Dilbilimci ve Kürt Dili ve Kültürü Derneği Başkanı Sami Tan ile Kürtçe’nin sorunlarını konuştuk:
Yapılan alan çalışmalarına baktığımızda toplumun yüzde 70’i dilin Kürt coğrafyasında ikinci resmi dil olmasını istiyor. Yapılan anketlerin hepsinde Kürtlerin tamamına yakını Kürtçe’nin eğitim dili olmasını destekliyor. Belirlenecek olan statü bu talebe uygun olmalıdır
Hüseyin Kalkan
Bu yıl Kürt Dil Bayramı ile birlikte, Kürtçe ile ilgili tartışmalar ve çalışmalar yoğunlaştı. Belli başlı Kürt kentlerinde Kürtçe çalıştaylar düzenlendi. Dilin sorunları tartışıldı. Tartışmalar nasıl bir dil eğitiminin ve Kürtçe’nin statüsü konularında yoğunlaşıyor. Kürtçe için meclislere dair önerisi ile tartışmalara yeni bir boyut getiren Dilbilimci ve Kürt Dili ve Kültürü Derneği Başkanı Sami Tan, Kürtçe eğitimi ve Kürtçe eğitimin sorunlarına dair sorularımız yanıtladı. Tan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle;
- Siyaset ve kültürel kurumları birlikte ele aldığımızda önümüzdeki süreçte nasıl bir dil çalışması yürütülmeli?
Dil meselesi stratejik bir mücadele alanı olarak bütünlüklü ele alınmalı. Öncellikle bir dil politikasına ve dil planlamasına ihtiyaç var. Bunun için ciddi ve derinlikli bir alan araştırması yapılmalı, dilin farklı yerellerdeki durumu somut verilerle belirlendikten sonra, dünya deneyimleri de göz önünde bulundurularak çoklu bir dil planlaması için çalışmalara başlanmalı. Genel olarak dil planlamaları aşağıdaki başlıklarda yürütülür.
- Dilin statüsü
Öncellikle dilin statüsünün en azından Kürt halkı nezdinde netleşmesi gerekiyor. Yapılan alan çalışmalarına baktığımızda toplumun yüzde 70’i dilin Kürt coğrafyasında ikinci resmi dil olmasını istiyor. Yapılan anketlerin hepsinde Kürtlerin tamamına yakını Kürtçe’nin eğitim dili olmasını destekliyor. Belirlenecek olan statü bu talebe uygun olmalıdır.
- Dilin düzenlenmesi ve bütünce çalışmaları
Dilin düzenlenmesi ve bütünce (korpus) çalışmaları bağlamında gerek bireysel gerekse kurumsal olarak birçok çalışma yapılmış/ yapılıyor. Kürtçe yazı dili olarak özellikle son 40-50 yılda önemli gelişmeler kat etmiş durumda. 1980 öncesi çok sınırlı olan dil çalışmaları, 1980 yılından sonra Avrupa merkezli, 1990 yıllarda ise İstanbul merkezli, 2000’li yılların başından itibaren ise Amed merkezli çalışmalar ile önemli bir mesafe kat etti.
Bugün her yıl yüzlerce Kürtçe kitap basılıyor. Örneğin 2024 yılında basılan Kürtçe kitap sayısı 338 ve bunların çoğunluğu roman. Buna ek olarak Kürtçe sözlük, gramer kitabı, eğitim materyalleri hazırlanıyor. Öncellikle STK’lar bünyesinde yürütülen dil öğretim çalışmaları, 2009 yılından bu yana üniversitelerde açılan Kürt dil ve kültürü bölümlerinde lisans, yüksek lisans, doktora düzeyinde eğitim veriliyor. Kürtçe yüzlerce tez yazılmış durumda, sınırlı da olsa bir öğretmen kadrosu oluşmuş durumda.
Bugün Kürt dili için çalışma yapan onlarca dernek, vakıf, onlarca yayınevi, medya kuruluşu var. Ayrıca sosyal medya üzerinde Kürtçe yazı dilini iyi kullanabilen bir genç kitle oluşmuş durumda. Bu çalışmalar sayesinde Kürt yazı dilinin devlet desteğinden yoksun olmasına rağmen iyi bir yere geldiğini söyleyebiliriz. Artık bu çalışmaları yürüten kişi ve kurumların ortak bir çatı altında bir araya gelip, çalışmaların daha sistematik ve kolektif olarak yürütülmesi gerekiyor. Bu alanda son yıllarda dilin imlası, çeşitli bilimsel alanların terminoloji sözlüğü gibi önemli çalışmaları yürüten Mezopotamya Vakfı dikkat çeken bir kurum.
- Eğitim
Günümüzde eğitim dili olmayan bir dilin uzun süre varlığını sürdürmesi, çağın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gelişip yaygınlaşması mümkün değil. Bunun için Kürtçe’nin (iki lehçesi ile; Kurmancî ve Kirmanckî) eğitim dili olması gerekiyor. Toplumun talebi de bu yönde. Bu yüzden de daha fazla vakit kaybetmeden bir anadilde eğitim modelinin (hatta belki birkaç tane farklı modelin) tartışılıp netleştirilmesi gerekiyor. Yapılan saha araştırmaları toplumun büyük çoğunluğunun çok-dilli eğitimden yana olduğunu gösteriyor. Bilimsel araştırmalar ve daha önceki çözüm sürecinde üzerinde çalışılan ve az-çok uzlaşma sağlanan model, anadil temelli çok-dilli eğitim. Çocuk eğitime anadili ile başlayacak, daha sonra ikinci, belki üçüncü dile geçiş yapacak.
Bir zamanlar bizim de İstanbul Kürt Enstitüsü olarak paydaşı olduğumuz “Anadil Ağı”, anadil temelli çok-dilli eğitimi şu şekilde tanımlamış:
Öğrencilerin anadilleri üstüne temellendirilen, anadil ve resmi dile ek olarak dileyenlere farklı dillerde yüksek düzeyde okuryazarlık becerisi geliştirilmesi hedeflenen eğitim anlayışıdır. Etkili anadili temelli çok-dilli eğitim modellerinin bazı ortak özellikleri vardır:
- Söz konusu dillerin birbirleriyle ilişki içinde ve karşılaştırmalı olarak ele alınması;
- Anadilinin müfredat dili olarak öğretilmesinin tüm eğitim süreci boyunca kesintisiz bir şekilde devam ettirilmesi;
- Öğrencilerin kendilerini ait hissettikleri kültürlerin temsiliyetinin müfredat programında, ders kitaplarında ve gündelik eğitim uygulamalarında sağlanması, bunlardan başlıcaları olarak kabul edilebilir.
Bu konuda Şerif Derince ve Vahap Coşkun’un DİSA bünyesinde yapmış olduğu çalışmalar, yine Eğitim-Sen Genel Merkezi’nin yaptığı çalışmalar mevcut. Bu materyallerin yanı sıra Kürt dili ile ilgili çalışmalar yürüten derneklerin ve Ferzad Kemanger gibi özgür okul deneyimleri üzerinden bir model geliştirilip uygulanabilir.
Yaşanan dünya deneyimlerinin bize gösterdiği bir gerçek var; halklar öncelikle kendi öz-güçleriyle bir statü yaratıyor, bunu egemenlere kabul ettiriyor. Dil mücadelesi yürüten halkların öncellikle kendi özel okullarını kurduklarını, bu okullara daha sonra resmi statü kazandıklarını görüyoruz. Kürtler de bu yolu kat edecek gibi görünüyor.
- Dilin kullanımının ve prestijinin artırılması
Dil mücadelesinde en stratejik alan dil bilincinin geliştirilmesidir. Çünkü bir dilin kaderini belirleyecek olanlar dilin sahipleri yani konuşucularıdır. Eğer onlar bu mücadeleye katılmazsa, yapılan hiçbir çalışma işe yaramaz. Egemenlerin halkların dillerine uyguladığı dil kırım planlaması aslında dilin işlevsizleştirilmesi, kriminalize edilmesi, yoksulluk ve bilgisizlik sembolü olarak kodlanmasıdır. Bu kodların değiştirilmesi, toplumun çarpıtılmış bilincinin düzeltilmesi, çok büyük bir çaba ve mücadele gerektirir.
Bunun için dil aktivizminin merkezine toplumun dil bilincinin geliştirilmesi konulmalıdır. Mücadelenin oklarını sadece asimilasyon politikalarına yöneltmek, bu alanda üzerine düşeni yapmayan, hatta asimilasyon politikalarına gönüllü olarak hizmet eden toplum kesimlerine bir rehavet imkânı, konfor alanı sunar. Bir de dilin politik olarak araçsallaştırılması, bir propaganda aracına dönüştürülmesi dilin korunup geliştirilmesine değil, erimesine hizmet eder.
Özellikle toplumda rol model olan kişiler bu dilin kullanımında ve prestijinin artırılmasında öncü rolüne sahip olmalı, söyledikleriyle değil yaptıklarıyla örnek olmalıdır.
- Bütün dil kurumlarını çatısı altında toplayan bir örgütlemeye ihtiyaç var mı?
Elbette yapılan çalışmaların bir çatı altında toplanması gerekli ve önemlidir. Ancak bu birlikteliğin sivil-demokratik uzlaşı ve çoğulculuk esasına dayalı olması gerekir. Bu çalışmayı yürütecek insanların liyakat esasına göre belirlenmesi elzemdir. Bugüne kadar denenen ortak çatı girişimleri sivil-demokratik ve çoğulcu bir temele dayanmadığı için istenen sonucu yaratamadı. Aslında gerek TZPKurdi deneyimi, gerekse Kürt Dili ve Kültürü Ağı çalışmaları önemli çalışmalardı, ancak TZPKurdi homojenleştirici yaklaşımlar nedeniyle, Kürt Dili ve Kültürü Ağı ise yeterli destek ve maddi imkânlardan yoksun olduğu için uzun ömürlü olamadı.
- Yerel yönetimler dil çalışmalarına nasıl katkıda bulunabilir?
Yerel yönetimler dil çalışmalarına öncülük edebilirler. Yukarıda bahsi geçen dil meclislerinin oluşturulmasında kolaylaştırıcı bir rol üstelenebilirler. Ayrıca eğer seçimden önce ilan ettikleri stratejik belgeye göre davranıp bütün belediyelerin bünyesinde dil çalışmalarını yürütecek bir müdürlük oluştururlarsa dil konusunda yönetimini oluşturdukları yerelin çehresini değiştirebilirler. Ancak şimdiye kadar Amed Büyükşehir Belediyesi dışında bu alanda adım atan bir belediye yok. Elbette bunda kayyum tehdidinin büyük etkisi var, ancak dil mücadelesi dünyadaki en meşru mücadele alanı, halkın kendi dili ve kültürüne sahip çıkması mücadelesine katkıda bulunmak yerel yönetimlerin öncellikleri arasında yer almadır.
- Kürtlerin yönetimde olduğu belediyeler Kürtçe kullanımının yaygınlaşması için ne yapabilirler?
Belediyeler Kürt dili ve kültürünün yaygınlaşmasına öncülük yapabilir, yereldeki sivil kurumları bir araya getirip toplumda dil bilincinin gelişmesine önemli katkılarda bulunabilir. Belediyelerin STK ve meslek odalarının desteği ile yapacağı çalışmalar, dil kullanımının ve dil bilincinin gelişmesine, pazar dilinin ve dilin pazarının oluşmasına büyük katkılarda bulunabilir.
- Kürtçe öğrenimi için yeterli materyal var mı?
Son 30 yılda dil alanında önemli bir deneyim ve birikim oluştu. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan Kürt kurumları materyal ve kadro yetiştirilmesi bağlamında önemli çalışmalar yaptılar. Kürt dili ile ilgili çalışmalar 2000’li yılların başından itibaren büyük bir ivme kazandı. Kurulan Kürt Enstitüsü, Kürdi-Der gibi kurumlar bünyesinde binlerce kişi dil eğitimi aldı. Bugün üniversitelerde lisans, lisansüstü ve doktora düzeyinle Kürtçe eğitim var. Sınırlı da olsa Kürtçe seçmeli ders olarak okutuluyor, öğretmen atamaları yapılıyor. Ayrıca Rojava deneyimi Kürt dili açısından çok önemli, birkaç yıl içinde Rojava’da Kürtçe eğitime geçilebilindi.
Materyal ve öğretmen konusunda çok ciddi bir sıkıntı çekileceğini düşünmüyorum. Bugün çeşitli kurumlar bünyesinde Kürtçe müfredat çalışması yapıldığını biliyorum. Üniversitelerin Kürt Dili ve Kültürü bölümlerini bitirmiş yüzlerce öğretmen var, istenirse binlerce öğretmen çok kısa bir sürede yetiştirilebilir. Kürtçe eğitim için gerekli materyalleri hazırlayabilecek insanlar mevcut. İnsanlar her türlü maddi imkanlar ve destekten yoksun olmalarına rağmen bu alanda çalışmalar yapıyor. Gerekli imkân ve destek sağlanırsa çok kısa bir sürede gerekli materyaller hazırlanabilir.
- Kürtler Kürtçe’nin resmi dil olmasını istiyor
Söyleşimiz sırasında Sami Tan sık sık araştırmalara atıf yapıyor. Bu araştırmalara göre Kürtlerin yarıdan fazlası Kürtçe’nin ikinci resmi dil olmasını istiyor. Tan, şunları aktarıyor: “Yukarıda da belirtimiz gibi saha çalışmaları toplumun talebini açık bir biçimde ortaya koyuyor. Kürt Araştırmaları Merkezi’nin (Kurdish Studies Center) dört büyükşehirde (Amed, Van, Mardin, Riha) yaptığı ankete katılanların %70’i Kürtçe’nin bölgede ikinci resmi dil olmasını istiyor. Siyasetçiler de bu talebe kulak vermeli, buna göre davranmalıdır.”
- Kürtçe için Kürtçe meclisleri
Sami Tan, Kürtçe ile ilgili yapılan çalışmaların merkezileşmesini ve yaygınlaşmasın öneriyor. Tan’a göre bunun yolu meclisleşmekten geçiyor. Bu konu ile ilgili şunları söylüyor: “Kürtçe meclisleri yukarıda da belirttiğim gibi sivil-demokratik, çoğulculuk esaslarına dayalı bir kurumlaşma olmalıdır. Bunun için bir dil kongresine ihtiyaç var. Bu meclis merkezi düzeyde bu kongreden sonra oluşabilir, daha sonra kendini yerelde örgütler. Meclisler bu alanda çalışmak isteyen, emek veren herkese açık olmalı, çalışma alanına ve amaçlarına uygun ilkelere ve alanında yetkin gönüllü aktivistlere ve uzmanlara dayanmalı. Her kişi ve kurum kendi özgün kimliği ile bu çalışmalara katılabilmelidir. Son günlerde yapılan konferans, çalıştay, yürüyüş, gösteri vb. çalışmalar bizleri heyecanlandırsa da görünen genel tablo halâ böyle bir yapı oluşturma anlayışından uzak olduğumuzu gösteriyor. Umarım çok fazla zaman kaybetmeden hepimizde, özellikle de siyasi aktörlerde böyle bir kurumlaşma ve kolektif mücadele bilinci gelişir. Bir araya gelen Kürt yayıncılarının oluşturduğu YEWKURD örnek bir çalışma, bu birlik ruhunun diğer alanlara da sirayet etmesi gerekiyor.”