Medeni Kanun’daki miras hakkında yapılmak istenen değişiklikle, mirasın eşit şekilde bölüştürülmesi ve eşitlik haklarının fiilen ortadan kaldırılmak istenmesi gündemde. Düzenlemeye tepki gösteren avukat Hülya Gülbahar, uygulamadan derhal vazgeçilmesi çağrısında bulundu
Duygu KIT
2025 yılının iktidar tarafından ‘Aile Yılı’ ilan edilmesinin ardından kadınların ve LGBTİ+’ların birçok hakkına yönelik saldırılar sürüyor. Hak savunucuları ‘Aile Yılı’ adı altında Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ve Medeni Kanun’da yapılmak istenen değişikliklerle bir cinsiyet rejimi hedeflendiğini belirtiyor. Bu kez yapılan yeni uygulamalarla mirasın eşit şekilde bölüştürülmesi zorunluluğunun ortadan kaldırılması hedefleniyor. 4 Nisan 1926 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun ile kadınlara erkeklerle eşit miras hakkı tanınmıştı. Bu hak bugün AKP iktidarının çıkardığı torba yasalar ve genelgelerle kadınları eşit miras hakkından mahrum bırakmayı hedefliyor. Derhal vazgeçilmesi çağrısı yapılan düzenlemeye göre, kadınlar miras hakkından yararlanmada eşitsizliğe, baskıya ve hak kayıplarına hem yasal, hem de fiili olarak maruz kalabilecek. Mirasçılar taşınmaz malların devrini kendi aralarında gerçekleştirebilecek ve noter onayı alınması gerekmeyecek.
Uygulamanın içeriğine ilişkin Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü avukat Hülya Gülbahar gazetemize konuştu.
Miras büyük erkek çocuğa
Avukat Hülya Gülbahar AKP’nin iktidara geldiği ilk günden beri kadınların miras hakkıyla uğraştığını kaydetti. “İktidarın ilk yaptığı icraatlardan biri de tarım arazilerinde mirasın ehil (büyük) erkek çocuk tarafından yönetilmesi, fiilen ona bırakılması oldu.” şeklinde aktarımda bulunan Gülbahar şunları dile getirdi:
“Ehil erkek çocuğun, diğerlerinin miras payını para olarak ödemesi, anlaşmazlık çıktığı takdirde ihtilafın yıllar sürecek davalarla mahkemelere taşınması aslında kadınları ve küçük erkek çocukları miras konusunda eşitsiz pozisyona sokan bir düzenlemeydi. 2023 ve 2024 yılında çıkartılan torba kanunlarının içine serpiştirilen kimi düzenlemelerle arabuluculuk müessesesinin kapsamı genişletildi ve tapu işlemlerinde arabuluculuk uygulaması getirildi. Bunu kamuoyu da noterler de tapu müdürlükleri de tam algılayamadı. Fakat geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2024/5 sayılı genelgesinde gördük ki tapu işlemlerinde arabuluculuk uygulamasında artık mirasçıların -tabii ki kadın mirasçıların da- notere gerek kalmadan mirasçılar arasında yapılacak yazılı bir anlaşmayla, arabulucunun tutacağı bir tutanakla miras paylarını devretmeleri mümkün olacak. Noter önüne dahi gitmeden. Yapılacak bu yazılı anlaşmayı bir tek mirasçı tapuya götürdüğünde orada kendi lehine tapu tescil işlemi yaptırabilecek.”
Kabul etmek zorunda değiliz
Anayasaya ve medeni kanuna aykırı olan söz konusu genelgeler ve yasalarla eşit miras hakkının yok edilmek istendiğine dikkat çeken Gülbahar, var olan hakları dair ilişkin şu bilgileri verdi:
“Türkiye’nin kırsal alanında, kentlerinde bütün kadınların çok uyanık olması gerekiyor. Öncelikle şunu vurgulamak lazım. İlgili kanunda ‘Tapu işlemleri arabuluculuğa elverişlidir’ tanımı var. Yani arabuluculuğa gitmek zorunda değiliz. Hiç kimse tanımadığı insanları arabulucu diye hayatına sokmak ve tapu işlemi gibi son derece kritik, miras payı gibi son derece kritik konuları bu tanımadığı arabuluculara devretmek mecburiyetinde değil. Onlarla bu konuyu tartışmak mecburiyetinde değil. Doğrudan doğruya herhangi bir mirasla ilgili tapu işlemi yapacaksa -kadın ya da erkek kardeşler hiç fark etmiyor- notere gidip yapmaya devam edebilirler.”
Nafakaya arabuluculuk
Gülbahar sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genelgeler yoluyla anayasal haklar, yasal haklar devre dışı bırakılamaz. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un önceki gün yaptığı açıklamalardan ve daha önceki açıklamalarından da biliyoruz ki bu iktidar arabuluculuğu aile içerisine de sokmak istiyor. Ve gündemdeki 10. Yargı Paketi’nde aile arabuluculuğu da getirilmek isteniyor. İstanbul Sözleşmesi ve arabuluculukla ilgili yasalar kadına karşı şiddet söz konusu olduğunda arabuluculuğa gidilmesini, zorunlu arabuluculuğu yasakladığı için Adalet Bakanı ‘Şiddet varsa boşanma davalarında arabuluculuğa gidilmeyeceğini ama şiddet dışındaki konularda yani nafaka, maddi-manevi tazminat gibi konularda arabuluculuk getirileceğini…’ açıkladı.”
Bundan derhal vazgeçilmeli
“İktidar tarafından aile hukukuna arabuluculuk getirilerek kadınların ev içi emeğinden ve çocuklar üzerine verecekleri emekten kaynaklanan yoksulluk nafakası, maddi manevi tazminat gibi ekonomik alacaklarına da arabuluculuk aracılığıyla el konulmak isteniyor” diyerek sözlerini sürdüren Hülya Gülbahar, son olarak şu ifadeleri kullandı:
“Buna karşı hepimizin, tüm Türkiye’nin tetikte olması gerekiyor. Öncelikle vurgulayalım ki arabuluculuk uygulaması var olan hukuk sistemini parça parça özelleştirme uygulamasıdır. İş hukukundaki işçilik alacakları bu arabuluculuk müessesesi nedeniyle işverenlere terk edildi ve işçiler hak ettikleri alacakların yarısına, üçte birine anlaşma yapmak zorunda bırakıldı. Şiddet hiç unutmayalım ki aynı zamanda ekonomik şiddettir. Ekonomik şiddet de bir şiddet türüdür. Dolayısıyla ‘Şiddet içeren vakalarda arabuluculuk olmayacak ama parasal konularda arabuluculuk olacak’ diyorsanız siz kadınlara devlet eliyle, arabulucular eliyle, boşanılan eşler eliyle ekonomik şiddet uygulanmasını yasal hale getiriyorsunuz demektir. Bu yüzden aile hukukunda arabuluculuk kabul edilemezdir.”