PKK’nin silahlı mücadeleyi sonlandırması ve kendini feshetmesi, yüzeyde bir son gibi görünse de derinlikte halkların yararına stratejik bir yeniden doğuştur. Bu karar, uzun yıllardır süren çatışmalı tarihsel döngünün dışına çıkma iradesi kadar, toplumsal mücadelenin geleceğini yeni bir temele oturtma cesaretidir.
Şiddetin gündelik hayatta ve siyasette belirleyici olmaktan çıkması, sadece çatışmasız bir ortamın önünü açmakla kalmaz; aynı zamanda halkların kendi kaderini sivil ve demokratik yollarla tayin etmesinin önünü genişletir. Eski yollarla yürünemeyeceği açıktır artık, ama hangi yeni yollardan yürüneceği sorusu, tam da burada belirleyici hâle gelir.
Kaos aralığı dediğimiz dönem, bu yeni yolların henüz açık seçik olmadığı, ama eskisinin de artık taşınamaz hâle geldiği bir eşiği ifade eder. Bu aralıkta kimileri sendeleyecek, kimileri yönünü kaybedecek; kimileri ise toprağın derinliklerinde yeni filizlerin izini sürecektir.
Bu, bir geçiş sürecidir, evet, ama pasif bir bekleyiş değil; aktif bir inşa süreci olarak anlaşılmalıdır. Bu noktada, çıkışın rotasını belirleyecek olan temel unsur örgütlülüktür. Çünkü örgütlü olan, karmaşanın içinden bir yön çıkarabilir; örgütsüz olan ise dağılır, savrulur ve tarihin çöp sepetine yuvarlanır.
Örgütlülük, burada yalnızca bir yapının varlığı değil; aynı zamanda toplumsal hafızanın sürekliliği, siyasal aklın kolektif işlemesi, değişen koşullara göre yeni araçlar üretme yeteneğidir. Silahlı mücadelenin sona ermesiyle birlikte boşalan alanı dolduracak olan şey, sokakta, mahallede, okulda, belediyede, kültürde örgütlü halkın yaratıcılığıdır.
Bu geçiş, aynı zamanda bir ayrışma anıdır. Kim bu yeni dönemi kavrayarak kolektif akıl ve iradeyle yol alırsa, tarihin öznesi olarak kalacak; kim ki bu aralığın getirdiği belirsizlik karşısında donakalırsa, edilgenliğe mahkûm olacaktır. Çünkü tarih, boşluklara tahammül etmez. Kaos aralığı da kalıcı değildir ya bir düzene evrilir ya da parçalanarak başka bir kaosun habercisi olur. Bu düzene evrilecek olan yeni hayatın temelini, örgütlü mücadele ve halk inisiyatifi atar. Bu inisiyatif, eskiyi taşıyan değil; yeniyi kuran ellerde şekillenir.
PKK’nin bu dönüşüm kararını, halkın örgütlü bilincine duyulan güvenle okumak gerekir. Artık bu mücadele, yalnızca bir hareketin değil, örgütlü bir halkın yürüyüşüdür.
Geleceğin yolunu, kimin ne kadar güçlü konuştuğu değil, kimin ne kadar örgütlü ve kararlı olduğu belirleyecektir. Zira bu çağrışımlı kaosun içinden ancak örgütlü olan yeni bir toplumsal düzeni doğurabilir. Diğerleri ise, tarihin acımasız ama adil süzgecinden elenecek; unutulacak, dağılacak ve yerini başkalarına bırakacaktır. Bu yüzden kaos aralığı bir fırsattır. Ama yalnızca örgütlü olanlar için.
Öte yandan bu süreçte ortaya çıkan belirsizlikler, aynı zamanda halkların kendi aralarındaki dayanışmayı ve ortak hareket etme kabiliyetini de sınar. Bölgesel ve kültürel farklılıkların ötesinde, ortak bir gelecek tasavvurunu inşa etmek, kaos aralığının en zor ama en kritik görevidir. Çünkü parçalanmışlık, sadece dış baskılara karşı savunmasız bırakmakla kalmaz, iç dinamiklerin de erimesine yol açar. Bu nedenle, farklı kesimlerin ortak akılla hareket etmesi, salt bir stratejik tercih değil, varoluşsal bir zorunluluktur.
Kaos aralığının içinde gelişen bu yeni dönemin karakteri, esnekliğe ve yaratıcılığa dayanır. Geleneksel yöntemlerin yetersiz kaldığı bir zeminde, siyasal pratikler ve toplumsal örgütlenmeler de dönüşmek zorundadır. Bu dönüşüm, sadece biçimsel değil, özde de bir değişimi gerektirir; eski alışkanlıkları terk etmek, yeni arayışlara açık olmak anlamına gelir. Böylece örgütler ve hareketler, toplumun farklı kesimlerinden beslenerek daha kapsayıcı ve dirençli yapılar haline gelir.
Bu yeni yapıların inşasında gençliğin rolü ise vazgeçilmezdir. Onların enerjisi ve becerisi, kaos aralığını aydınlatan bir ışık gibidir. Ancak bu güç doğru yönlendirilip kolektif hedeflere entegre edildiğinde gerçek anlamını bulur. Bu yüzden gençlik, yalnızca değişimin motoru değil, aynı zamanda örgütlü bir sorumlulukla donatılması gereken bir geleceğin taşıyıcısıdır.
Son olarak, bu aralığın getirdiği sınav sadece örgütlerin değil, bireylerin de sınavıdır. Her birey, kendi içinde tarihsel sorumluluğunu taşıyarak bu sürecin aktif bir parçası olmak zorundadır. Çünkü kaos, pasiflikle değil, bilinçli ve kararlı adımlarla aşılır. Böylece, toplumsal dönüşümün gerçek anlamı ortaya çıkar.