 10. ayında Önderlik sahasına gittim. Önderlikle ilk tanışmam yaşamımda yeni ve de asla ödün vermeyeceğim, her koşulda bağlı kalacağım bir süreç başlatmıştı benim için. Önderliği tanımak, bende geleceğe dair başarının kesinlikle zaferle taçlanacağı inancı, insanlık değerlerinin ülkemde yeniden yaşam bulacağı ve PKK’nin bu bin yılların ilacı olacağı inancını yaratmıştı.

İnsanlık tarihinde çok nadir zamanlarda dehalar doğar ve toplumsal altüst oluş süreçlerinde topluma yön verirler. Önderlik deyim yerindeyse kan gölüne çevrilen ve tekelci kapitalist sistemin çıkarı gereği, halkları hep düşman saflarında tutan bir dönemde, Ortadoğu’yu karalık lanetten aydınlığa yönlendiren bir güneş gibi doğdu.

Bilindiği gibi egemen ve sömürgeci güçler ki, ABD eksenli kapitalist sistem Önderliğin bu halkları huzur ve kardeşliğe yönlendiren alternatif ideolojisini kabullenemezdi. 1999 yılında korsan vari bir Uluslararası Komplo ile onu kaçırıp TC’ye teslim ettiler. Bu süreçten sonra hem Özgülük Hareketi’nde ve hem de TC devletinin savaşı sürdürme rotasında değişim yaşandı. Bu değişim, TC devletini yıpratma, kirli savaşta ısrar ve de sürekli bir tekrar ile toplumu yoksullaştıran, ahlaksal çöküşe sürükleyen sürece sürükledi. TC inkâr ve imhada ısrarını sürdürebilmek için, yoksullaşan toplumu faşizanlığa yönelten bir yol izledi.

  • Peki Uluslararası Komplo sanat üzerinde nasıl bir etki yarattı? Bu konuda gözlemleriniz ne?

Önderliğin esareti Özgürlük Hareketi’yle paralel yürüyen yurtsever ve devrimci sanat cephesinde tam bir kırılma noktası yarattı. Bu cephede olan sanat çalışanları, ideolojik olarak donanımlı olan çok az kişilerin dışındakiler daha çok taraftar konuma savruldular. Önderlik sanat cephesini hem manevi ve hem de maddi olarak destekliyor, yön veriyor ve ön açıcı belirlemeler sunuyordu. Yine komplo öncesi, yurtsever sanat cephesinde popülist, maddiyatçı yaklaşımlar var olsa da açığa çıkma ortamı bulamazdı. Komplo sonrasında düşmanın her alanda olduğu gibi özellikle de sanat cephesine büyük bir yönelimi oldu. Özgürlük Hareketi’ne bağlı veya mücadeleye bir biçimi ile katkı sunan sanatçıları ve de özelde müzik yapan kişileri yozlaştırmaya büyük önem verdi.

Bu alanda yurtseverlik ve özgürlük mücadelesine teğet dokunan ve de maddi kazanım ile popülist olmak isteyen kişileri dolaylı yollar ile destekledi, önü açıldı. “Keça Kurda” gibi bir devrimin yaratımı şarkıyla yola çıkan ve sonrasında düzenin şarkıcılarıyla boy ölçüşen bir örnek yaratarak, “bu alana gelirseniz şan, şöhret, para ve hatta hak etmeseniz de ödüller sizi bekliyor” mesajı verildi yurtsever cephede olan kişilere.

Ne yazık ki içimizde de olsa, düşünsel olarak kendini yetiştiremeyen kişiler bu kirli alana yöneldiler. Bu yönelişleri arabesk müzik ile halkın acılarını ve devrimde kendini özgür bir gelecek için feda eden şehitleri anlatan sözüm ona şarkılarla yaptılar. Önderlik esaret öncesinde böylesi bir sanat kirliliğine asla müsaade edilmezdi çünkü Önderlik sanat cephesine büyük katkı ve doğru perspektifler sunuyordu. Güncel siyasetimizi yönlendiren ve ideolojik olarak donanımlı olmayan kadrolar bu şarkıcı kişiliklerin cirit atmasına destek oldular.

Bu gelişmeler toplumu bir bütünen olmasa da yeni neslin bir bölümünün bu kirli ve yenilgi ruhuyla, mücadelenin devrimci, direnen kişilikleri yerine, Kürdili şarkılar ile düzenin uydusu kof bir yaşamın peşine düştüler.

Dağdaki müzik grupları, Kuzey Kürdistan ve Avrupa’da parmakla sayılacak birkaç sanatçı dışında, bu kirli düzen uydusu piyasa müziğine yönelmeyen kalmadı. Bu beraberinde yurtsever örgütlü halkımızın şenlik, anma, düğün ve hatta parti kutlamalarına kadar yansıdı. Büyük festivallerde bile bu popülist, kof şarkıcılar halka sunulur oldu. Artık o kadar kanıksanıp, bir anlamıyla benimsetildi ki, sanatı doğru potada yapan ve duygu sömürüsü yapmadan mücadelemizi anlatan kişiler dışlanır hale geldi. 2002 yılında müzik firmalarımız kimi sözüm ona kadro kişiler yoz, arabesk furyasını ortamımıza taşıdılar. Yurtseverlik ölçüsü, değerlerimize bağlılık gözardı edildi, kim ne kadar duygu sömürüsü şarkı söylüyor ve ne kadar halay çektirebiliyor kıstası adeta dayatılır oldu. Güncel siyaset yürüten kadrolar da ne yazık ki şenlik, şölenlere ne kadar sayı katılır hesabı yaparak, kaybedilen değerlerimizi unutur oldu.

Ben birey olarak 35 yıllık özgürlük mücadelesiyle olan yürüyüşümde, her koşulda ödün vermeden ve özellikle Önderliğin ve de yanı başımda şehit düşen yüzlerce hevalin emeğine layık olmaya, yanıt vermeye çalıştım. Bunu ne denli doğru yaptığımı halkımın onayı belirleyecektir. Ben bu yıllar içinde çok ama çok şanslı bir insan olduğuma inanıyorum, iki kez Önderliğin eğitimine katıldım ve çok muhteşem PKK militanlarıyla yaşama şansını yakaladım.

Devrimin en ön saflarında yer alan onlarca sanatçı, gazeteci ve PKK’de insanlığı savunan yüzlerce muhteşem arkadaşlar ile yaşadım. Şehit Serhat, Yekta, Hevi, Sarya, Baran, Argeş, Delila, Mordem Gımgım gibi sanatını devrim saflarında vermenin bir insanlık görevi olduğuna inanan bu halkın kahramanları hevallerle dağlarda ve de savaş koşullarında sanat yapma şansını yakaladım. Tabi ki bu beni onure ettiği kadar büyük bir sorumluluk ve ağır yük altına da koyuyor. Onların yoldaşlığını yürütebilmenin mücadelesini verdim ve vermeye devam edeceğim.

  • 27 Şubat’ta Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yapıldı. Uzun yıllar bu mücadelenin bir parçası olarak sizde nasıl bir duygu uyandırdı ve çağrı yeni dönemin başlangıcı olarak nitelendiriliyor. Bunu nasıl görüyorsunuz?

Önderliğin 27 Şubat’ta barışa vesile olacak ve halkların kardeşçe bir arada yaşayabilme şansına yol açan çağrısını, kanımca en çok sanatçıların sahiplenmesi gerekiyor. Gerek bizim cephemizde ve gerekse TC’nin bu faşizan ve gerici 22 yılık yönetiminde nefes dahi alamayan gerçek sanat emekçileri, bu barışa evrilebilecek olan şansa sahip çıkmalıdır. 40 yılı aşkın süren, bu inkârcı, kirli ve toplumları yoksullukla boğan savaşın savunulur bir yanı yok. Kürtler 60 milyonu aşkın nüfusu ile 100 yıl öncesi emperyalist güçlerce dört ülkeye pay edilişinin, inkar ve imha politikasının artık ne kabul edilir yanı var ne de imkanı. Özgürlük mücadelesi yarattığı örgütlü toplum ve geniş bir alana yayılan örgütlü gücüyle, Kürdü yok etme olasılığını tümüyle yok etmiştir. Önderliğin bu barış çağrısı, Türk ve Kürt halkları başta olmak üzere, tüm Anadolu ve Ortadoğu halklarına özgür, eşit ve demokratik bir yaşam şansını veriyor.

  • Sanat yolculuğunda birçok eseriniz devrime hizmet etti ve hala çokça gençler tarafından sevilerek dinleniyor. Bazı özel şarkılarınızın hikayeleri varsa anlatabilir misiniz?

Ben dağlarda yaşadığım 6 yıl boyunca insan iradesinin çok ötesinde bir duruşla, birçok kahramanlığa şahit oldum. Avaşin şarkımın öyküsünü oluşturan bu kahramanlık aslında son yüz yıldan Kürde en büyük zararı veren iç ihanet ve düşman karşısında emsalsiz PKK militan direnişinin hikâyesidir. 1997 büyük Zap operasyonunda 8 ağır yaralı gerillanın “kiminin kolu yok, kiminin bacağı ve ikisi gözlerini yitirmişti”. KDP ve TC askerine esir düşmemek için kendilerini Avaşin’in sularına bırakarak şahadete ulaşmasının öyküsüdür. Yine Lêxe Gerilla şarkım, Garzan alanında iken tanık olduğum ve içinde yaşadığım gerilla direnişi ve düşmanın onca donanımlı ordusu karşısında, gerillanın emsalsiz direnişler sergilemesinin öyküsüdür.

Evindara Te Me eserinde PKK’nin yarattığı yeni kişiliğin ülke özgür değilse, aşk ve sevginin bir aldatmaca dışında bir şey olmadığı gerçeğini dillendiriyorum.

Stêrkan tînim xwarê

Davêm ber lingê te

Hîv û rojê tînim ber hev

Ji bo na evîna te

Can Didim

Şer dikim te nahêlim ji kesîre

Sözleriyle aşk ve sevgi sömürge bir halk için bir aldatmacadan öte olmadığı gerçeğini vurgulamak istedim, bu mesajımı özellikle aydın gençliğin anlaması beni duygulandırıyor.

  • Kürt mücadelesinde yaşamını yitiren birçok önemli isimle sanat çalışmaları yaptınız, birlikte bulundunuz. Geriye dönüp baktığınızda 50 yıllık mücadeleye katkılarını nasıl yorumluyorsunuz?

Dağlarda birçok sanatçı ki bunlar bana mücadele ve ülke sevdasını daha bir kavratan hevaller ile yaşadım. Baran ve Sarya Zap alanında o zorlu savaş koşullarında mücadelenin dans ve tiyatro sanatıyla nasıl daha iyi anlatılacağının öncüleriydiler. Onlarla geçirdiğim yedi ay bende asla silinmez izler bıraktı. Kamerasıyla gerillanın dünyaya yansıyan aynası Halil Dağ, dağlarda özgür sinema çalışmasına öncülük yaptı. Birlikte bir yıl boyunca gerilla belgesel çalışması yaparken, ondaki ülke ve gerilla tutkusu bana şarkılarımda ilham kaynağı oluyordu.

1999 ve 2001 arası Xinêrê alanında birlikte yaptığımız ilk gerilla yaşamını anlatan amatör film çalışmasında, heval Yekta ve Hevî’nin o muhteşem yeteneklerine şahit olmuştum. Gitarı ve bağlamayı çok ustaca ve müziği gerilla aşkıyla yapan, Mordem Gimgim ve Argeş, sanat adına deha da olsan eğer halkının mücadelesiyle değilsen bir anlamı yok demenin nişanesiydiler.

Hozan Serhat sanat cephemizin en büyük kaybı ve gerçekten gerilla senfonisini yazabilecek yeteneğe, birikim ve eğitime sahipti. Serhat bende kanayan bir yara gibidir. Onlarca enstürmanı çalışı, müziği tüm benliğiyle sezinleyerek yapışıyla Serhat büyük bir kayıp. Onunla 1993’te tanıştım ve gerilla sahasında 1999 yılında Şehidan alanında 15 gün beraber kaldık. Şahadetinden iki hafta önce Şehidan alanında gerilla gruplarına onlarca konser yapmıştık. O Avrupa’ya dönmeden önce Botan senfonisini yapabilmek için ısrarla Botan alanına gitti. Serhat bir anlamda özgürlük mücadelesi yaratımı olan ve ondan beslenen şarkıcı ve sanat adına çalışma yapan kimi popülist, maddiyatçı anlayışı taşıyanlara da doğru duruşuyla bir tokattı.

  • Son olarak yeni dönemin sanat anlayışı nasıl olmalı? Sanat ve sanatçıya düşen görev nedir?

Sanat her şeyden önce, bir güzellik arayışıdır ve topluma doğru, kalıcı, duygu sömürüsü ve de çıkar beklentisi olmadan estetik ölçülerle yaratımlar sunabilmektir. Önderliğin oluşturduğu toplumsal ve bilimsel sosyalist ideolojisi, bence sanat ideolojisiyle bire bir örtüşen bir olgudur. Kürt ve Kürdistan mücadelesi adına sanat yapacak isek, özgürlük mücadelesinin bir neferi olmasak da, Önderliği bu insani ve doğayı anlatan, koruyan ve özgürleştirme mücadelesi olan ideolojisinden feyiz almalıdır. Toplumda boş umutlar ve asla yaşam bulamayacak hayali aşkı anlatan sanat eseri adıyla yapılan her çalışma, aslında toplumu yozlaştırma, gerçekliklerden uzaklaştırma ve de kurulu egemen sisteme hizmet sunan bir araç olmaktan öte bir şey değildir.

Bizdeki var olan gizli düzene özenme, düzen sanatçılar gibi şan şöhret ve maddi varlık edinme hevesi, cesaretli bir şekilde ve alternatifini oluşturarak bertaraf edilmedikçe, bu geriye gidiş durdurulamaz.

Eğitim iyi bir sanatçı olmanın ilk ve olmazsa olmazıdır. Bu eğitim, salt sanatsal edinimlerle değil, toplumsal gelişmeleri doğru yönde sanatsal ürünlerle yaratabilmek için düşünsel eğitim de mutlaka olmalı. Hep savunulan bir gerekçe var, kendini sorumluluk ve doğru bir sanatsal duruştan uzak tutmak için söylenen: “Düzenin sanatçıları hiçbir siyasete tabi değiller ki, ben sanatımı yaparım kimseye bağlı değilim” denir, bu büyük bir yalan ve büyük bir kandırmaca. Tarafsız diye bir olgu yok, her düzen sanatçısı eğer ki düzene hizmet etmiyorsa ve düzenin ideolojisine saygılı değilse, düzen ona asla yol açmaz. Kürt değerleri üzerinde sanat yapanlar, duruşlarıyla toplumu özgürlük mücadelesinden uzak tutmuyor olsalardı, o şaşalı salonlarda asla sanat yapamazlardı. Yani taraf olmayan bertaraf olur tümcesi çok doğru bir belirlemedir.

Kürdistan sanat cephesi eğer ki gerçekten halkına ve ülkesinin değerlerine yaraşır bir sanat yapmayı hedefliyorsa, her şeyden önce Kürt olmayı ve Kürt kültürünü algılamalıdır. Kürtçe’yi doğru ve yeterli konuşamadan Kürt sanatı yapmak, maddi çıkar ve popülizmden başka bir şey değildir. Hem halkın değerleriyle var olacaksın hem de halkın hiçbir değerine sahip çıkmayarak ara duruşunla sömürgecilere hizmet edeceksin ve buna sanat yapıyorum adını koyacaksın.

Bizim kendimizi bu dışa özenme, aşırı popülist ve maddi kazanım peşinde koşma arayışında olan ve sanatı da arabesk tarzla kirleten arayışlara karşı net tutum almamız gerekir.

Politik yönlendiricilerin de, sanatı ve sanatçıyı araç değil, sanat emekçileri ve toplumun öncüleri olduğu gerçeğiyle sahiplenmesi gerekir.

Sanatı salt gece, şenlik ve anmalarda çoğulcu katılımı sağlamak için bir eğlence aracı değil, topluma doğru mesaj veren bir olgu olarak kavramamız ve de anlamamız gerekir.

Her bağlama çalanı, her komiklik yapanı, her kamerayla çekim yapanı, her sesi güzeli, her cümleleri ardı sıra dizenleri sanatçı diye tanımlamamamız gerekir.

Sanatı halkı doğru yönde bilgilendirme ve eğitme anlamında, sanatçıya doğru bir bakışla bakıp, doğru kişilikler yaratma çabasında olmamız gerekir.

Sanatçı toplumun aynası olan sanatı kendi yaşadığı toplumun değerleri ve toplumsal gerçekliğiyle örtüşen ve de ona yeni katkılar sunan bir anlayışla yapmalıdır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

‘Halkımız arıyor seni her yerde, İşçiler ocakta köylüler dağda!’

Sonraki Haber

‘Silahlara Veda’nın yankıları: ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’

Sonraki Haber
Rojava mutabakatı: Yeni-Osmanlıcılığın krizi

‘Silahlara Veda’nın yankıları: ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’

SON HABERLER

DEM Parti’den ‘Hakikat ve Adalet Komisyonu’ önergesi

DEM Parti’den ‘Hakikat ve Adalet Komisyonu’ önergesi

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

‘İsimsiz örgütün’ propagandasından tutuklandılar

‘İsimsiz örgütün’ propagandasından tutuklandılar

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

Silahlı saldırıya uğrayan Yiğiter: Kritik hiçbir durum yok

Silahlı saldırıya uğrayan Yiğiter: Kritik hiçbir durum yok

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

Licê’de iş makinesiyle inceleme: Hassas davranılmadı

Licê’de iş makinesiyle inceleme: Hassas davranılmadı

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

Türkoğlu gündeme ilişkin konuşuyor

Türkoğlu gündeme ilişkin konuşuyor

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

ÖHD’li Gülağacı gözaltına alındı

ÖHD’li Gülağacı gözaltına alındı

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

Gazeteci Olgun: Karşı taraf da ciddiyetle adım atmalı

Gazeteci Olgun: Karşı taraf da ciddiyetle adım atmalı

Yazar: Yeni Yaşam
21 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır