• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
15 Haziran 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Spinoza’dan neşeye: Radikal düşüncenin canlı izleri

Toplumsal barışın inşasında ‘Neşeli Militanlık!’ - II

13 Haziran 2025 Cuma - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Spinoza’dan neşeye: Radikal düşüncenin canlı izleri

Yapılması gerekenin, geçmiş deneyim ve pratikler üzerinden başka varoluş biçimlerinin aktifleştirilmesi ve olumlanması olarak görülebilir

Ercan Jan Aktaş

“Dil varlığın evidir.”

Heidegger

“Neşe, zihnin yetkinliğe geçişinden doğar,”(1)  diyen ve çağdaşlarının çoğu tarafından küçümsenen Spinoza’ya daha yakından baktığımzda; anarşizmden otonomcu Marksizme, duygulanım teorisinden derin ekolojiye, psikanalizden post-yapısalcılığa, queer teoriden nörobilime kadar sayısız radikal teoriyi etkilediğini göreceğiz. Spinoza ile başlayan öğrenme arzusu bizleri Friedrich Nietzsche, Gustav Landauer, Michel Foucault ve Gilles Deleuze’a; oradan The Invisible Committee, Collective Situaciones, Lauran Berlant, Michael Hardt ve Antonio Negri gibi günümüz radikallerine kadar götürecektir.

Bu akımın heyecan verici  yanı, tam da ihtiyacımız olan insanların birlikte daha yaşam dolu, daha yetkin ve daha güçlü hale geldiği süreçlere odaklanmasıdır. Spinoza için yaşamın tüm amacı, başkalarıyla birlikte yeni şeyler yapabilir hale gelmektir. Kendisi bu süreci neşe olarak adlandırır.

Kendi çalışmalarımızda unuttuğumuz şeylerin başında neşeli bir dönüşüm sürecinin, mutluluğu da içerebildiğidir. Nietzsche’nin: “Hayatın kendisi, mücadele eden bir sanattır; neşeye layık olan, acının kıyısında dans edebilendir,” (2) sözü tam da bunu içermektedir. Neşe zaman zaman boğucu, ıstıraplı, dramatik ve dünyayı yerinden oynatacak kadar güçlü veya fark edilmesi zor ya da esrarengiz gelebilir. Neşe bilinenin aksine çok nadiren rahat ya da sakin hissettirir, çünkü insanları da, ilişkileri de dönüştürür ve onlara yeni bir yön verir. Başkalarını sömürme, denetim altına alma ve yönlendirme arzusundan ziyade; bir şeyler yapmaya, bir şeyler üretmeye, yorucu alışkanlıkları terk etmeye ve birlikte olabilmeyi mümkün kılan yolları güçlendirmeye dair kolektif ve gelişmekte olan kapasiteleri yansıtayı önceller.

Yakından baktığımızda göreceğiz ki, Neşeli Militanlık’ın en güçlü özelliklerinden biri de, her daim rahatsız edici olma konusundaki taahhüdüdür. Çünkü hiçbir program bize, iş yükünü programın kendisine bırakmanın getirebileceği rahatlığı sağlayamaz; çünkü ancak rahatsızlık hissiyle kalabildiğimiz müddetçe, bir hareket alanına sahip olmaya devam edebiliriz; çünkü pek çok toplumsal harekette, doğaçlama ve döngüselliğin örneği olan bir güzelliğin olanaklarını görürüz. Neşenin yaratıcı bir gerginlik olduğu savı üzerinden Deleuze: “Düşünce, ancak rahatsızlıkla başlar,” (3) der.

Neşe, sakinlik değil, yaratıcı gerginliktir

Spinoza’da neşe bir duygu değil, birinin etkileme ve etkilenebilme gücünün artışıdır. Bir şey yapabilme ve hissedebilme kapasitesinin artışıdır. Bu nedenle yaratıcılıkla ilişkilidir ve belirsizliği kucaklar. Spinozacı yaklaşım açısından, herkes için geçerli olabilecek bir doğru ya da iyi yoktur. Spinozacı yaklaşım, iyi ve kötünün ne olduğuna dair sabit bir görüş benimseyen bir ahlak felsefesi değildir. Yaşamaya da mücadeleye ilişkin bir reçete sunmaz. Belli bir bağlamda dönüştürücü olan şey, başka bir bağlamda işe yaramaz ya da boğucu olabilir.

Geçmişte faydalı olmuş bir şey, bugünün koşullarında yetersiz kalabilir; öte yandan, eski hatıraları ve gelenekleri yeniden canlandırmak ise yeni bir nefes getirebilir. O zaman bu, Spinozacı yaklaşım açısından her şeyin belli bir bağlamda kabul edilebilir olduğu anlamına mı geliyor? İnsanların sadece ne istiyorlarsa onu yapacakları anlamına mı geliyor? Ahlak ve devlet gibi evrensel olarak belirleyici olan kurumların reddi, kaosu ya da toptan bir göreceliliği benimsemek anlamına gelmez. Foucault, sabit anlamların dışına çıkmayı şöyle açıklar: “Eleştiri, başkalarının ne yapmaları gerektiğini söylemek değil, var olanı başka türlü düşünmeye cesaret etmektir.” (4) Sabit ve yerleşik düzenlerin, yapıların ve ahlak anlayışlarının ötesine geçtiğimizde vardığımız yer, düzensizlik değildir; yeni fi lizlenen yaşam düzenleri, değerleri ve formlarının alanıdır orası.

Etik-ilişkisel bir hareket inşası mümkün mü?

Toplumsal hayata dayatılan bütün bu yıkımlara rağmen, nasıl oluyor da açıkça radikal, baskı karşıtı, otorite karşıtı olarak bilinen -kendimizi en canlı ve güçlü hissetmemiz gereken- alanlar; bazen soğuk, boğucu ve sekter alanlar haline geliyor? Hiç kimsenin yeterince radikal olamadığı, sürekli ne kadar radikal olduğumuzu diğerlerine kanıtlamak zorunda kaldığımız bir iklimin oluşmasına sebep olan şeyler ne? Güvensizliği, şüpheyi, endişeyi ve utancı bu kadar yaygınlaştıran şey ne? Bütün bu sorunların kaynağı ne? Nedir bu karşı karşıya kaldığımız şey? Bir şeyden mi yoksa birkaç şeyden mi bahsediyoruz? Bunu başlatan ve ağırlaştıran şey ne ve onu nasıl uzak tutabiliriz?

Bütün bu sorunlu alanlara karşı nasıl başka türlü olabiliriz? Farklı bir şeyi aktifleştirmeyi mümkün kılan nedir? Farklı bir şey inşa ettikten sonra, onu nasıl muhafaza edebiliriz? Halihazırda farklı bir örneğin deneyimlendiği, insanların daha hayat dolu ve etkin hissettiği yerlere ve alanlara dair deneyimleri nasıl paylaşabiliriz? Bütün bu soruları uzun yıllardır içinde bir şekilde yol aldığım, mücadelelerinin bir parçası haline geldiğim alanlardan doğru kuruyorum. 2004 – 5’ten itibaren bir şekilde bir parçası olmaya çalıştığım alternatif akademi (sosyal ve siyaset bilimi), savaşkarşıtı hareket, anti-militarist vicdani ret mücadelesi, ekoloji hareketi kendisini her zaman merkez/iktidar alanlarının dışında örgütledi. Ancak yukarıda saydığım kaygı, kuşku, endişe gibi sorunların bir parçası olmaktan kendisini kurtaramadı.

Bu radikal alanları ve hareketleri dogmatik, kuralcı veya boğucu olmak yerine, neden sürekli kendisini yeniden üreten dönüştürücü ve yaratıcı alanlara dönmedi? Alternatif biçimde yaşayabildiğimiz ve direnebildiğimiz mücadelelerin, alanların ve yaşam formlarının sürdürülebilir olmasını nasıl sağlayabiliriz? Basitçe neyin “doğru” olduğunu söylemek ya da “yanlış”tan kaçınmak yerine, insanların birbirlerine itiraz edebilme ve köklemiş davranışlarından vazgeçebilme kapasiteleri nasıl desteklenebilir? İnsanlar gündelik hayata yayılan şiddete rağmen; içinde bulunduğu alternatif mücadele ve çalışma alanlarından doğru güven, sevgi ve sorumluluğa dayanan bu ilişkiyi nasıl oluşturabilir? Üretim ve mücadele ekseni üzerinden kurulan bu dünyaların sürdürülmesini, gelişip güçlenmesini sağlayan şey ne olabilir?

Yapılması gerekenin, geçmiş deneyim ve pratikler üzerinden başka varoluş biçimlerinin aktifleştirilmesi ve olumlanması olarak görülebilir. Bu anlamda yeni bir modeller üzerinden konuşmak ve pratik adımlarını atmak üretken yeni alanların kurulmasını sağlayacaktır. Her şeyden önce birbirimize düzgün davranabilme becerisi bizce, insanların yaşama tümüyle dahil olmasıyla daha somut hale gelen özerkliği, güveni, sorumluluğu ve kolektif gücü beslemesi anlamında, toplumsal hareketleri doğrudan ilgilendirir.

Kaynak:

1 – Spinoza, Baruch. Etika. Çev. Ahmet Cevizci, Say Yayınları, 2018.

2 – Nietzsche, Friedrich. Böyle Buyurdu Zerdüşt. Çev. Ahmet Cemal, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016.

3 – Deleuze, Gilles & Guattari, Félix. Felsefe Nedir?. Çev. H. Deliceçaylı, Norgunk, 2004.

4 – Foucault, Michel. “What is Critique?”, The Politics of Truth. Semiotext(e), 2007.

Teori bir doktrin değil, dönüştürücü bir eylemdir

 

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ticarileştirilen suların ve su havzalarının paylaşımı

Sonraki Haber

Irak ve Kürdistan Bölgesi arasında mali kriz – I

Sonraki Haber
Irak ve Kürdistan Bölgesi arasında mali kriz – I

Irak ve Kürdistan Bölgesi arasında mali kriz - I

SON HABERLER

Barış bir mücadele sorunudur

‘Meclis devreye girsin, komisyon kurulsun’ ama nasıl?

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

Neşeyle militanlaşmak: Direnişte yaşam sevinci

Neşeyle militanlaşmak: Direnişte yaşam sevinci

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

Doku uyuşmazlığı

Doku uyuşmazlığı

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

Neslihan Şedal: Demokratik toplum yerellerden kurulacak

Neslihan Şedal: Demokratik toplum yerellerden kurulacak

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

Irak ve Kürdistan Bölgesi arasında mali kriz: Nasıl oldu, neden şimdi? -II

Irak ve Kürdistan Bölgesi arasında mali kriz: Nasıl oldu, neden şimdi? -II

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

Sevk-sürgün rüzgarı yeniden esiyor

Gönderilmeyen ve gönderilip kaybolan mektuplar sorunu

Yazar: Yeni Yaşam
15 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır