Ağrı Diyadin İlçesinde Mollakara Köyü’nde işletmeye alınacak altın ve gümüş madeni işletmesi endemik sucul canlılara, yaban hayvanlara ev sahipliği yapan ekosistemde yapılmaya çalışılıyor. Mollakara Altın ve Gümüş Madeni Projesi için 23.08.2012 tarih ve 14275 sayılı yazı ile “ÇED Olumlu” kararı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verildi, diğer bir deyişle bakanlık tarafından faaliyet onaylandı.
Fırat Nehri’ni suyu ile besleyen Murat Nehri’nin kolu üzerinde yapılan, Murat’ı besleyen Otlak Deresi, Kıraç Deresi havzasında kurulan işletmede, yeraltından çıkarılan kayaçlar siyanürle liç edilerek, çözelti ile parçalanarak içlerindeki altın ve gümüş ayrıştırılacak. Siyanürle ya da asitle yapılan ayrıştırmada, kayacın içindeki metallerden istenilen alındıktan sonra kalanı çamur içinde çözünmüş diğer metallerle, siyanür kompleksleriyle birlikte çamur havuzlarına deşarj edilecek, bu çamurlardaki var olan toksik metal kompleksleri/emisyonlar sızmaya, emülsifiye halde atmosfere yayılmaya, Murat Nehri’ni, Fırat’ı, Mezopotamya havzasını ve havzadaki tüm yaşamı yok etmeye devam edecek. İşletme sırasında yeraltından çıkarılan topraklar, pasa yığını ise bölgeye yayılarak depolanacak. Pasa yığınları için de Liç havuzları da dahil izin verilen alanlara sığmadıkça, şirket giderek yaşam alanlarına el koymaya devam edecek. Şirketin bölgedeki işgali, hegemonyası onay aldığı sınırlarda da kalmayacak.
Tıpkı bugünlerde Bakırtepe Kangal’da 2014 yılında işletmeye alınan, tüm hukuki mücadelelere rağmen işletmesine devam edilen Demir Export’un Kangal altın ve gümüş (Hestaş Madenciliğe işletmesini aktardığı) işletmesinin Pınar Gözü köyünde köylülerin tarlalarına, evlerine acele kamulaştırmayla el koymaya devam ettiği gibi. Bakırtepe Çevre Platformu’nda yıllardır hukuk mücadelesi veren Hüsne Gölbaşı, bugünlerde Pınar Gözü Köyü’nün kadınlarının, işletmenin izin aldığı arazilerin dışında el koymaya kalkıştıkları yerler için mücadeleyi sürdürmekte olduklarını, yaşam alanlarına el konmaya devam eden sürece karşı durmaya kararlı olduklarını belirtmekte.
Ağrı Diyadin Mollakara Köyü’nde yapılacak altın-gümüş işletmesinin etkilerini bizler iyi biliyoruz. Maden işçilerinin yaşadığı güvencesizliği, işletme süresince yaşanacak katliamları, maden işletmesinin Mezopotamya havzasında Basra Körfezi’ne kadar etkisi sürecek katliamların tanığıyız, yaşamı yıkım etkilerini de iyi biliyoruz. Fırat Nehrini zehirlemeye devam eden, bölgedeki yaşayanlara yıkım etkisi süren, aynı bölgedeki İliç Madeni’nin etkileri halen sürüyor. İliç’te liç çamurunun, heyelanın altında kalan işçilerle ilgili yaşananlar hala canımızı yakarken, biliyoruz neler olacağını. Uşak Eşme’de uzvu olmadan doğan kuzularda yaşadık yıllarca, düşük yapan bölge kadınlarının yaşadıklarıydı etkinin somut sonucu. Kütahya Dulkadir’de ve çevre köylerde evlerin hergün güç kullanılarak, tahakkümle el konuluşunda, halkların yerinden sürülüşünde, yıkılan atık barajının etkilerinin maden işçilerinin kanında bulunan ağır metallerle hastanelik oluşlarından biliriz bu yıkım sürecini. İda Dağları’nda 2012 yılından beri şirketlerin sürdürdüklerinin, bölgeyi birlikte nasıl gasp ettiklerinin tanıklarıyız her birimiz.
Diyadin’de yaşananlar aynen devam edecek. İlk önce 6 köy; Umutlu, Kotancı, Oğuloba, Mollakara, Aşağı Dal Ören, Ulukent köyleri yok edilecek. İşletme sınırları içinde kalan 471 hektarın yüzde 69’u mera olan köylerde, geçimlik yaşam yok olacak, meralarda yaşayan beslenen hayvanların yaşamıyla birlikte. Yerlerinden edilecekler, başka yerlerde güvencesiz yaşama mahkum edilecekler, bölge insansızlaştırılacak. Bölgeye şirketler tarafından hızla el konulacak.
Bölge şimdilik birkaç şirket tarafından ortaklaşa kullanılıyor. 2014 yılından bugüne bölge maden, JES, GES, RES, taşocağı, endüstriyel tarım için paylaşılmış durumda. Suya ihtiyaçları var, bunu nereden alacakları ise belirli. Onun çalışması çoktan tamamlandı. Dicle-Fırat üzerinde tamamlanan HES projeleri bu paylaşım için. Ağrı’da yıllardır DSİ tarafından sulama amaçlı yapılan barajların suyu bunun için. Çünkü her onaylanan işletme için yüklü miktarda suya gerek var. Nasıl havzanın yaşam alanları işletme süresince sürekli olarak bu işletmelere tahsis edilecekse (kamulaştırılarak, acele kamulaştırmayla devlet tarafından el konacaksa) ve şirketin kullanımına açılmaktaysa, suları da DSİ tarafından bu işletmelere tahsis edilecek.
Koza Altın denetlenmeyen varlık fonunda olan bir kapitalist şirket. Cumhurbaşkanının himayesinde bilindiği gibi Varlık Fonu da yaşam alanlarına el koyan şirketler de. Türkiye’nin her yerinde yaşanan sömürü ve yok ediş süreci Ağrı Diyadin’de de sürecek. Diyadin’de yapılacak JES’ler de bu madenlerin yok ediş sürecine, yeraltı katmanlarından jeotermal sıvıyla üretim için bakteri üremesini önleyecek toksik kimyasallarla eşlik etmeye devam edecek. Etkileri tarım alanlarında, tarım ürünlerindeki ağır metal izlerinde, yaşayan tüm canlıların yaşam risklerinde ve sera emisyonu etkisiyle artacak, mikro klimada görülecek. Geçtiğimiz hafta DEM Parti Milletvekili Heval Bozdağ, bu projelerle bölgenin katledilmemesi için siyasi iktidara itirazını toplumsal alana verdiği meclis basın açıklamasıyla duyurdu. Bölge halkının, ekoloji derneklerinin, Zîlan Ekoloji Platformu’nun, Van Çevre Derneği’nin, Doğa İçin Sanat Derneği (DİSPER), Doğu Anadolu Çevre Platformu (DOĞÇEP), Diyadin Çevre İnsiyatifi ve Medya Hukuk ve Ekoloji Derneği tarafından son yıllarda uyarısını bir kez de TBMM den siyasi ve toplumsal alana yaptı.
Birlikte barışın yolculuğuna siyasi alandan çıkılacağı izlenimlerini yaşarken, bu coğrafyada yaşayan halklar, kadınlar, gençler, barışın çoşku ve heyacanıyla bu sürece ait umudunu büyütürken. Türkiye ve Ortadoğu için özgürlüğün muştuları hepimize sorumluluk yüklerken, kapitalizmin sürecini gören ve bu sürece karşı net politik tutum almak, bizleri bu coğrafyada hayalini kurduğumuz yaşam hedefimiz olan özgür yaşamın örülüşünde temel sorumluluk olarak durmaya devam ediyor.